Bir ayrımcılığın tarihi; 8 Mart.....

Recep Yazgan

Bir ayrımcılığın tarihi; 8 Mart.. Ya da Başörtülü Kadınlar Bildirisi

Çok uzaklara gidiyorsunuz.. Ta, "1857"deki Dokuma İşçisi Kadınların İnsanca Yaşama İsteğini" kendinize özgürlüklerin ve hak almanın başlangıç noktası  yapıyorsunuz ama ülkemizde yani Türkiye"de hemcinslerinize karşı uygulanan yasaklamalara karşı kılınız kıpırdamıyor.. O halde sizi nasıl samimi kabul edelim.. Hala meşhur reklam repliğindeki gibi "Çocuk da yaparım kariyer de.." tonlamasında devam ediyorsunuz.. Kadın dergilerinin, bütün dünya kadınlarının sosyal ve bireysel ve manevi hayatlarını projelendirebileceğini ve düzenleyebileceğini zannetmek gibi iflah olmaz bir hastalığınız var.. Ama hayır bu şekilde sizi samimi kabul edemem.. Üzgünüm.. 
Yapmaya çalıştığınız şey aslında kadın hakları veya kadınları özgürlük mücadelesine katkı ya da katılım sağlamak değil, erkeklerin dikkatlerini biraz daha fazla çekebilmek.. Buna itiraz etmeden önce, bilinçaltınıza bir sorun, çocukluğunuza inin yani..
Erkeklerimiz, boş durur mu, tam zamanı ve "bir yerlerden başlamak gerek" düşüncesiyle romantik birer tavır ve her yıl 8 Mart"ta kullanmak üzere bir yerlere tıkıştırdıkları ince nazenin, çıt kırıldım edalarıyla "en kadın hakları savunucusu" ilan ediveriyorlar kedilerini.. Kamaşıyorum böylelerine.. Yalan, inanmayın bunlara..   "Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez" formülasyonu üzerinde çalışıyorlar..
Vaktiniz varsa (ki yoktur) Aşağıda Başörtülü kadınlar Bildirisi"ni ilginize sunuyorum.. Ezberiniz bozulacak biraz. Ne yapalım hayat bu; hep güllük, gülistanlık değil işte..
“Başörtülü Kadınlar Bildirisi
Söz Konusu Özgürlükse Hiç Bir Şey Teferruat Değildir. Biz Henüz Özgür Olamadık...
Üniversite kapısı sert bir şekilde yüzümüze kapatıldığı günden bu yana yaşadığımız acılar bize bir şey öğretti:
Gerçek sorunumuz insanların hayatlarına, görünüşlerine, sözlerine, düşüncelerine müdahale edebilme hakkını kendinde gören yasakçı zihniyettir.
Başını örttüğü için ayrımcılığa uğrayan kadınlar olarak tüm samimiyetimizle açıklıyoruz ki; üniversitelere başımızı örterek girmekle mutlu olmayacağız. Ta ki: Kürtlerin ve ötekileştirilenlerin kendilerini bu ülkenin asli unsuru hissetmesi için gereken hukuki ve psikolojik ortam oluşturulmadan, Acımasızca işlenen cinayetlerin gerçek sorumlularına ulaşılmadan, 301 davalarını bitirecek düzenleme yapılmadan, Azınlık vakıflarının üzerinde pişkince oturanların rahatı bozulmadan, Alevilerin ibadetini kültürel aktivite, ibadet evlerini de kültür merkezi olarak görmekte ısrar etmekten vazgeçilmeden, Üniversitelerden sudan sebeplerle atılan arkadaşlarımız geri dönmeden, Yasakçı zihniyet bize ne zaman, nerelerde ve nasıl örtüneceğimizi dayatmaktan vazgeçmeden, Üniversitelerin bilimsel özgürlüğünün önündeki en büyük engel YÖK kaldırılmadan... Kısacası; 12 Eylül darbe anayasasını esamesi okunmayacak şekilde ortadan kaldırıp yeni, sivil bir anayasaya yapılmadan mutlu olamayacağız. Birimizin diğerimiz için tehlike olduğu korkusunu yayıp bizi birbirimize düşürerek bu adaletsiz düzenini devam ettiren yasakçı zihniyet tamamen ortadan kalkmadan hiçbir özgürlük tam özgürlük değildir. Özgürlüklerin kısıtlanmasının ne demek olduğunu bilen insanlar olarak, bundan sonra da her türlü ayrımcılığın, hak ihlalinin, baskının, dayatmanın karşısında olacağız. Unutulmamalı ki; "Gökler ve yer adaletle ayakta durur." (Hz. Muhammed)

Yukarıdaki metne katılır ya da katılmazsınız. O ayrı mevzuu.. Ama hatırlatayım ve sorayım  istedim ki, bütün kadınların o veya bu sebepten elinden alınmış özgürlükleri için parmağınızı oynatmayacaksanız, neden "8 Mart Dünya Kadınlar Günü" ismiyle organize edilmiş ya da (yutturulmuş) ya da programlanmış bir etkinliğe yüzünüz kızarmadan dahil olabiliyorsunuz.. Cevap bekliyorum...

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.