Birinci haftasına giren bir yazı oldu, ama bugün bitecek söz.
Perşembe günden devamla aşk ile yayılacak bir varlığımıza ilişkin yaşam edinmeye yönelik unutulmaması gerekenlerden söz etmeye gayret ettim.
İnsanın sıradanlığının kırılacağı noktaya varmışken aslında insanın yetemeyeceği de açıktır. O nedenle de siz yetmezsiniz, bunu da unutmamalı.
Kendinizce yetmemeleriniz hep yetişememelerinizden doğuyor belki, ama nereye nasıl yetişilirdi ki; biz, bir matematik kuramı değiliz, hep derim; diyeceğim de.
Dünyada bir altın orandan söz ediliyor: ortaya konulanın ya da ortaya çıkan varlığın varolmasını hesaplayanlardan ortaya çıkarılandır: Parmak uçlarından başlayarak spiral sayısal bir düzenektir insan, diye. Her neyse...
Hadi yetişelim o zaman alın kâğıdı kalemi, makinelerinizi, hesaplarınızı, moleküllerinizi, elektronlarınızı, anotları - katotları, sakın atomları unutmayın; kimyanız bozulmasın dikkat edin de yetişelim ve yetelim kendimize ve de insan insana: bu da mı gülünç oldu, ne dersiniz?
Kendinize bile yetmediğiniz anlarda sizi alıp içinde, koridorlarında yayan bir yüreğe de yetmezsiniz; önemli olan da gerçekten buysa ne yapmalı dersiniz?
O zaman derim ki; alın bir an ve geniş bir düzlük yaşamınızın kuytularından; taşıyın ve var edin yüreğinizde.
Dereler tepeler mi çok yoksa yüreğinizde? Varsın olsun; düzlükler, nasıl oluşurdu ki zaten: toz olur, taş olur, yel olur; eritilir: bakın, bu da coğrafyanın işi, yer biliminin! Siz yerinizi bilin!
Bize şu düşer öyleyse: Hadi, vira aşk ile: düzlük alın kendinizle! O anları taşımalı hep, hep yaymalı, açmalı, kısrakları nehirlerde koşturmalı; gem neyimize gerek...
Hadi özleyin, hadi ağlayın, hadi gülümseyin, hadi dertlenin, hadi düş kurun, hadi yaslanın bir duvara, hadi atları suvatlara götürün, sardunyalara su verin; mevsimini bilmezse de...
Hadi bir kedinin patisine değin, hadi dağıtın bilyelerinizi ve peşinden kendinizi, hadi çiçeklerden taç dizin, hadi sevin, hadi hınç büyütün, hadi parmaklarınızı çıtlatın, hadi boşluğa bir merdiven dikin.
Hadi aldırmayın; boşlukları boşaltın, ağacı silkeleyip bir dut düşürün, hadi kinlenin, hadi dokunun ve değinin kendinizce.
Hadi tadın, hadi duymamak koca bir yalandır; haber salın, hadi zar yuvarlayın, hadi bir ev kağşansın taş atın, hadi yaşayın...
Hadi göğü asılın saçınızın bir telinden; hadi bir telini gerin uzaklara da kuşlar konsun, hadi yaşlanın, hadi tanıyın, tanışın; mavilikleri esirgeme yurdudur gök, asılın ama yayın...
Beslemenizi beleyin aşk ile büyüyün; yandıran aşkın diliyle öpün; merdivenler hep bir ucuna asılı durur göğün... ama belki demeyin!
Belkilerle göğe merdivenler dayamayın.