Kenar mahallelerde bayram sevinci bir başka olurdu. Aslında sevinç sadece çocuklara aitti. Çünkü aile reisi için çocukların isteklerinin karşılanamaması huzursuzluğun nedeni olurdu. Buna rağmen insanlar birbirine karşı daha sıcak, daha mütevazi davranırdı. Mahalledeki her eve rahatlıkla girilir, herkesle bayramlaşılırdı. Büyüklerin evlerine öncelikle gidilir, hatta adı konmamış ama alışılmış bir düzen içerisinde en büyük aile reisinden başlanır ve alta doğru devam ederdi ziyaretler.
Arife günü, mezarlıklar ziyaret edilir, evdeki çocukların hepsinin bu geleneği yaşatması için o gün tüm iş güç bırakılıp mezarlığa gidilirdi. Bayramlık giyecek alınmışsa o gece başucunda bunlar muhafaza edilirdi. Trabzon lastiği adıyla anılan kara lastik yeni alınmış, kirlenmemesi için bir önceki yırtık kara lastikler giyilmeye devam edilir, bayram sabahı yeni lastikler giyilerek camiye gidilirdi. . Bayram namazına erkek çocuklar mutlaka kaldırılıp yollanırdı.
Eğer cep harçlığı alabilirsen o zaman tam bayrama dönüşürdü çocukların sevinci. O gün zorunlu olmadıkça, gidilemeyen çarşıya gidilecektir. Çocuklar için iki yer vardır gezilecek. Önce luna parka gidilecek, daha sonra yıldız sinemasına. Sinema bu günkü adliye sarayının yanındaki otoparkta bulunmakta idi. Filmin başlama saati beklenirken, gelecek filmlerin afişlerini seyrederdik. O afişlerde hayallerimiz olurdu. Medeniyet o dönem birazda bizim için o afişlerdi. Sinemaya giriş saati geldiğinde merdivenlere hücum ederdi herkes. Kapıda pos bıyıklı devasa bir adam elinde değnekle kalabalığı yönetmeye çalışır, biletleri kontrol ederdi. Sinemaya girdiğimizde genelde yerlerimiz başkasına verildiği için, gösterilen arada oturur, filmi izlerdik. Eve dönüldüğünde aslında bayram o an bitmiş olurdu bizim için.
Seksenli yıllarda İstanbul'da büyük bir şirketin çadırdan oluşturulan yatakhanesinde evden uzak ve bizim için bir anlamı olmayan bayram sabahını, uyuyarak geçirmenin derdindeyiz. Çadırın kapısı açıldı Van'lılar bayramlaşmak için yanımıza gelmişti. Memleketine gidemeyen kaç kişi varsa, yanlarındaki en yaşlının ardında gezerdiler çadırları. Hepsi bizden büyüktü ama çadırımıza gelip bizimle bayramlaşmaları, çok güzel bir hareketti.
Doksanlı yıllar ilk karakolum ve ertesi gün bayram, gece görevdesin sabaha kadar, özellikle bayram günleri daha dikkatli olunması istenir. 3 saat arazide kalacaksanız sabahlamanız gerekir. Sabah karakola döndüğünde çocuklarla bayramlaşır, tertip düzeni kontrole başlarsın. Her yer temizlenmiştir ama kimse koğuşlara girip uyuyamaz. Tugay komutanı bayramlaşmaya gelecek, 27 karakol diken üstünde bekler, uykusuzsun, sıcak bir yandan, ve seçilen bir karakola gider komutan, oradan çıktığı an bilgi gelir, komutan şunlara bakıyor, şunları soruyor. Hemen bilgi tazeleme faaliyeti başlar, uykulu gözlere sorulan şeyleri tekrar ettirirsin.
Günün beklemekle geçer, ziyaret edilen karakol sayısı altıyı geçmez ama senin karakoluna gelecektir tedirginliği sürekli pompalanır telsizden öyle beklersin. Akşam üzeri haber gelir, komutan döndü normal faaliyetlerinize dönün. Geceden uykusuz çocukları birkaç saat uyutursun, sende dinlenirsin ama hava karardığı an hücum yeleğin sırtında ,silahın elinde gece görevine hazırlanır, arazide sabahlarsın, sabah bu kez Alay komutanı Urfa'dan gelecek aynı hazırlıklar, aynı koşturmaca, 3. Gün İlçeden tabur komutanı gelecektir, senin bölgenden başlamazsa şansına isyan edersin. Komutan karakola gelir, 20 karakol gezip aynı cümleleri sarfetmenin yorgunluğunda bayramını kutlar herkesin, gelemeyen komutanlar adına da onların kutlama dileklerini iletir. Konuşma her yıl aynı başlar,'' sizden öncekiler burada nöbetçiydi, şimdi bayrağı siz devraldınız
.''diye devam eden ezberlenmiş sözlerin tekrarıyla ne kadar mutlu olunursa o kadar mutlu olur, gelmese bayramlar diye dua eder, seneyi beklersiniz. En güzel bayramlar sizlerin olsun