BAŞKALARINA FARZ OLAN ...

Adnan Bahadır

BAŞKALARINA FARZ OLAN BANA HARAM OLABİLİR

Tecrübe  hayatta yenen  kazıkların  bileşkesidir derler. Bu  söz  gerçekten çok doğru  ve  inandırıcı bir sözdür. Eskiden doğru mudur, yanlış mıdır diye düşündüğüm zamanlar da olmuştur ama yaşadığım hayatta gördüklerim ve yaşadıklarım bu sözün  ne  kadar doğru bir söz olduğunu bir kez daha teyid etti. Hayatım boyunca birçok farklı mesleği yapmanın  yanında çok farklı karakterlerde ve farklı meziyetlerde  insanlarla beraber oldum. Bu birlikteliklerim sayesinde  o kadar farklı  kişiliklere tanık oldum ki anlatamam.

            Of'ta görev yaptığım esnada  arkadaşların anlatmış olduğu  bir olayı  hiç unutamam. Of ilçesi hala daha ağalık  hükümlerinin geçerli olduğu, ağa dayılardan izin almadan  hiç bir kamusal olaya  karar vermenin mümkün olmadığı bir yerdir. Buna delil isterseniz 12 Haziran seçimlerinde milletvekilliği adaylığı için istifa eden  Belediye  Başkanı Oktay  Saral'ın yerine çok aciz bir Saral  soyadını taşıyan başkanvekilinin getirilmesidir. Sizin anlayacağınız bizim memlekette hala daha ortaçağ  gelenekleri geçerli. Her ne ise asıl konumuz bu değil ancak olayı anlamanız bakımından bu detayları bilmenizde yarar gördüğümden anlattım.

            Zamanında Of ilçesinin yarısına yakınına sahip olan ağa dayıya demişler ki “Ağa dayı bu kadar malı nasıl elde ettin?”  ağa dayının cevabı enteresan “uşaklar ben habu malları elde etmek içün öyle hatunlarla yattım ki domuz bile yatmazdi onlarla” demiş. Bu  örneği verme nedenim  kazandığım   hayat tecrübelerini  öğrenebilmek için öyle insanlarla arkadaşlık yaptım ki  pek  çoğunun sadece pantolon giyip, nüfus cüzdanlarında  cinsiyeti erkek yazmanın dışında adamlıkla  ilgileri yoktu.  Benimkinin ağa  dayıdan  farkı  mal değil, tecrübe kazanmak oldu.

            Yaşam kesitlerimde toplumla barışık olma adına her türlü fedakarlıklar olduğu gibi, doğrular adına kavga  etmekten asla  kaçınmadığım dönemler de olmuştur. Hiç unutmadığım bir anımı nakletmek istiyorum; Merhum müftümüzle makamında birlikte oturmakta iken  önce içeriye  Çakıroğulları'ndan bir ağa geldi, kafasında bere vardı, ardından Saral'ların ağası olan Hasan Tahsin Saral ağa geldi onun ise kafasında foter vardı. Son olarak da merhum İlçe Vaizi Hüseyin Sula  Hocaefendi geldi. Çakıroğulları ile  Saral'lar  biri birlerini sevmediklerinden toplumda biri birlerine üstünlük sağlamak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Çakıroğlu ağa müftü efendiye dönüp “Hocam Foter takmanın İslam'da hükmü nedir?” diye sordu buradaki amacı Hasan Tahsin  ağayı küçük düşürmekti. Merhum müftü aksiliğimi bilip  benden çekindiğinden  bana dedi ki “Hoca efendi şu kütüphaneden İbni Abidin'in beşinci cildini getir ve falanca sahifeyi okuyup tercüme et”. Aslında müftü efendinin gayesi vereceği fetvaya beni ikna etmekti. Müftülüğün kütüphanesinden İbni Abidin'in beşinci cildini çıkarıp sanırım 132. sahifesini okudum. İbarenin Arapçası aynen şöyle “La be'se bilüpsilkalanseve  bel huve sünnetün” yani kalenseve giymekte İslam'a göre bir sakınca yoktur. Bilakis giyilmesi sünnettir. Kalanseve demek kalın yünden örülmüş, kışın soğukta giydiğimiz ve yanlarını bazen kulaklarımızın üzerine örttüğümüz, bazen de geriye ters çevirdiğimiz fes.

            Merhum Müftü Kalenseve'yi  fotr şapka olarak  mana verince fötr şapkayı takmakta bir beis yoktur, bilakis  sünnettir anlamını verince  Çakıroğlu  sinirlenip, merhum merkez vaizi  Hüseyin Hoca efendiye döndü ve “Hocam bu konudaki sizin düşüncenizi öğrenebilir miyim” deyince  Hakkı  Saral “Hüseyin  Hocaefendi  bizim dediğimizin dışında bir şey demez, siz  şu karşıda oturan yeni camii imamına sorun”  deyince  yerimden kalkıp müftü efendiye dedim ki; Hocam  benim için  bu  fetvanın bir  mahsuru yok ancak bir şartım var, bir fötr şapka sana, bir fötr şapka da bana al, ben namazları fötr şapka ile  kıldırayım, sen de eline bir Fransız modeli şemsiye al kafana da şapkayı koy sokakta beraber gezelim. Merhum Müftü bana “Yıkıl karşımdan seni görmek istemiyorum deyince odasını terk ettim. Bu olayı yaşadığımda yaşım 18 idi, arkamda ise Yüce Allah'tan  başka hiç kimse yoktu, demek ki  cesaret dürüstlük topla tüfekle değil, yürekle oluyormuş. Zira siz o günlerde Of'ta ağa dayının istekleri dışında  fetva vermeniz halinde başınıza gelecekleri tahmin bile edemezsiniz. Aslında konumuz  başkalarına farz olan bazı ibadetlerin neden bana haram olabileceği idi. Örneğin cenaze, düğün, hasta ziyaretleri başkalarına  yerine göre farz, vacip, sünnet olabilecek iken, bana  nasıl  haram olabileceği konusu  idi ancak olaylar beni öyle bir  yerlere getirdi ki asıl konumuzu yazmadan  bize  ayrılan yer bitti. Dilerseniz bu konuyu bir başka yazıda yeniden ele alıp değerlendirelim. Bugünlük bu kadarıyla kifayet edelim. Güzel günlerin sizlerin olması dileğiyle iyi haftalar.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (33)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.