BAŞKALARININ MUTSUZLUĞUNDAN...

Adnan Bahadır

                               BAŞKALARININ   MUTSUZLUĞUNDAN  MUTLU OLMAYIZ

                Hayatımın  hiç bir döneminde başkalarının mutsuzluğundan mutluluk duymadım.  Can düşmanım dahi olsa insanların üzüntülerinden ciddi anlamda etkilenir, hüzün duyarım.

Yazlıkta  on beş yıllık komşumla  köpeğim yüzünden küsmüştük. Adamcağız vefat edince kendi evimden birisi ölmüş gibi üzüldüm. Başkalarının çile çekmesinden  veya  üzülmesinden zevk alanlar sadist ve egoist insanlardır.

Bizim gerek hayat felsefemizde,  gerek inanç dünyamızda bu tür davranışlara yer yoktur. Yaklaşık yirmi yıldır tanıdığım bazı insanlarla acımasızca mücadele ettiğim zamanlar olmuştur ama onların başına bir sıkıntı geldiğinde yanlarında olmaktan da kaçınmadım.

Son zamanlarda bu duygularımda biraz değişiklikler olsa da yine de asıl düşüncelerimden taviz vermemeye çalışıyorum. Yaşadığım bazı olaylardan sonra yaşam biçimimde bazı değişiklikler yaptım.  Zor günlerimde beni arayıp soran insanların her türlü davetlerine şu veya bu şekilde icabet etmeye çalışıyorum. Sıkıntılı zamanlarımda beni arama lüzumu  hissetmeyen insanların yedi sülaleleri ölse ben de onları arama gereği duymuyorum.

                Daha önceki yazılarımda ülkemizde yaşanan  bazı  olaylarla ilgili düşüncelerimi beyan ettiğimde okurlarımızdan ciddi anlamda eleştiri  almıştım. Bu yorumların tamamını da yayınlamıştım. Yazdığım yazılara gelince, malumunuz cemaat hükümet ayrışması  konusun da birkaç yazı yazdım. Yazıyı okuyanlar benim cemaat düşmanı olduğumu düşündüler. Ben asla hiçbir cemaate düşman olmadığım gibi aracımın radyosunda  özellikle iki kişinin sohbetini dinlemekten keyif alan birisiyim.      Fethullah Gülen Hoca Efendi ile merhum Esad Coşan Hoca Efendi.

Bu iki  değerli  insanın sohbetini zevkle ve gönülden dinlemekten keyif alırım. Keyif almamın en önemli nedeni de her ikisi de kitabi  sohbetler yapıyorlar.  Hoca Efendi genellikle ayeti kerimeleri okuduktan sonra izahat yapıp, Efendimizden de örnekler vererek sohbet etmesi beni mest ediyor. Merhum  Esad Coşan Hoca Efendi ise Ramüzül ehadis adlı hadis külliyatından sohbet  ettiğinden adeta efendimizle sohbet edercesine onu dinlemekten de keyif alırım. Çocuklarım ve ailem  cemaatlerle iç içedir ancak bu  detaylar bazı gerçekleri  görmezlikten gelmeyi gerektirmez.

                Cemaatle hükümetin yaklaşık bir yıldır süregelen gizli  savaşını yazdığım zaman beni eleştiren bazı okurlarım şimdi yazdıkları yorumlarda  dershanelerin kapatılmasına duydukları tepkiyi ve hükümetin emniyette ve adliyede yaptığı operasyonlardan duydukları  rahatsızlıkları dile getirmekteler.

Bu arkadaşlarımızın  hassasiyetine saygı duymamak mümkün değil. Bununla birlikte biz ülke gerçeklerini yazdığımız zaman ısrarla “yok öyle bir şey. Hükümetle cemaat arasında en ufak bir sorun yok” şeklinde yazdıkları yorumların tamamı yazılarımızın altında saklıdır.

Biz bu kavgadan asla mutlu değiliz. Görüntü itibarı ile kavgacı  bir insan görünümü verebiliriz ancak başkalarının mutsuzluğundan mutlu olacak kadar şerefsiz de değiliz. Cemaatin bu ülkede yaptıklarını kimse inkar edemez.  Gençliğe verdikleri hizmetler asla küçümsenemez ancak benim daha önce itiraz ettiğim aklı kiraya verme işine olan itiraz  hakkım her zaman olduğu gibi geçerlidir. Bu insanların yaptıkları güzel hizmetleri gönülden desteklediğimin de altını çizmek isterim.

                Hükümetin dershaneleri kapatma kararına gelince bu karar tamamen siyasi bir karar olduğu açıkça ortada. Başbakan ve hükümet yetkilileri  geçtiğimiz yıl bir açıklama yaparak dershanelerin bu yıl itibarı ile kapatılacağını söylemişlerdi. Bu  bana göre cemaate bir ikaz idi. Hedef cemaatin bazı  tutumlarından vazgeçmesini temin etmek olsa da, cemaat bu  ikaza  ya karşılık vermedi  yada  Hoca Efendi bu konuda  “Dershaneleriniz kapanırsa siz ev ev, öğrenci  öğrenci çalışır boşluğu doldurursunuz” talimatı vermek sureti ile bu ikaza aldırış etmedi.

Hal böyle olunca da dershanelerin kapatılmasına karar verildiğini düşünüyorum. Buna en  bariz örnek Başbakan geçtiğimiz yıllarda “Öcalan ile ilgili idam geri gelebilir” beyanatları vermişti.  Bu mesajı iyi okuyan Öcalan anında karşılık vererek barış masasına oturmayı kabul etti. Şayet Öcalan da verilen mesajı almasaydı durumun çok farklı olacağından en ufak bir şüphem olmazdı.

Bu  dediklerim iç siyasetin arka planı… Bir de dünya siyasetinin etkileri var ki bu çok daha farklı bir durum. Liderler isteseler de bazı şeyleri yapma imkanları yok, işte size Mısır örneği… 

Mursi halkın oyu ile seçiliyor, Genelkurmay  Başkanı'nı da  kendisi atıyor ama atadığı kişi tarafından tutuklattırılıp hapse atılıyor.  1400 yıllık Mısır tarihinde ilk kez müslüman halkın başına hırıstiyan bir  Cumhurbaşkanı atanıyor. Olur mu böyle saçmalık? demeyin oldu bile…

Efendimiz bir Hadisi  Şerif'lerinde “Küfür Tek Millettir” buyurmaktadır.

Bakınız Mısır'da yapılan ihtilale Avrupa ülkeleri hiç tepki verdi mi?  Veya tavırları nasıl oldu? O nedenledir ki çok uyanık olmak zorundayız. Barış ve mutluluk içersinde yaşayan bir ülke  olmamız temennisiyle kalın sağlıcakla 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.