Bir varmış bir yokmuş ama güzel şeyler varmış

Merhaba sevgili dostlar,

Dün demiştim sizlere tebessüm etmek,bir parça gülümsemek hepimizin hakkı diye.Bazı arkadaşlarım dünkü yazım için aradılar sağ olsunlar,güzeldi her şey ama hepsi bu kadarmı dediler.Hepsi o kadar olurmu olmaz tabi ki.Güzel bir hafta sonu temennilerim sizlerle sevgili dostlar.

Gündemimizdeki sıkıcı,boğucu ve düşündürücü konuları bir kenara bırakıp bu güzel Pazar gününde yine çocukluğumuzun,gençliğimizin dönemlerine doğru zaman tünelinde bir yolculuk yapalım.

Çocukluğumu hatırlıyorum ve bir film şeridi gibi o güzel günler geçiyor aklımdan dudaklarımda hafif bir tebessüm. Birden kendimi atıyorum çocukluğuma ve gençliğime.

O Arnavut taşı ile döşenmiş tozlu sokağımızda biriktirdiğimiz gazoz kapakları ile oyunlar oynardık,ve üterdik birbirimizi yani yenerdik arkadaşlarımızı.Sonra kibrit kutularının ön ve arka yüzlerini keser biriktirir manat oynardık tıpkı kağıt oyunu olan pişti gibi.Ahh ahhh ya oynadığımız kör ebeler,saklambaçlar,tok tok geliyo,dombilisler hatta ve hatta kızlarla birlikte çizgi oyunu,ufacık taşları toplayıp beş taş oynardık.

Çelik çomak oynamak ve o ufak çubuğu en uzak yere atmak havada sektirmek,saydırmak..O ufak parçayı elimizdeki uzun sopa ile kaç kere saydırırsak karizmamız o kadar artardı.Ya çember çevirmek..Her çocukta bir çember sanki son model Porsche kullanıyoruz.O demir çemberi döndüre döndüre sokak sokak dolaşırdık..Sonra fazla renkli olmayan misketlerimizle oyun üzerine oyun türedirdik.Çocukluğumuz işte ama güzeldi her şey saf doğal ve temiz.

Hele bir plastik topunuz varsa tamam mahallenin hakimi sizdiniz. Takımlar kurar kim oynayıp oynamayacağına siz karar verirdiniz. Gazozuna tatlısına, elma şekerine, pamuk helvasına maçlar yapardık.

Gündüz oynadığımız yetmiyormuş gibi akşamları da ya sokakta bir araya gelir ya da evlerde toplanırdık sokağımızdaki arkadaşlarımızla.Evlerde oynadığımız oyunlara bir bakarmısınız; kulaktan kulağa,fısır fısır bi şeyler söyler en sondakine gelene kadar ilk söylenen değişirdi.Sonra yüzük bulmaca oyunumuz vardı.Yüzüğü bulan diğerlerine ceza verirdi.Ama ne cezalar hiç kimsede verilen cezaya itiraz etmezdi.Çocuktuk işte saf,masum ve temiz.

Birde sinemamız vardı ama ne sinema..İlçedeki tek sinemadan atılan film parçalarını birleştirir karanlık bir odaya geçer arkasından el feneri tutarak duvara yansıtırdık..Bir de bunun için çocuklardan para,şeker gazoz gibi şeyler alırdık.

Bazen sokağımızın ortasından çizgi çeker sen bu tarafa geçmeyeceksin diyerek kavgalar ederdik ama hepsi 5 dakika.Bu kavgadan sonra tekrar bir araya gelir hep birlikte birinin evine gider o bahçelerde oynardık.Mahallemizdeki teyzelerimiz çocuğuna yemek hazırlarken sadece onu düşünmez bizleri de çağırırdı yemeğe hep beraber güle oynaya yerdik yemeklerimizi.

Mahallemizin ablaları ve teyzeleri akşamları bir evin kapısının önünde toplanır semaverler yakılır çaylar demlenir, afiyetle çaylar içilirken hem güzel hoş latifeli sohbetler yapılır hem de evlerde hazırlanan pastalar börekler ikram edilirdi.Bu esnada biz çocuklar gecenin karanlığında ya saklambaç oynardık yada tok tok geliyor.Saklanırdık karanlıkta köşe bucak bulamasın ebe bizi diye taa başka mahallelere kadar giderdik.Gece yarılarına kadar sokaklardaydık korkusuzca güven ve huzur içerisinde,

Mahallemizin delikanlıları var..O İspanyol paça pantolonları ve uzun uzun faulleri,Tarık Akan misali saçları.Gündüzleri ortaya bir çıkarlardı her şeyleri ile delikanlılardı işte,efendilikleri ve adamlıklarıyla gıptayla bakardık onlara ve özenirdik.Onların yanında az da olsa gezmek bizler için onurdu gururdu.

Bakkal amcadan aldığımız çikolataların parlak kağıtlarını elimizle düzeltir okul defterlerimizin arasına koyar ütüler ve saklardık onları rengarenk. Gazoz içmek en büyük keyfimizdi. Öyle hergün gazoz içmek nerede arada sırada.Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi yavaş yavaş içerdik,bazıları dayanamaz bir dikişte bitirirken biz keyifle gıdım gıdım içerdik.Arkadaşımız ağzını yalayarak bizlere bakarken dayamaz hemen uzatırdık elimizdeki gazoz şişesini “bir yudum haa” diyede uyarırdık.

Her sabah TRT radyosundan güzel türkülerle uyanır büyüklerimizle birlikte ajans yani haberleri dinlerdik.Sonra arkası yarınları ve radyo tiyatrolarını dinlerdik.Hiç unutamadığım ise Cuma günleri çiftçilerimiz için yayınlanan programlardı.Bir anons gelirdi kapkara kocaman ışıklı radyomuzun hasırlı perdesinden “GÜNÜNÜZ AYDIN ÜRÜNÜNÜZ BEREKETLİ OLSUN”

Televizyon daha yok ortada mahallede ilk televizyon bizimdi nordmende marka siyah beyaz.Televizyon yayını başlayacak haberi çıkınca alınmıştı.Biz televizyonu aldıktan tam altı ay sonra başlamıştı yayınlar..Günde iki veya üç saat o da akşamları.Çoluk çocuk tüm mahalleli dolardı bahçeye izlemek için.Tıpkı vizonteledeki gibi olurdu o elma ağaçları ile dolu büyük bahçemiz.Ayrı bir renk ve ayrı bir tattı.Hele o İSTİKLAL MARŞIMIZIN açılışta ve kapanışta okunması bir başka güzeldi.Bizlerde ayağa kalkar koro halinde gür bir sesle İSTİKLAL MARŞIMIZI söylerdik.Başımız dik göğsümüz kabarık.

1974 Kıbrıs savaşı esnasında bizlerde sokaklarda askercilik oynar habire yunan askeri öldürürdük. Büyüklerimiz kurtuluş savaşındaki askerlerimizin kahramanlık destanlarını anlatırdı bizlere.Bizlerde o destanlarla bir kez daha gurur duyardık ve sıraya girer uygun adım marş diyerek seslenirdik bağırırdık sesimizin çıktığı kadar “HER TÜRK ASKER DOĞAR” diye.

Sevgili dostlar sizlerle bunları paylaşırken bir film şeridi gibi geldi geçti her şey gözümün önünden..İnşallah gelecek hafta sonu yine dudaklarımızda hafif tebessümler bıraktıracak yazılarımızla devam edeceğiz.

Sevgi ve Saygılarımla..

ALLAH(C.C) YAR VE YARDIMCINIZ OLSUN..