Cumhuriyet Üniversitesi (C.Ü.) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nagehan Talat Arslan, son günlerde tartışma konusu olan ‘Başkanlık Sistemiyle’ ilgili, ‘Başkancı sistemlerle’, ‘başkanlık sistemi’nin karıştırılmaması gerektiğini vurguladı.
Buna en güzel örneğin “Latin Amerika’daki Sistem” ile “Amerika’daki Başkanlığın” olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nagehan Talat Arslan, bu iki sistemin birbirinden taban tabana zıt olduğuna dikkat çekti. Bu iki yapı arasında en önemli farkın siyasi literatürde‘denge fren’ (CheckandBalance) sistemi olduğuna vurgu yapan Arslan, Amerika’da kamuoyunda bilinenin aksine Amerikan Başkanının yetkilerinin parlamenter sistemdeki Devlet Başkanından daha az olduğunu belirtti. Özellikle yasama yürütme ilişkilerinde Türkiye’deki parlamenter sistemde devlet başkanının daha belirleyici olduğunun görüldüğünü ifade eden Prof.Dr. Arslan, ABD Başkanı Obama’nın bütçe görüşmelerinde yaşadığı sıkıntıyı bütün dünya kamuoyunun gördüğünü hatırlattı. Denge kontrol sisteminin iyi kurulduğu bir sistemde, siyasal yapının kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun ve demokratik bir şekilde işleyeceğine dikkat çekerek, “Denge fren ya da kontrol mekanizması kişileri değil sistemi güçlü kılmakta sistem kurumsal olarak istikrara kavuşmaktadır. Egemenliğin doğrudan temsilcisi olan yasama organı ve doğrudan halkın oylarıyla oluşturulan yürütme organı birbirini dengelemektedir” dedi.
Türkiye’deki sosyolojik gerçeklerin mevcut sistemi zorladığını belirten Prof. Dr. Nagehan Talat Arslan, siyasi ve idari yapının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini, mevcut siyasal sistemin de aksayan yönlerinin ele alınması gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Arslan, toplumsal ihtiyaçlara cevap verebilecek düzenlemelerin de yapılması gerektiğinin altını çizdi. Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. N. Talat Arslan, tarih ve mekânların ülkelere belirli vazifeler tevdi ettiğini, bulunulan coğrafyanın çoğu zaman ülkelerin kaderlerinde asıl unsur olduğunu söyledi. Siyasal sistem ve başkanlık konusunda Türkiye'nin önde gelen öğretim üyelerinden olan Prof. Dr. Arslan, İmparatorluk varisi olan Türkiye’nin de tarihin ve bulunduğu coğrafyanın ağır yükünü taşıdığına dikkat çekti. Prof. Dr. Arslan, “Bu yük yetim bıraktığımız coğrafyadaki çocukların, anaların, dindaşlarımızın, soydaşlarımızın yüküdür. Modernleşme sürecinde hem idari hem de siyasi yapımız dünyadaki siyasal görüşlerden büyük ölçüde etkilenmiştir. Fransız İhtilali’nin ortaya çıkardığı ulusçuluk ilkesi Osmanlı İmparatorluğu’nu milyonlarca kilometre kare alandan Anadolu’ya sıkıştırmıştır. Ekonomik imkânsızlık, nitelikli insan gücünün azlığı, hepsinden önemlisi de psikolojik çöküntü mevcut şartlar içinde kurulabilecek belki de en iyi yapıyı ortaya çıkarmıştır” dedi.
DİKATOMİYE FARKLI BİR BAKIŞ
Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne uzun sayılacak bir zaman geçtiğini hatırlatan Arslan, bu sürede hem dünyada hem de Türkiye’de teknolojiden eğitime, ticaretten sanayiye, sağlıktan ulaştırmaya, kültürel değerlerden ahlaki unsurlara çok büyük değişimler yaşandığını vurguladı. Türkiye’nin nüfusunun 13 milyondan, 80 milyona ulaştığına dikkat çeken Prof. Dr. Arslan, “Bulunduğumuz coğrafyada çok önemli değişimler yaşanmış ülkelerin fiziki sınırları dahi değişime uğramıştır. Siyasal sistemin özellikle kendi mevcut şartlarımız üzerinden tartışılması gerekmektedir.” diye konuştu.
SOSYOLOJİK GERÇEKLER SİSTEMİ ZORLAMAKTADIR
Türkiye’nin tarihi vazifesi olan bir ülke olduğunu anlatan Prof. Dr. Arslan, geçmişin ağır yükünü taşıdığını dile getirdi. Bu yükü taşırken Türkiye’nin siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel açılardan hak ettiği konuma gelmesi gerektiğini belirten Arslan, “Türkiye, bölgenin ve özellikle de kendi tarihi ile yüzleşmekten korkmamalı her türlü meselesini konuşmaktan çekinmemelidir. Büyük işler başarmanın asıl unsuru büyük düşünmek ve başarabileceğine olan inancını ve özgüvenini yüksek tutmaktır. Türkler tarihinde devlet geleneği çok güçlü devletlerden birisidir. Bu bir meziyettir ve her ülkeye nasip olmamaktadır. Bu başarının sebepleri incelenirken özellikle siyasal sisteminin günün şartlarına en uygun sistem olduğu görülür. Kanun koyma, bunları gerçekleştirme ve ortaya çıkan meseleleri çözme konusunda oluşturulan yapı Osmanlı İmparatorluğu’nun dünyadaki başarısının en mühim etmenidir. Hukuk önünde eşitlik, hızlı ve kararlı işleyen bir yürütme. Bu özelliklere siyasal literatürde kurumsal siyasal istikrar adı verilir” diye konuştu.
PARADİĞMA DEĞİŞİMİ YAŞANMALI
Egemenlik yetkisinin sadece halkın temsilcileri tarafından kullanılması ve hiçbir gerekçeyle sınırlandırılmaması uyarısında bulunan Prof. Dr. Arslan, bu konularla ilgili olarak toplumdaki akademisyenler, siyasetçiler, bürokratlar, gazeteciler gibi topluma yön veren kişilerin fikir üreterek, mevcut sistemin aksayan yönlerini ortaya koymaları ve bunları giderecek yeni modellerin araştırılması gerektiğini ifade etti. Başkanlık sistemi konusunun öncelikle siyasi olarak ele alınmasını isteyen Prof. Dr. Arslan, “Siyasal yapımız kurumsallaşmalı ve siyasi sistem liderlerin şahsi liyakatlarına bağlı olmaktan çıkarılmalıdır. Baki olanın millet ve devlet olduğu gerçeği unutulmamalı, sistem ülkenin genel menfaatleri doğrultusunda ele alınmalıdır. Korkular üzerinden hayata bakmak yerine öz güven eksenli bakıp korkuların üzerine gidilmelidir. Eskilerin sözüyle, ‘Barika-i hakikat müsademe-i efkardan doğar’. Fikirleri tartışmanın doğruya ulaşabilmenin yegane yolu olduğu unutulmamalıdır” ifadelerini kullandı.
Ahmet Ufuk ERKAN