Konumuza girmeden 15 Temmuz’la ilgili birkaç kelam etmek istiyorum. Gerek siyasi değerlendirmelerimde gerek 15 Temmuz’la ilgili olaylara bakış açımın biraz farklı olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Siyasi konulardaki düşüncemde inandığım siyasi partinin lideri ne derse doğrudur mantığı bende yok. Ülkeye kim güzel hizmet ederse başımın tacı, gönlümün sultanıdır. Kim de kötü hizmet ederse anında karşısında olurum. Bazılarının dediği gibi liderimin hatası benim doğrum değildir. Nihayetinde lider de insandır, hata yapar, hatasını söylemekten asla geriye kalmam. Ona biat etmem, davama ve inandığım değerlere biat ederim. 15 Temmuz konusuna gelince; bu olay bugün yaşanan bir olay değil. Ta on yedinci yüzyılın başlarından itibaren siyonistlerin Osmanlıyı ve bilhassa İslam’ı yıkmak için verdikleri mücadelenin devamı olduğunu unutmayalım. TRT 1’de yeni yayınlanmaya başlayan Mahrem belgeselini izlemenizi tavsiye ederim. Orada anlatılanların tamamı gerçek hayatta yaşanmış olaylar ve hala daha da yaşanmaya devam ettirilmesi için dünya siyonizminin uğraş verdiği bir olay olduğunu unutmayalım. Bu insanlar çok bilinçli ve tehlikeli. Bunların cemaat değil ajan yetiştiren örgüt oldukları da bir gerçek. 15 Temmuz’da başarılı olamadılar ama asla davalarından vazgeçmediklerini, tamamına yakınının aynı yolda olduklarını unutmayalım.
Gelelim yazı başlığımızdaki konulara. Belediye başkanlarıyla ilgili bir hayli tepki yorumları geliyor. Yorumları az incelediğimizde karşımıza çıkan en büyük sorunun başkanların seçildikleri partilerin mensupları olduğu ortaya çıkmakta. Seçimden önce başkanların etrafında olanların beklentileri büyük olunca ve başkanların da bu beklentileri karşılama imkânları olmayınca işin içerisinden çıkamıyorlar. Özellikle Büyükşehir, İlkadım ve Atakum belediyelerinde bu yöndeki sıkıntı büyük. Atakum’da Millet İttifakına mensup CHP ve İYİ Partili meclis üyelerinden tutun da teşkilat mensuplarına varıncaya dek herkes beklenti içerisine girmiş. Başkan Deveci bu beklentileri karşılayamayınca bizzat CHP’liler tarafından başkanın özel meclislerdeki samimi konuşmaları dahi kayda alınıp ötede beride yayınlanmaya başlaması akıllara durgunluk verecek boyutta bir skandal. Böyle bir konuşmayı yayınlamak da yasak, çekmek de yasak. Bu mahremiyetin ihlalidir, yapan cezasını çeker. İlkadım’da durum farklı mı derseniz orada da durum Atakum’dan farklı değil. Erdoğan Tok’un işten attığı kişilerin tamamı işe döneceğiz diye başkana bastırdılar ama başkanın böyle bir imkânı olmadığı ortada. Hâl böyle olunca da bunların tamamı ciddi bir muhalefet yaptılar. Sürekli sosyal medyadan ve gazetelerin internet sayfalarından yorum yapmak suretiyle başkanı eleştirmekteler. İYİ Partili meclis üyeleri ve örgüt mensuplarının da beklentileri çok olunca Başkan Demirtaş sıkıntı çekiyor.
Büyükşehir’de durum nedir derseniz orada da durum farklı değil. Mustafa Başkan'ın yanında ne vekil var, ne teşkilat var, ne de basın var. Neden yok derseniz; büyükşehir belediye başkanlarının kaderinde bu var. Vekillerin ve teşkilatın talepleri bitmek bilmez. Başkanların bunları karşılama imkânı yoktur. Hâl böyle olunca da başkanlar yalnızlığa mahkum oluyorlar. İlkadım Belediyesinden atılan işçilerden bir kısmının yaptığı açıklamaları görünce ilgili birkaç arkadaşla görüştüm. Zamanında bu olaylar yaşandığında işçilere az sabretmelerini söylediklerini ama onların sabretmeden verilen yerlere gitmeyip istifa ettiklerini söylediler. Bu arkadaşların işsiz kalmalarını hiç kimse tasvip etmez ancak öyle bir eli yağda bir eli balda istediği serviste çalışacak yer bulmayınca istifa edecek mantığı da doğru değil. Çile çekmeden, uğraşmadan bu işler olmuyor.
Yazımı bitirmeden bir konuya daha değinmek istiyorum. Uzun zamandan beri sağlık teşkilatında sözleşmeleri biten yönetici atamaları konusu partilerin, sendikaların ve milletvekillerinin gündemi olmuş durumda. Dün itibarı ile bu atamaların bir kısmı yapıldı, bir kısmında sıkıntı devam etmekte. Eğitim Araştırma Hastanesi Başhekimliği ile Gazi Devlet Hastanesi Başhekimliği konusunda sıkıntılar var. Şunu açık ve net belirtmek isterim ki Gazi Devlet Hastanesinin başhekimi olan bayan geçtiğimiz üç yıllık süreçte çok kötü bir performansa sergiledi. O bayanın orada kalması bu şehre ve sağlık sektörüne kötülük olur. Eğitim Araştırma Hastanesi Başhekimi Ahmet Şen de çok iyi performans gösteremedi. Ancak şayet Emine Sehmen Gazi Devlet’te kalacaksa Ahmet Şen’in de Eğitim Araştırma’da kalması gerekir. Değişim olacaksa her yerde olmalı, göstermelik değişim sisteme yarar değil zarar getirir. Bu konuda yazacaklarım çok ama bugünlük bu kadar yeter. Diğer yapılan atamalarla ilgili düşüncelerimi de daha sonra paylaşmak üzere yazımı bitirmek istiyorum. Kalın sağlıcakla.