BAŞKALARINA FARZ OLAN BANA HARAM OLABİLİR
Tecrübe hayatta yenen kazıkların bileşkesidir derler. Bu söz gerçekten çok doğru ve inandırıcı bir sözdür. Eskiden doğru mudur, yanlış mıdır diye düşündüğüm zamanlar da olmuştur ama yaşadığım hayatta gördüklerim ve yaşadıklarım bu sözün ne kadar doğru bir söz olduğunu bir kez daha teyid etti. Hayatım boyunca birçok farklı mesleği yapmanın yanında çok farklı karakterlerde ve farklı meziyetlerde insanlarla beraber oldum. Bu birlikteliklerim sayesinde o kadar farklı kişiliklere tanık oldum ki anlatamam.
Of'ta görev yaptığım esnada arkadaşların anlatmış olduğu bir olayı hiç unutamam. Of ilçesi hala daha ağalık hükümlerinin geçerli olduğu, ağa dayılardan izin almadan hiç bir kamusal olaya karar vermenin mümkün olmadığı bir yerdir. Buna delil isterseniz 12 Haziran seçimlerinde milletvekilliği adaylığı için istifa eden Belediye Başkanı Oktay Saral'ın yerine çok aciz bir Saral soyadını taşıyan başkanvekilinin getirilmesidir. Sizin anlayacağınız bizim memlekette hala daha ortaçağ gelenekleri geçerli. Her ne ise asıl konumuz bu değil ancak olayı anlamanız bakımından bu detayları bilmenizde yarar gördüğümden anlattım.
Zamanında Of ilçesinin yarısına yakınına sahip olan ağa dayıya demişler ki Ağa dayı bu kadar malı nasıl elde ettin? ağa dayının cevabı enteresan uşaklar ben habu malları elde etmek içün öyle hatunlarla yattım ki domuz bile yatmazdi onlarla demiş. Bu örneği verme nedenim kazandığım hayat tecrübelerini öğrenebilmek için öyle insanlarla arkadaşlık yaptım ki pek çoğunun sadece pantolon giyip, nüfus cüzdanlarında cinsiyeti erkek yazmanın dışında adamlıkla ilgileri yoktu. Benimkinin ağa dayıdan farkı mal değil, tecrübe kazanmak oldu.
Yaşam kesitlerimde toplumla barışık olma adına her türlü fedakarlıklar olduğu gibi, doğrular adına kavga etmekten asla kaçınmadığım dönemler de olmuştur. Hiç unutmadığım bir anımı nakletmek istiyorum; Merhum müftümüzle makamında birlikte oturmakta iken önce içeriye Çakıroğulları'ndan bir ağa geldi, kafasında bere vardı, ardından Saral'ların ağası olan Hasan Tahsin Saral ağa geldi onun ise kafasında foter vardı. Son olarak da merhum İlçe Vaizi Hüseyin Sula Hocaefendi geldi. Çakıroğulları ile Saral'lar biri birlerini sevmediklerinden toplumda biri birlerine üstünlük sağlamak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Çakıroğlu ağa müftü efendiye dönüp Hocam Foter takmanın İslam'da hükmü nedir? diye sordu buradaki amacı Hasan Tahsin ağayı küçük düşürmekti. Merhum müftü aksiliğimi bilip benden çekindiğinden bana dedi ki Hoca efendi şu kütüphaneden İbni Abidin'in beşinci cildini getir ve falanca sahifeyi okuyup tercüme et. Aslında müftü efendinin gayesi vereceği fetvaya beni ikna etmekti. Müftülüğün kütüphanesinden İbni Abidin'in beşinci cildini çıkarıp sanırım 132. sahifesini okudum. İbarenin Arapçası aynen şöyle La be'se bilüpsilkalanseve bel huve sünnetün yani kalenseve giymekte İslam'a göre bir sakınca yoktur. Bilakis giyilmesi sünnettir. Kalanseve demek kalın yünden örülmüş, kışın soğukta giydiğimiz ve yanlarını bazen kulaklarımızın üzerine örttüğümüz, bazen de geriye ters çevirdiğimiz fes.
Merhum Müftü Kalenseve'yi fotr şapka olarak mana verince fötr şapkayı takmakta bir beis yoktur, bilakis sünnettir anlamını verince Çakıroğlu sinirlenip, merhum merkez vaizi Hüseyin Hoca efendiye döndü ve Hocam bu konudaki sizin düşüncenizi öğrenebilir miyim deyince Hakkı Saral Hüseyin Hocaefendi bizim dediğimizin dışında bir şey demez, siz şu karşıda oturan yeni camii imamına sorun deyince yerimden kalkıp müftü efendiye dedim ki; Hocam benim için bu fetvanın bir mahsuru yok ancak bir şartım var, bir fötr şapka sana, bir fötr şapka da bana al, ben namazları fötr şapka ile kıldırayım, sen de eline bir Fransız modeli şemsiye al kafana da şapkayı koy sokakta beraber gezelim. Merhum Müftü bana Yıkıl karşımdan seni görmek istemiyorum deyince odasını terk ettim. Bu olayı yaşadığımda yaşım 18 idi, arkamda ise Yüce Allah'tan başka hiç kimse yoktu, demek ki cesaret dürüstlük topla tüfekle değil, yürekle oluyormuş. Zira siz o günlerde Of'ta ağa dayının istekleri dışında fetva vermeniz halinde başınıza gelecekleri tahmin bile edemezsiniz. Aslında konumuz başkalarına farz olan bazı ibadetlerin neden bana haram olabileceği idi. Örneğin cenaze, düğün, hasta ziyaretleri başkalarına yerine göre farz, vacip, sünnet olabilecek iken, bana nasıl haram olabileceği konusu idi ancak olaylar beni öyle bir yerlere getirdi ki asıl konumuzu yazmadan bize ayrılan yer bitti. Dilerseniz bu konuyu bir başka yazıda yeniden ele alıp değerlendirelim. Bugünlük bu kadarıyla kifayet edelim. Güzel günlerin sizlerin olması dileğiyle iyi haftalar.