BİLELİM ÖĞRENELİM
Değerli Okurlarım;
Acizane bu köşeyi yazan kardeşiniz olarak ben gazeteciyim diye ahkam kesemem. Ama o kadar da cahil değilim, en azından iyi okurum. Eğer konular üzerinde bir şey bilmiyorsam da haddimi bilirim.
Affınıza sığınarak bu gün ki yazımda sizlere bazı kurumların okuduğum kadarıyla tanımından bahsedeceğim.
Öncelikle cemiyet nedir oradan başlamak istiyorum.
En eski devirlerden zamanımıza kadar kişinin tek başına başaramadığı ve başaramayacağını anladığı, kudret ve kuvvetinin yetmediği işleri, bir araya gelmek suretiyle başarmak için meydana gelen ve özel hukukun kabul ettiği bir hükmî şahıs (tüzel kişi) dir.
Cemiyetler, kuruluş amaçlarına göre belli kanunların hükümlerine bağlıdırlar.
Öyle biz kurduk oldu demekle bu iş olmaz, işi layıkıyla yapmak gerekir.
Gelelim GAZETECİLER CEMİYETİ"ne. Görevi nedir, Cemiyet Başkanı ne işe yarar.
Gazeteciler Cemiyeti 10 Haziran 1946 "da kurulmuştur.
Gazeteciler Cemiyeti"nin amacı; gazete, dergi,radyo, televizyon gibi yazılı ve görsel alanları kapsayan mesleğin, geleneklerini, ahlak ilkelerini korumak; herkesin bilgi edinme, gerçekleri öğrenme hakkının bir aracı olan iletişim ve düşünce özgürlüğünü sağlamak, gazetecileri meslekleri içinde maddi ve manevi yönleriyle ilerletmek, yüceltmek.(Burada cemiyet başkanı için demiyor, üyeler için diyor).Yani cemiyet üyelerinin hakkını hukukunu sonuna kadar korumakla mükelleftir şeklinde özetlenebilir.
Sıra geldi ENGİZİSYON MAHKEMELERİ"ne.
Orta çağda ,Avrupanın bazı memleketlerinde kurulmuş olan ve 19. yüzyılın başlarına kadar süren Katolik mahkemelerine verilen addır. Mahkemeler, Katolik, mezhebine karşı gelenlere ve bu mezhebe aykırı hareket edenlere ceza vermek amacı ile 1183 yılında İtalyada kurulmuştur. Papalar, kayıtsız şartsız ağır cezalar veren bu müesseseleri, kendi kudretlerinin bir vasıtası olarak kullanmışlar ve Orta çağda dehşet saçan müesseseler haline gelmesi sonucunu doğurmuşlardır.
Yani anlaşıldığı gibi idareciler yetkilerini kullanmakta saçmaladıkları için 1834 yılında tüm dünyadan silinmişlerdir.
Aklıma gelmişken konuyla alakası yok ama birde size ADAM OLMAK nedir ondan bahsetmek istiyorum.
"Adam" olmanın birinci şartı, "insan" olmaktır!..
"Adam gibi adam" olmanın ilk şartı ise "omurgalı" bir varlık olmanın şuuru ile hareket etmektir!..
Adam gibi adamların karakterinde "yanardönerlik", "ikiyüzlülük", "kahpelik" ve "kalleşlik" yoktur!..
Sözlerinde "anlam dalgalanmaları", "kavram dönüştürmeleri", "kelime oyunları" olmadığından, etraflarında "Doğrucu Davut" olarak tanınırlar!..
Çevresindekilerin "alkış" ve "yuhalamalarına" pek fazla önem vermezler!..
Bilirler ki, en küçük bir başarısızlıkta, alkış sesleri bir anda "yuh"a dönüşebilir
En nefret ettikleri kişiler, "şeklen" kendilerine benzeyen, ancak "şahsi çıkarları" için vicdanlarını "köle" yapmış olan "insanımsı" yaratıklardır!..
Çünkü, insanımsı yaratıklar, onları gördükleri her yerde havlayıp "saldırıya" geçerler!..
Ancak adam gibi adamların, "kin" ve "intikam" çığlıklarına kulakları tıkalıdır!..
Onların yolu "sarp" ve çetindir!..
"Zorlukları" göze alamayanların, "rahatlarına düşkün" olanların asla adam gibi adam olamayacağının bilincindedirler!..
..................
El hasıl, "adam" olmak, hele hele "adam gibi adam" olmak, "omurga" sahibi olamayan, "dik" duramayan, "kula kul olmayı" kendisine ilke edinen, "başkalarından" emir alıp onların "borusunu" öttüren, "gelene ağam, gidene paşam" demeyi marifet sayan, "iktidar sahiplerinin" etrafında oluşan "düzenbaz", "yağcı", "dalkavuk", "yardakçı" tabakası ile el ele verip, günlük ihtiyaçlara göre "rotasını" tayin eden sürüngenlerin ağızlarına alacakları, "ayağa düşürecekleri" basit bir vasıf değildir!..
Ne mutlu, başkaları için değil, sırf "kendisini yaratana karşı" sorumluluğunu yerine getirmek için "adam gibi adam" olmayı ilke edinenlere..