BİR ARADA YAŞAMA KÜLTÜRÜ...

Sami Kesmen


Bir arada yaşama kültürü; toplumların barış, saygı ve hoşgörü çerçevesinde var olmasını sağlayan temel unsurlardan biridir. Bu kültürü İslami değerlerle açıklamak, hem dini hem de sosyal hayatta bireyler arası ilişkilerin nasıl olması gerektiğine dair derin bir anlayış sunar.
İslam, insana bir bütün olarak toplumsal varlık olma özelliği yükler. Kur'an-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in (sav) sünneti, insanlara adalet, hoşgörü, merhamet, kardeşlik ve barış içinde yaşamayı öğütler. Nisa Suresi 1. ayette bu vurgu net bir şekilde yapılır. “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan Rabbinize karşı gelmekten sakının.” Burada, insanların tek bir nefiten yaratıldığı ve dolayısıyla eşit olduğu vurgulanır. Bu eşitlik, toplumun her kesiminde adil ve eşit bir yaşamın temeli olarak görülmelidir.
İslam’da bir arada yaşamanın en önemli unsurlarından biri hoşgörüdür. Hucurat Suresi 13. ayette, “Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışıp kaynaşmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki, Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” denilerek, farklı ırklar, milletler ve kültürler arasındaki farklılıkların, tanışma ve birbirini anlama amacıyla olduğu ifade edilir. Bu ayet, farklılıkların bir zenginlik olduğunu ve insanlar arasında üstünlüğün ancak takvayla, yani Allah’a olan yakınlık ve sorumluluk bilinci ile olduğunu vurgular.
İslam’ın toplumsal barış ve düzen için sunduğu en önemli ilkelerden biri adalettir. Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette adaletin önemi vurgulanmış ve zulmün yasaklandığı bildirilmiştir. Maide Suresi 8. ayette Yüce Allah, “Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adil olun, bu Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır.” buyurarak, her koşulda adaletli davranmayı emreder. Adalet, birarada yaşamanın temel unsurlarından biridir, çünkü insanlar arasındaki huzur ve güven ancak adil bir düzenle sağlanabilir.
İslam’da insanlar arasında bir diğer önemli bağ kardeşliktir. Müminler arasındaki ilişki, Kur’an’da ve hadislerde sıklıkla kardeşlik üzerinden açıklanır. Hucurat Suresi 10. ayette, “Müminler ancak kardeştirler.” buyrularak bu ilişki net bir şekilde ifade edilmiştir. Peygamber Efendimiz de, “Müslüman, Müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, onu yalnız bırakmaz.” buyurarak Müslümanlar arasında dayanışmayı ve birlikteliği teşvik etmiştir.
Merhamet, birarada yaşamanın ve toplumsal huzurun devamı için önemli bir değerdir. Peygamber Efendimiz, merhameti sadece insanlara değil, tüm canlılara karşı göstermemizi öğütler ve “Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz.” buyurarak, merhametin karşılıklı olduğunu ve toplumsal huzur için gerekli olduğunu belirtmektedir. Merhamet, birarada yaşama kültürünü güçlendiren bir duygu olup, bireyler arasında daha fazla anlayış ve hoşgörü gelişmesine yardımcı olur.
İslam, farklı inançlara sahip olan insanlarla barış içinde yaşamayı öğütler. Peygamber Efendimiz’in Medine’de oluşturduğu Medine Vesikası, Müslümanlar ile Yahudiler arasında barış ve dayanışma kurmayı hedefleyen bir anlaşmadır. Bu vesika, İslam’ın farklı inanç ve kültürlerle birarada yaşama anlayışının tarihi bir örneğidir. İslam, farklı inançlara sahip insanlara karşı adalet ve hoşgörüyle yaklaşmayı öğütlemekte ve onları İslam’a zorlama yöntemiyle girmeleri için baskı yapılmasını yasaklamaktadır. Bakara Suresi 256. ayette “Dinde zorlama yoktur. Artık doğruluk ile sapıklık birbirinden ayrılmıştır.” ifadesiyle bu açıkça belirtilmektedir.
İslami değerler, bir arada yaşama kültürünün temelini oluşturan adalet, hoşgörü, kardeşlik ve merhamet gibi önemli kavramları içerir. İslam, toplumsal barışın ve huzurun ancak bu değerlerle sağlanabileceğini vurgular. Kur’an ve sünnette yer alan bu öğretiler, sadece Müslümanlar arasında değil, farklı inanç ve kültürlere sahip insanlar arasında da barış ve saygı içinde yaşanabileceğini gösterir. Bu bağlamda, İslam’ın sunduğu bir arada yaşama anlayışı, günümüz dünyasında toplumsal uyumun ve barışın sağlanmasında önemli bir rehber niteliği taşımaktadır.
Farklılıkların ayrıcalık değil zenginlik olduğunu bildiren Yüce Allah; insanların farklı topluluklar olarak yaratılmasının hikmetini, birbirlerini tanısınlar şeklinde bildirmiştir. Bir arada yaşamak için insan olmak ortak özelliktir ve bu yeterli bir nedendir, gerekçedir. Kimsenin diğer kimseyi küçümseme hakkı yoktur, haddi de değildir. Doğuştan gelen haklar herkes için geçerlidir. Bu hakların varlığı birlikte yaşamanın kültürünü oluşturmaktadır.
Dünyada yaklaşık sekiz milyar insan yayamaktadır, bunun yaklaşık iki milyarı Müslümandır. Dörtte üçü farklı inanç grubundan olan insanları ötekileştirmek doğru değildir. Kaldı ki, iki milyar Müslüman da aynı fikri ve zikri yapıda da değildir. İsyan ve zulüm olmadıkça tüm insanlarla bir arada uyumlu yaşamanın kültürü oluşturulmalıdır. Bu,durum, diğerlerinin kültürünü ve inancına teslim olunduğu anlamına gelmeyecektir.
Müslüman elbette tebliğini her platformda ve uygun bir yöntemle yapacaktır. Ancak, gerekmedikçe savaş yapmayacak, söz ve hâl diliyle dinini anlatacak, kültürünü sunacaktır. Doğuştan gelen haklarına saldırı olmadıkça kavga ve savaş da girmeyecektir. Esas olan kelimetullahtır. Bu da; isyana ve zulme karşı durmaktır. Allaha itaat, insanlara yardım ve adalet, canlılara merhamet etmek; Müslümanın temel belirleyenidir. Bu bir duruş ve kulluğun ifadesidir.
Bir arada yaşamada da yöntemi; kulluğun gerekleri belirleyecektir ki bu da Müslümanın toplumsal sistemidir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.