BİR KAÇ ÖNEMLİ KONU
Şayet yerimiz yeterse üç konuya değinmek istiyorum. Konularımızdan ilki herkesin özellikle üzerine basarak bilmesini istediğim bir konu. Özellikle benim adıma kimsenin kimse ile görüşme yapması gibi bir adetim olmadığının altını çizerek ifade etmek istiyorum. Bunu söyleme nedenim sürekli Bizans oyunları ile karşılaştığımız şu günlerde birileri çıkıp falanca bana geldi Adnan Bahadır adına benimle görüştü, benden şu belgeyi, şu evrakı istedi veya şu mesajı gönderdi der ise kesinlikle doğru olmadığının altını çizerek bilinmesini istiyorum. Benim kişiliğim hiç kimseyi kullanarak başkaları üzerinden iş yaptırmaya müsait değildir. Şayet ben birilerini kullanmak isteseydim, beni öldürmeye gelenlere kendim silah çekip, onlardan bir kişiyi vurmazdım. Verirdim birisinin eline silahı ona kullandırırdım. Oysaki tam aksine hayatım boyunca hep kendi işimi kendim görmeyi tercih edip kimseye gebe kalmak gibi bir pozisyonla karşı karşıya gelmedim.
Başkalarını kullanmak, başkalarının üzerinden iş görmek benim işim olamaz. Bana Bizans oyunu oynayıp, başkalarının üzerinden beni vurmaya çalışanlar beni kendileri ile karıştırmasınlar, ben o kadar temkinli davranıyorum ki her yaptığım işi belgeli, her konuyu evraklı, her konuşmamı şahitli yapmaya özen gösteriyorum. Zira düşmanlarımın her an her dakika bana tezgâh kurduklarını çok iyi bildiğimden böyle davranmak zorundayım. Ben gazetecilik yapıyorum herkesle görüşürüm ama benimle görüşen kim olursa olsun benim adıma gidip birileri ile asla görüşemez, şayet böyle bir şey söylerse bu tamamen uydurmadır. Şahsımla uzaktan yakından ilgisi olamaz. Ben kendi ailemden olan en yakın akrabalarıma dahi böyle bir yetki vermem. Bunun nedeni onlara olan güvensizliğim değil onları tezgâha düşürmelerinden endişelendiğim içindir. Uzun zamandır hakkında haber yaptığımız bazı kişiler benimle görüşmek istediklerini söyleyip bana haber gönderdiklerinde haber getirenlere dedim ki iki şartım var birincisi o görüşmede sen de olacaksın, ikincisi mekân olarak gazetede görüşeceğiz, konu olarak da belgelerle konuşacağız, bunu kabul ederse gelsin buyursunlar. Ancak adamlar iyi niyetli olmadıklarından gelemediler.
İkinci konumuz İl Özel idaresindeki olaylarla ilgili gelen Müfettişler Geçtiğimiz Cuma günü Valilik Yazı İşleri Müdürü odasında görüşmek istediklerini belirtmeleri üzerine oraya gittim ve görüştük. Sonuca göre konuşmak istediğimden şimdilik bu konuda yorum yapmayı uygun bulmuyorum. Bu konu ile ilgili bazı kişilerin gazetelerde yaptıkları açıklamaları gördüm onları muhatap alıp cevap vermeye gerek dahi görmüyorum çünkü olay adli yargı sürecine girmiştir. Bu güne kadar biz konuştuk, şimdi yargı konuşacak onun için şöyle veya böyle demenin bir anlamı yok. Sadece şu kadarını söyleyebilirim, biz yaptığımız işte kimsenin referansına ihtiyaç duymayız, işimizi adam gibi yapmaya çalışırız, referansımız siz değerli okurlarımızsınız bunun delili de yazdığımız yazıların okunurluluk oranı ve etkisidir. Okunurluluk oranı ile ilgili google'a girip bakarsanız bu şehirde, hatta Karadeniz bölgesinde en çok okunan köşe yazarı ve gazete kim olduğu açıkça ortadadır. Etkiye gelince onun da delili yazılarımızdan rahatsızlık duyup soluğu mahkemede alanlardır, o konuda da biz lideriz. Sanırım bu konuda daha fazla bir şey söylemeye gerek yok.
Üçüncü konumuz ise son günlerde bir sendika Başkanının İmamlarla ilgili yaptığı açıklamaya gelen aşırı yorumlarla ilgilidir. Bu habere gelen yorumların bir kısmı İmamların tuvalet temizlemek gibi bir görevleri olmadığını söylerken bazıları tuvalet temizlemek kimseye zarar vermez, eline yapışmaz şeklindedir. Burada İmamlık mesleğinden gelen birisi olarak âcizane kanaatim şudur; İmamların tuvalet temizlemek gibi bir görevleri asla olamaz ancak Güneydoğu'da görev yapmış bir öğretmenin yaptığı yorum benim duygularıma tercüman oldu. Hocamız diyor ki ben Güneydoğu'da görev yaptım okul'da boyadım, sınıf'ta süpürdüm, soba'da yaktım, tuvalette temizledim, hatta öğrencilerin her türlü ihtiyaçlarının temini noktasında da elimden geleni yaptım bu yaptıklarımdan da zevk aldım. Şayet İmamlık görevini namaz kıldırma memurluğu olarak görürsek o zaman hiçbir İmam namaz kıldırmanın dışında başka bir iş yapmaz, böyle bir görevi de yoktur. Yok İmamlık görevini Peygamberlerin mesleği, Alimlik, Önderlik olarak görürsek o zaman Hazret-i İbrahim'in Kabe'yi inşa ettiği gibi, Efendimizin Medine'ye hicretinde yaptırdığı Mescitte taş taşıdığı gibi, Konyalı Veyiszade Hocanın tam elli yıl tek kuruş almaksızın Camisinin her türlü hizmetini yapmasının yanında öğrenci yetiştirdiği gibi görevlerimizin olduğunu unutmayalım. Buradaki olay tamamen bakış açımızla ilgili olduğunu unutmayalım. Bu duygu ve düşüncelerle hoşça kalınız