Bir varmış, bir yokmuş, adı bilinmeyen,hiç kimsenin duymadığı uzak diyarlarda bir ülke varmış. Bu ülkede insanlar büyük işler yaparmış, daha doğrusu yaptığını sanırmış.Böyle olunca yaşamları yoğun geçerken, kimse kimseyi görmez olmuş.Sabah erken kalkan halk akşama kadar işleriyle meşgul olurmuş. Ne doğarken, ne de batarken ilgilendirmezmiş güneş onları. ..Dedik ya büyük işlerin adamlarıymış onlar.Ne baharda açan çiçekler coştururmuş,ne de sonbaharda dökülen yapraklar hüzün verirmiş kalplerine.Onlar papatyaları şifa diye satmayı,soğuklar başladı mı yakıt azaltma planları yapmayı severlermiş.Biryerlerde hasta varmış, yaşlı varmış ilgilenmez,fakiri yok sayar,görmezlermiş. Bir gün tellallar bağırmaya başlamış sokaklarda"-Duyduk duymadık demeyin!Padişahımız ağır hastalığa dūçār oldu.Herkes şifa için elinden geleni yapsın. Duası makbul olan el açsın, şifadan anlayan hekimler saraya adım atsın! "
Pek dua eden olmamış ama hekimler saraya akın etmiş. Bir de ne görsünler.Hikaye bu ya padişah yemek yemeye çok düşkünmüş, yiye yiye bedeni kocaman olmuş, kıpırdamadan öyle yatıyor, midesi sanki dağ gibi,bedeninde kalbine yer kalmamış. Sonuçta mide büyüyünce, kalp küçülür,katılaşırmış.Hekimler ilaçlar yapmışlar az yesin,mide küçülsün diye ama kâr etmemiş. Kalp için hiç birşey yapamamışlar.Belki beslenir,büyür diye gözyaşı takviyesi yapmışlar, o da işe yaramamış.Kalbi sağlam bir hekim"Allah'dan ümit kesilmez, bekleyelim biraz"demiş.Onlar da başlamışlar beklemeye,ben diyeyim üç gün, siz deyin üç ay. Bir gün ülke sınırları içine bir yaşlı adam girmiş.İçinde kimsenin bilmediği bir sızı, gözünde kimsenin görmediği gözyaşlarıyla ,dupduru gezmeye başlamış yolu düştüğü bu ülkede.
Gezdiği dere tepe şenlenmiş,yol boyu ağaçlar, serçeler anlamış bu adamda bir başkalık var.O yürüyor, ardından huzur rüzgârı esiyormuş.Durup derin derin içine çekiyormuş halk huzur rüzgârını.Yolunu kesip adını sormuşlar huzur estiren adama,"Ramazan"demiş adam.Ünü saraya kadar gitmiş Ramazan'ın.Saraya giden Ramazan bu kadar lükse,şatafata hayret etmiş,bir de padişahı görünce adam,çok üzülmüş, kalbine yaşlar inmiş.Kalbini dinlemiş padişahın." Ne cılızmış kalbi,ah ne zayıf! "."Çare nedir?"diye sormuşlar. "Çare Allah'tandır.İlan edin halka 30 gün, 30 gece kalacağım bu ülkede. 11 ay bedenler doymuştur,1 ay ruh doyacak!Fakir kardeş bilinecek,duaları alınacak. Zamanın kıymetini bilecek bütün insanlar. Seheri sabah bilecek;"vaktin oğlu"olma yarışına girecekler.Ancak bu hâle erişenler,aldıkları nefesi hissedebilirler ciğerlerinin her köşesinde.Böylece ,kalbin her atışı hayra alâmet olur."
Padişaha vermiş reçetesini,ülkenin her bir şehrini, sokaklarını, yaylarını,ovalarını dolaşmış ardında rüzgârını bırakarak. Bir ay sürmüş yolculuğu sonra terk etmiş ülkeyi bir akşam ezan vakti.Bir daha ki seneye niyetlenmiş,yine gelip düzen, sağlık, sekînet getirmeye.Gökten üç rahmet inmiş, biri padişahın doymak bilmeyen midesine,cılız kalbine;biri"vaktin oğlu "olabilenlere,biri de Ramazanın rüzgârını yüreğinde hissedenlere. Oruç;bedenin detoksu,kalbin şifası,ruhun nuru.Ramazan; fakiri gözeten,nimetin kıymetini anlatan,ahiret kesesini dolduran,Kuran'a çiçek açtıran ay.Açlık değil,görebilene tokluktur.Bedenin sağlığı, ihtiyacıdır veselam.