İlginç mi ilginç bir yazı... Gazeteci Metin Özer yine çok çarpıcı bir yazıyı kaleme aldı. Reza Zarrab olayı ile başlayan, Bakan Çağlayan'ın tutuklanma talebine kadar giden olayları ele alan Özer, mağdurlardan bazılarının FETÖ'cü olduklarını belirtti.
İŞTE O YAZI...
Tayyip Erdoğan, “Bu işten burnuma kötü kokular geliyor” dedi.
Erdoğan’ın bahsettiği kötü koku; Amerikan savcısının, Zafer Çağlayan iddianamesi ve hakimin verdiği tutuklama kararı.
Bu işten hakikaten kötü değil, çok kötü kokular geliyor.
Çünkü koku lağımdan geliyor ve o lağımda bir lağım faresi var.
Kim?
Tabi ki FETÖ.
'Bu işin içinde de mi FETÖ var?' demeyin!..
Yazdıklarımı okuyun.
Birazdan okuyacaklarınız eminim pek çoğunuzda büyük bir şaşkınlığa neden olacak.
Sadece sizler değil, pek çok AK Partili de çok şaşıracak.
Çünkü onlar da bundan bihaber.
Ortada çok büyük bir tuzak var.
Bu korkunç tuzak, 2 yıldır bir örümceğin ağını örmesi gibi ince ince örülüyor.
Tuzağı kuran FETÖ, tuzak kurulan ise Tayyip Erdoğan.
Umarım Tayyip Bey kendine kurulan bu tuzağı fark eder ve bir an evvel önlem alır.
Şimdi biraz geriye gidelim
FETÖ’nun 17/25 Aralık yargı darbesinin görünürdeki gerekçesi, İran asıllı Türk işadamı Reza Zarrab' idi.
FETÖ; Zarrab’ın yasadışı işleri ve bakanlara rüşvet gerekçesi ile, yargı darbesi yapmaya kalkıştı.
O operasyonda; Zarrab ve bazı bakan oğulları ile Halkbank’ın dönemin Genel Müdürü gözaltına alındı, bazıları tutuklandı.
Bu hikayeyi pek çoğunuz zaten biliyorsunuz.
Gelelim bilmediğiniz yanına...
17/25 Aralık darbesinin yapıldığı günlerde Fetullahçılar korkunç güçlüydü.
Polis, asker ve yargı FETÖ’nün kontrolünde idi.
Emniyet İstihbarat ve MİT, FETÖ tarafından etkin olarak kullanılıyor ve herkes dinleniyordu.
Böylesi büyük bir darbe yapmaya kalkan FETÖ, herhalde işi tesadüfe bırakmazdı, nitekim de öyle oldu.
Ben şahsen bu işin içindeki bazı mağdurların aslında işin aktörleri olduğunu düşünüyorum.
Düşünmekten öte bundan eminim.
17/25 Aralık yargı darbesi mağdurlarının bir kısmı, operasyon öncesi ve sonrası FETÖ ile organize bir şekilde çalıştılar.
Hatta bu senaryoda en başta yer alanlar da vardı.
FETÖ tarafından dinlenen bu isimlerin bir kısmı da, şantaj yolu ile yargı darbesinde mağdurmuş gibi yer aldı.
Verilen rolü hakkı ile oynayınca da yapımcılar tarafından koruma altına alındılar.
FETÖ’nun yargı darbesi tiyatrosunun başrolünde yer alan Reza Zarrab, bu işte baş şüpheli durumundadır.
Kimdir bu Reza Zarrab?
Reza Zarrab, milyar dolarlara sahip bir işadamı.
İşadamı ama ne işle bu çaplı kazanç elde ettiği meçhul birisi.
Genç yaşta bu çaplı para sahibi olan birinin sırtını sağlam bir yere dayamadan bunu başarması imkansızdır.
Peki Reza Zarrab sırtını kime veya nerede dayadı?
İşte bu meçhul.
Bu Reza Zarrab ne ile suçlanıyor?
- ABD'nin İran'a karşı uyguladığı ambargoyu delmek amacı ile şebeke kurma; İran adına kara para aklama, İran’ın petrol gelirini altına çevirme ve bazı Türk yetkililere ve hatta bakanlara rüşvet verme.
Bu suçlamalar ile 70 gün tutuklu kalan Reza Zarrab, serbest kaldıktan bir süre sonra hakkındaki suçlamaların tamamından kurtuldu. Hakkındaki yurtdışı yasağı kalkar kalkmaz da Amerika’nın yolunu tuttu.
Garip değil mi?
Amerika’nın İran’a ambargosunu delmek ile suçladığı adam, tatil için Amerika’ya gidiyor.
Vay canına!..
Bu şartlar altında başka biri olsa idi; değil Amerika’ya gitmek, Amerika kıtasına bile uğramazdı. Hatta uçak ile bile üzerinden geçmezdi.
Gelin görün ki Zarrab, tatil için Amerika’yı seçti!..
Neden acaba?
Amerika’ya gidince de doğal olarak tutuklandı.
Şaşırdık mı?
Hiç şaşırmadık.
Amerika’ya göre tutuklama, bana göre emniyete alınma.
Zarrab’ın tutuklanması, FETÖ kuklasını oynatan CIA içerisindeki birimin işi idi.
Daha doğrusu bu gösteri baştan sona CIA tarafından sahnelenmişti.
Zarrab; Türkiye’de AK Parti hükümetini yıkmak için masa başında hazırlanan senaryoda başrol oynadı.
Rolünü başarı ile oynayınca da, başına bir şey gelmemesi için Türkiye’den Amerika’ya nakil edildi.
Meselenin özeti budur.
Zarrab Amerika’ya götürüldü ama rolü daha bitmedi.
Çünkü kurulan tuzak ve bunun sonucunda istenilen sonuç henüz elde edilmedi.
Kısaca bu filmin çekimi devam ediyor.
Çekimler tamamlandıktan sonra film, uluslararası salonlarda gösterime sokulacak.
Zarrab’tan sonra ikinci bir adım daha atıldı.
FETÖ’nun paraya boğduğu eski New York Güney Bölgesi Başsavcısı Preet Bharara, yazdığı iddianamede Zarrab’tan çok Türk hükümetini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Halk Bankası’nı hedefe koydu.
Amerika’daki Fetullahçılar Bharara ile günlerce toplantı yapıp bilgi ve belgeler verdi.
Fetullah’ın efendisi olan CIA masası, Preet Bharara’ya dosya yağdırdı.
Zarrab; Bharara’nın iddianamesinde, İran’a uygulanan ambargoyu delmek ile suçlanıyordu ve bu işi Halkbank üzerinden yaptığı yazıyordu.
İş bu kadar aleni iken, beklenmedik bir olay daha yaşandı.
Amerika tarafından suçlanan ve hakkında bir dava bulunan Halk Bankası eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla da tıpkı Zarrab gibi Amerika’ya gitti.
Amerika’nın her suçladığı kişi her ne hikmet ise, kendi ayağı ile bu ülkenin yolunu tutuyor.
Amerika, sanki bu insanları mıknatıs gibi kendine çekiyor.
Hakan Atilla da Amerika’ya girer girmez Zarrab gibi tutuklandı.
Bu da senaryonun yeni bir adımı idi.
Hakan Atilla ile ilgili küçük bir araştırma yaptım.
Hükümete yakın kaynaklarım, bu şahsın FETÖ’cü olduğunu iddia etti.
Hatta “Amerika’ya gitmese idi zaten görevden alınıp sorgulanacaktı” bilgisini verdiler.
Öyle anlaşılıyor ki; Hakan Atilla diğer FETÖ’culardan biraz farklı olarak, usturuplu bir şekilde firar etti
Şimdi sıkı durun!..
Eski bakanlardan ve daha önce Halkbank Genel Müdürü olarak çalışmış olan Ufuk Söylemez; Hakan Atilla’nın tutuklandığı günlerde herkesin dikkatinden kaçan bir açıklama yaptı.
Söylemez; “Banka Asya’nın önünden geçenler bile FETÖ şüphesi ile soruşturulup, tasfiye edilirken, Halk Bankası’nın başında, Bank Asya’dan transfer edilen bir Genel Müdür ve ekibi görev yapıyor. Hali hazırdaki Halk Bankası Genel Müdürü ve 3 yardımcısı da Banka Asya’dan transfer edilmiş isimler.” dedi.
Bu ekibin en önemli ismi de kalkıp Amerika’ya gidiyor ve orada anında tutuklanıyor.
Vay.. vay...vay....
Hakan Atilla eminim Zarrab ile birlikte İran’ın ambargosunu delme işini en baştan beraber halletmişlerdi. Amaç para kazanmak değil, AK Parti hükümetini yıkmaktı.
Bu operasyon; hükümetin değil, FETÖ ve CIA’nın bilgisi dahilinde yürütüldü.
Hükümet ise maalesef, ancak 17/25 Aralık yargı darbesi ile birlikte meselenin bir kısmını anlayabildi.
Hala bu oyunu tam olarak kavrayabildiklerini de sanmıyorum.
Hakan Atilla’nın Amerika’da tutuklanması ile hükümet, kendine kurulan kumpasın baş aktörlerinden birini daha elinden kaçırdı. Tıpkı Zarrab gibi.
Adil Öksüz gibi Hakan Atilla’yı da elden kaçırdılar.
Amerika; Hakan Atilla’yı 'sözde tutuklayarak' onun başına bir şey gelmesini de engellemiş oldu.
Tek neden bu değildi elbette.
Çünkü oyun ve senaryonun yazılımı sürüyor.
Senaryonun bu bölümünde; Zarrab ve Hakan Atilla’nın itirafları olması gerekiyordu.
Bir müddet sessizlik oldu.
Beklenenden uzun bir ara verildi.
Bunun nedeni; Trump yönetiminin, CIA içerisindeki bir ekibin en önemli stratejik ortaklarından biri olan Türkiye’ye karşı kurdukları kumpası fark etmeleri oldu.
Aldığı para destekleri ile FETÖ’nün sözünden çıkamaz hale gelen Savcı Preet Bharara, Trump tarafından görevden alındı.
Bharara’nın görevden alınması, operasyonu bir süreliğine durdurdu ama sonra başka bir ekip ile plana devam edildi.
Sessizlik bu hafta içerisinde bozuldu.
Amerikan savcıları; Zarrab ve Hakan Atilla davasına bu kez de bir bakanı ekledi.
Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile Halk Bankası eski Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın da aralarında olduğu dört kişi, Zarrab’ın ABD'de yargılandığı davaya sanık olarak eklendi.
New York Güney Bölgesi Başsavcılığı, ek bir iddianame hazırlayarak Türkiye Cumhuriyeti’nin eski bakanını sanık yapıverdi.
Ardından da Zafer Çağlayan’a tutuklama karar çıkartıldı.
FETÖ’nün Türkiye’de yapmaya kalktığı ama başaramadığı yargı darbesini, Amerikan savcı ve hakimleri bir çırpıda yapıverdi.
İddianamede sanıklara ABD'nin İran'a karşı uyguladığı ambargoyu delmek amacı ile şebeke kurma; ABD'nin finansal sistemini kullanarak İran hükümeti ve başka İranlı kurumlar adına milyonlarca dolar tutarında işlem yapma; bu amaçla ABD yönetimi yetkililerine yalan söyleme; milyonlarca dolarlık yasadışı işlemler ile bağlantılı fonları aklama ve bu işlemlerin asıl niteliğini gizleyerek çeşitli finansal kurumları aldatma suçlamaları yöneltildi.
Bu iddianamede sadece Bakan Zafer Çağlayan suçlanmıyor, Türkiye Cumhuriyeti de suçlanıyor.
Senaryo henüz tamamlanmadı.
Sırada yeni bir hamle var.
Bu planın sonunda; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ve onun başbakanını sanık sandalyesine oturtmak var.
Kısacası hedeflerinde; AK Parti hükümeti ve dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan var.
Tayyip Erdoğan’ın, “Burnuma kötü kokular geliyor” dediği olay da budur.
CIA’nın Türkiye masası, Erdoğan’ı devirmek için kuklası olan FETÖ üzerinden kumpas üzerine kumpas kurdu.
Ama hedeflerine ulaşamadı.
Sonra Yargı darbesi yaptı.
Yine başaramadı.
Dolaylı darbeler başarılı olmayınca, bu kez bizzat açık darbe yaptı.
Yine başaramadı.
Bütün bu başarısızlıklardan sonra şimdi taktik değiştirdi.
Tezgahı kendi ülkelerine taşıdı.
Türkiye’de yapamadığı ve yaptıramadığını
, şimdi Amerika topraklarından yapmaya çalışıyor.
AK Parti’nin safları, hala başlarına gelenin Fetullah ve robotlarından olduğunu sanıyor
İlkokul mezunu sümüklü bir vaizin, bütün bu plan ve operasyonu tek başına yapabileceğine inanıyorlar.
Ne büyük bir gaflet!..
Oysa tehlike ve tehdit zannettiklerinden çok ama çok daha büyük.
Bunun sonrasında; FETÖ’nun sözde mağdurlarının vereceği bir takım itiraflar ile, Türkiye ve Erdoğan’ı sanık sandalyesine oturtmak, ardından da mahkum etmek var.
Hükümetin, bu alçak planı bozması için acil harekete geçmesi gerekiyor.
Zarrab olayının bir tezgah olduğunu kavrayıp bunu belgelemesi lazım.
Aynı şekilde Hakan Atilla ve dönemin Halk Bankası yönetiminin de bağlantıları ortaya çıkarılmalıdır.
Bu işin içindekiler henüz Türkiye'de iken bunların kaçışları engellenmelidir.
Bütün bunlar yapılırken de resmi hiçbir görevli, davetli olarak bile olsa Amerika’ya yollanmamalıdır.
Bu millet duası ile inşallah bütün bu tuzakları boşa çıkartacaktır.
FETÖ’nün Amerika’sı varsa, bizim de Allahı’mız var.
Cenab-ı Allah Enfal suresi 30’ncu ayet-i kerimede mealen şöyle buyuruyor;
- Hani kâfirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke'den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzaklarını boşa çıkardı. Cenab-ı Allah onların hilelerini başlarına yıktı. Hiçbir hilekâr Allah'ın gücünü aşamaz. Allah'ın iradesi her zaman onlara galib gelir.
Allahü Teâlâ, o kafirlerin tuzaklarını da başlarına geçirecektir.
Yeter ki biz doğru yoldan sapmayalım.
BİR DE BU AÇIDAN BAKALIM
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.