Ülkemizin yoğun siyaset dolu gündemi içinde biraz da farklı konulara eğilmek istiyorum bu hafta. Hayatın sadece anahaber bültenlerinde yaşananlardan ibaret olmadığını, kendimize ve sevdiklerimize ayırmamız gereken saatlerin de olduğunu söylemek istiyorum.
Size ne zamandır kitaplardan bir seçki sunmak istiyordum. Üstelik bu sadece tek bir yazıyla da sınırlı kalmamalı,ara ara başka yazılarda bambaşka nitelikli yayınlarla sizleri tanıştırmak, dikkatinizi çekmek benim için çok önemli. Kitap okumayı hayatımın bir düzeni yaptığım gibi, bu birikimlerimden çevreme de elimden geldiğince aktarabilmek isterim. İşte bunun için bu hafta sizler için seçtiğim dört farklı kitaptan bahsetmeye başlayabilirim:
İlk kitabımız, edebiyat çevrelerince ve okurlarca kaliteli bir isim olarak tanınan yazarımız Tahsin Yücel'in 'Peygamberin Son Beş Günü' adlı romanı. Burada 'peygamber' diye geçen, yaşamış bir şair. Bu şairin bir kış gecesi karlar içindeki ölümünün ardından, hayatı boyunca en yakınında olan arkadaşı, birkaç yazardan peygamberin biyografisini temel alan bir roman yazmasını istiyor. Kitapta işte bu hayatı okuyoruz. Kitabı okurken kopamıyorsunuz, sürükleyici olduğu kadar yoğun ve derin bilgiler saklı, hayat deneyimleriyle dolu bir kitap. Buarada peygamberin kim olduğunu ben de bilmiyorum; fakat başka başka kitaplar okudukça ve öğrendikçe belki kimliğini çözebiliriz...
İkinci kitabımız dünyaca ünlü bir İngiliz yazarın. Ülkemizde 'Hayvan Çiftliği' ile olduğu kadar '1984' adlı ütopik sosyalizm eleştiri-romanıyla da tanınan George Orwell. Benim bahsedeceğim kitabının ismi ise 'Paris ve Londra'da Beş Parasız'. George Orwell, bir İngiliz sömürgesi olan Hindistan'da uzun dönem yaşamış, her iki toplumu da derinlemesine inceleme imkanı bulmuş, gözlem gücü olduğu kadar karakter tahlili ve ince düşünme yetisi de güçlü bir yazar. Bu romanında toplumun yok saydığı düşkünler, berduşlar toplulukları arasında bizzat yaşadığı birkaç yıldaki gözlemlerini anlatıyor. Roman 1933'te yazılmış. O dönem olduğu kadar şuan günümüz İngilizcesinde de halen kullanımda olan Londra argoları kitapta mevcut. Benim tavsiyem bu kitabı 'açken' okumanız; çünkü anlatılan sefalete ancak bu şekilde yaklaşabilrsiniz. Eser oldukça nitelikli, sizi sürüklüyor, merakta bırakıyor ve gülümsetiyor...
Üçüncü kitabımız Emre Kongar'ın '12 Eylül Kültürü' adlı eseri. Bir sosyolog olan yazarımız, derinlemesine incelediği Türk toplumunun 12 Eylül 1980 öncesi ve geçiş dönemlerini oldukça anlaşılır bir anlatım tarzıyla yazıya geçirmiş. Konuya ilgisi olanların daha çok dikkat edeceğini bildiğim için kitabın içinden bazı başlıkları burada vermeyi uygun buldum: '24 Ocak Kararları, Aydın ve Demokrasi, Geçiş Dönemleri ve Özellikleri, Kurumlaşan Arabesk Kültür, Attila İlhan Üzerine Düşünceler...'vb. başlıkları kitabın ele aldığı konuları belli ediyor.
Son kitabımız ise Hintli yazar Arundhati Roy'un 'Küçük Şeylerin Tanrısı' adlı romanı. Yazarın ismi hep gözüme çarpardı; çünkü yazarlığı dışında dünyaca ünlü bir aktivist kendisi. Dünya üzerine düşünen ve düşündükleriyle eyleme geçen yapısı, kalemine ve yazdıklarına da yansımış. Bu romanda Hint Kast Sistemi'ne, büyüklerin ve çocukların dünyasına çocukça bakabilen müthiş yetenekli cümlelerini okuyoruz. Sözcüklerle bilgiççe oynuyor, bazı yerlerde içiniz acıyor, Kast Sistemi'nden doğan bazı saçmasapan gelenekler ve davranışlar sizi şaşırtıyor!
Kitap okumayı boş vakit geçirme aracı olarak değil; adeta su içtiğiniz, yemek yediğiniz gibi, sizi dinlendiren uyku gibi ya da beyin cimnastiği yaptıran tavla, satranç gibi, belki de elimizden bırakamadığınız örgü gibi görmenizi diliyorum.
Çocuklar için 'gelecek', yetişkinler için 'hayat' demek olan 'kitap'la hergün buluşmanızı, onu hayatınıza katmanızı kesinlikle tavsiye ediyorum. Bu hafta kitaplardan konuştuk, eğer bir değişiklik olmazsa haftaya 'radyo' üzerine konuşacağız.
İyi okumalar, iyi haftalar...