Yetki ve güç; insanoğlunun tarih boyunca en çok peşinde koştuğu pozisyonlar arasında olmuştur. Ancak, bu iki pozisyonun kötüye kullanımı çoğu zaman trajik sonuçlara yol açmıştır. Yetki sahibi bireyler, elde ettikleri gücü çoğu zaman insanlığa hizmet etmek için değil, kendilerini yüceltmek ve başkalarının üzerinde bir tür “beşeri ilah” gibi hüküm sürmek için kullanmışlardır.
İslam, bir kimsenin başka bir insana ilah gibi boyun eğmesini, onu yüceltmesini kesin olarak reddeder. Bu bağlamda, Allah’ın birliğine ve üstünlüğüne inanmak, İslam’ın temel ilkelerinden biridir. Kur'an'da, birçok ayette yalnızca Allah'a itaat edilmesi gerektiği vurgulanır ve insanın bir başka insana karşı kendini küçük düşürmesinin yasaklandığı belirtilir.
Bu ilke, insana verilmiş olan irade ve özgürlükle doğrudan ilişkilidir. İslam’a göre, her birey Allah’ın kuludur ve hiçbir insan bir diğerinin üzerinde mutlak bir otoriteye sahip değildir. Nitekim Allah’ın Rasulü Hz. Muhammed (sav) de hayatı boyunca kendini yüceltmekten kaçınmış, tevazunun en güzel örneğini sergilemiştir.
Tarih boyunca siyasi ve sosyal güce sahip olan birçok liderin, elde ettikleri yetkiyle birlikte kendilerini halkın üzerinde görmeye başladıkları ve “baronlaşma” sürecine girdikleri gözlemlenmiştir. Bu tip bireyler, halkı bir araç olarak görmeye ve kendi çıkarlarına göre yönlendirmeye başlarlar. Bu süreç yalnızca İslâm dışı dünyaya özgü bir durum değildir. İslam tarihinde de bazı sultanlar, Allah'ın ve peygamberinin öğütlerine aykırı olarak halk üzerinde bir “beşeri ilah” gibi davranmışlardır.
Kutsal kitaplarda da geçen, Şeddat, Firavun ve Nemrut örnekleri, gücün insanları nasıl yozlaştırdığının en çarpıcı kanıtlarından biridir. Firavun, Mısır’daki yetkisi ve gücü sayesinde kendini halkına ilah ilan etmiştir. Ancak Kur'an, bu tür beşeri ilahları ve onların zulümlerini lanetlemekte ve Firavun’un sonunun ibret verici bir ders olduğunu bildirmektedir.
Nemrut da benzer şekilde kendisini halkın üstünde bir ilah gibi görmüş, Hz. İbrahim’i ateşe atacak kadar ileri gitmiştir. Bu örnekler, yetkinin baronlaştırdığı insanların toplumda nasıl bir zulüm düzeni kurduğunu gözler önüne sermektedir.
Yakın tarihte de Stalin, Hitler gibi despot liderler halkı üzerinde bir “beşeri ilah” gibi hüküm sürmüştür. Bu liderler, halkın gözünde kendilerini yüce bir konuma yerleştirip “ilahlaştırma” sürecine girmişlerdir. Bu tür bir baronlaşma süreci, toplumun özgür iradesini ellerinden alıp, onları liderin iradesine bağımlı hale getirmiştir. Oysa İslam'da bir liderin görevleri; halkına adaletle hükmetmek, onları refah içinde yaşatmak ve zulme asla göz yummamaktır.
İslam, adalet ve eşitlik esaslarına dayanır. Hz. Ömer döneminde, adaletin nasıl olması gerektiğine dair en güzel örnekleri görmek mümkündür. Hz. Ömer, halife olduğu dönemde kendisini halkının üstünde görmemiş, aksine onların hizmetkârı olduğunu sürekli dile getirmiştir. Halkının sorunlarını bizzat dinler, adil kararlar verirdi. Böylelikle, İslam'ın öngördüğü adalet ilkesine uygun bir yönetim sergileyerek, beşeri ilahlaşmanın nasıl önlenebileceğine dair bir örnek olmuştur.
Gücün insan üzerinde yaratabileceği yozlaşma, tarih boyunca sayısız örnekle kendini göstermiştir. İslam, bu yozlaşmaya karşı bir duruş sergileyerek, insanların yalnızca Allah'a boyun eğmesi gerektiğini ve insanın asla ilahlaşma yetkisine sahip olmadığını belirtir. Yetkinin baronlaştırdığı beşeri ilahların halklar üzerinde bıraktığı kötü izler, insanlığın ve İslam'ın öğretilerinin gerekliliğini bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Şeddat, Nemrut, Firavun gibi zalimler; kendilerini toplumun ilahi olarak ilân etmişlerdir. "Biz sizin Rabbınız değil miyiz ?"diye de bunu topluma kabul ettirmişlerdir. Onları sahip oldukları iktidar gücü baronlaştırmış, böylece akılları durmuş akılsızlığın şımarıklığı ile kendilerini ilâh olduğuna kendileri4de inanmıştır. O kadar ileri gitmişler ki; bazıları görkemli bahçeler, bazıları göz kamaştıran saraylar yaparak ilahlıklarını ispata çalışırker, bazıları gökyüzüne doğru merdiven dikerek; "Hani Rabbiniz nerede?" diyerek topluma gözdağı vermişlerdir.
Kendini ilâh ilan eden tüm beşerler hüsrana uğramıştır. Şeddat eriyerek gebermiş, Nemrut küçücük sinek öldürmüş, Firavunu deniz yutmuştur. Üstelik ölüm süreçleri, kendilerini ilâh ilan ettikleri toplumun gözleri önünde olmuştur. Şımarıklıklarının cezalarını yok olarak ve sahip oldukları gücü kaybedip, hüsrana uğrayarak çekmişlerdir. Gücün tek sahibi Yaratıcı güce sahip olan Allah c.c.dır. Başka da kurretli yoktur. Güç iddiasında bulunarak, ilahlaşacak şekilde baronlaşanlar; bu şımarıklığın dünyevi cezasını aynı toplum önünde görmüşler, ahiretete talluk edeni de orada göreceklerdir.
Günümüz dünyasında; Şeddat, Nemrut ve Firavun gibi kendilerini ilâh ilan ederek Kurana konu olmuş "Baron" yoktur. Ancak, her toplumda imkânların "Baronlaştırdığı" şımarıklar vardır. En küçük yerleşim biriminden en yoğun toplum katmanlarına kadar "Makam, İmkân, Mekân, Unvan, Pozisyon" baronlarını görmek mümkündür. Şımarık tavırları nedeniyle onları tanımak zor da değildir.
Fırsatların sağladığı imkânlarla, eline geçirdiği "Yetki"den güç alarak, "Baron"laşan "Şımarık"lar çoktur. Şımarıklıkları, haksızlığa ve adaletsizliğe neden olan her güçlünün; Şeddattan, Nemruttan, Firavundan farkı yoktur. Onların sahip olduğu güce eriştiklerinde şapacakları şey; kendilerini ilâh ilan etmek olacaktır. Zira, küçük baron halindeyken bile Allah'a küfreden bu tipler; zaten ilâhlıklarını böylece ilan etmişlerdir.
Haksızlığa ve Adaletsizliğe neden olan her davranış biçimi; ilâhlıktır, şirktir. Gücün şımarttığı baronlarda bunu görmek mümkündür. Allah c.c; şirki, isyanı ve zulmü affetmez. Bu nedenle de; beşeri İlahlık taslayarak, şımaran baronları bugün de hüsran beklemektedir. Her fırsat nimettir ve her nimet emanettir. Emanete ihanet ise; lanete davettir. Kimse, kimseyi; sahip olduğu nimetleri kullanarak ezme hakkına sahip değildir. Bu durum; zulümdür. Tarih boyunca toplumlar; isyan ve zulüm nedeniyle helâk olmuş ve hüsrana uğramışlardır.
Milletin, ittifak edip, iradelerini emanet ettikleri idareye baş kaldırmak; isyandır, şımarıklıktır. Dışardan beslenerek ilahlaşan böylesi baronların yanında ve yakınında olmak da isyana ortaklıktır. Güçleri nedeniyle, "Dünyanın hakimiyiz" edâsını estirmeye çalışan ve masum insanların, doğuştan koruma altına alınan kutsallarına savaş açarak, ortadoğuyu kana bulayan zalimler, kendilerini beşeri ilâh ilan eden bugünün Şeddat, Nemrut ve Firavunlarıdır. Sonları da onlar gibi olacaktır.