Hayat; akılla kurulur ama tecrübeyle olgunlaşır. İnsan, yaşadıkça öğrenir, yanıldıkça gelişir, sabrettikçe olgunlaşır. Tecrübe; bedel ödenerek elde edilen bir bilgi kaynağıdır. Ne kitaplarla tam öğrenilir ne de bir başkasından doğrudan alınabilir. O, ancak yaşayarak kazanılır. Çünkü her tecrübe, içinde bir acı, bir sabır, bir çile barındırır. Bedel ödenmemiş hiçbir bilgi, kişide iz bırakmaz; yüzeysel kalır, uçucu olur. Tecrübenin kalıcılığı, işte bu ödenen bedellere dayanır.
Bedel, sadece maddî anlamda ödeme yapmak değildir. Bazen bir karardan dönmemek için çekilen yalnızlık, bazen haklılığını anlatamamanın verdiği kırgınlık, bazen de sustuğun halde içine birikenlerin ağırlığıdır. Tüm bunlar, insanın iç dünyasında derin izler bırakır ve onu olgunlaştırır. İşte bu izlerin toplamı, tecrübeyi oluşturur. Ve bu tecrübe; kişiye sabrı, anlayışı, hoşgörüyü, durgunluğu ve hikmeti kazandırır.
Tecrübe sahibi olmak, hayata başka bir gözle bakabilmek demektir. Zorlukları görüp kabullenmek, insanları anlamak, geçmişin pişmanlıklarını geleceğe yön verecek basamaklara çevirmek demektir. Bu, ancak bedel ödeyenlerin sahip olabileceği bir meziyettir. Çünkü ancak bedel ödeyenler, başkalarının da neye ne kadar emek verdiğini anlayabilir.
Dünyada elde edilen her nimetin, bir karşılığı ve gerektirdiği bir emek vardır. Mâl, mülk, imkân, mekân, makam, unvan gibi maddî ve sosyal statüler; eğer hak edilmiş, uğrunda emek verilmişse kıymetlidir, bir nimete dönüşür. Aksi halde; kolay yoldan kazanılmış, çaba gösterilmeden elde edilmiş her şey, köpük gibidir; kalıcı olmaz, sürdürülemez. Bu tür kazançlar, insana bir güven vermez. Çünkü ardında bir mücadele yoktur, alın teri yoktur, bedel yoktur.
Bedelsiz geçirilen bir ömür, ne kadar uzun olursa olsun sığ kalır. Tecrübe ile olgunlaşmamış bir hayat, içi boş bir kabuk gibidir. Tıpkı Hz. Nuh’un 950 yılı aşkın ömrü gibi; dolu, mücadeleyle geçmişse, bu bir asırlık hayatın anlamı vardır. Ama bir insan, hiçbir gönül yolculuğana çıkmadan, hiçbir kırılma yaşamadan, hiçbir sabır tecrübesi edinmeden ömrünü tamamlarsa, onun hayatı çocukluğun masum ama bilinçsiz saflığı gibi kalır.
Bu sebeple; başa gelen her zorluk, ödenen her bedel, karşılaşılan her imtihan, birer yatırım gibi görülmelidir. İnsan, bunları yaşarken yorulsa da, sonrasında kazandığı tecrübe ile kendisini daha donanımlı, daha bilinçli, daha dengeli hisseder. Hayatın özünü kavrayanlar, başlarına gelen her musibeti sabırla karşılar ve ardından şükrederler. Çünkü bilirler ki; bu sabır, onlara bir merhale kazandırmış, bir bakış açısı öğretmiş, bir yükü taşımayı öğretmiştir.
Özetle; tecrübe bir sermayedir. Ama bu sermaye, kolay elde edilmez. Onu değerli kılan, ardındaki bedeldir. Hayatın içinden geçen, düşen, kalkan, sabreden, bekleyen, ağlayan ve sonunda direnen insanlar, gerçek tecrübeye ulaşır. Onların sözleri etkili, duruşları anlamlı, bakışları derindir. O nedenle; ödenen her bedel için şükretmeli, çünkü o bedel bize “tecrübe” gibi paha biçilemez bir hazine bırakmıştır.
BEDEL VE TECRÜBE...
İlk yorum yazan siz olun