BİRKAÇ KONU

Adnan Bahadır

RİYAKARLIK DEĞİL DE NE; Son günlerde gündemden düşürülmeyen Deveci çiftliği ile ilgili yazılıp, çizilenleri ve siyasetçilerin tavrını görünce onlar adına utanıyorum, insan bu kadar tutarsız nasıl olur anlamıyorum. Şehri yöneten siyasetçileri eleştirmek istedikleri zaman şehre yatırımcı gelmiyor, gelecek yatırımcılara yardım edilmiyor, sermayenin önü açılmıyor, bu şehre ihanettir diyenler işlerine gelmediği zaman anında yüzseksen derece dönüş yaparak yatırımcıların önünü kesmek adına haberler yapmaktalar. Deveci çiftliği olarak bilinen Ankara yolunun alt kısmındaki kısımda ya inşaat malzemeleri satanların depoları var, ya farklı işletmelerin depolama alanları var veya boş arazi olarak durmakta, Tarımsal işletme yok denecek durumda, meyvecilik noktasında da ağaçlar yaşlanmış, çiftliğin işletmeciliğini yapan arkadaş daha önce kiraladığı çiftliği para verip yeniden kiralamak istememiş, verimi düşük, masrafına değmiyor diyerek yeni sahibine iade etmiş. Yeni sahibi de orada yatırım yapıp şehrin ekonomisine katkı sağlamak istemiş, hatta o bölgede büyük bir ulusal şirketin Ticaret Bakanlığına müracaat ederek yatırım yapmak istediğini öğrendim, Ticaret Bakanlığı da Milletvekillerine konuyu iletip ilgilenmelerini söylemiş. Milletvekilleri de Bakanlığa bölgede yatırım yapılmasının uygun olduğunu bildirmişler, süreç bu minvalde devam etmekteymiş. Hükümet Tarım arazileri konusunda çok hassas, daha önce Tarım arazilerinin yüzde onuna ev yapabilme imkanı varken, yeni çıkarılan yasa ile bu oran yüzde beşe düşürülmüş, burada yapılacak imar değişikliği de Tarım Bakanlığına gideceğine göre Bakanlığın gerekli incelemeleri yaptıktan sonra izin vereceğinden kimsenin şüphesi olmasın, Baruthane kısmındaki birinci sınıf Tarım Arazilerinin imara açılmasına bende şiddetle karşıyım. Bu konuyu sürekli gündemden tutanların iyi niyetli olmadığı amaçlarının farklı beklentiler olduğunu düşünmekteyim, şehre bu kadar büyük bir yatırım gelip istihdam sağlanacaksa buna karşı gelmek iyi niyet olamaz, olsa, olsa şehre ihanet olur diyerek bu konuyu kapatıyorum.
 KIZILAYDAKİ DEĞİŞİM; Merhum Habip Demirel Kızılay Başkanı olduğunda ziyaretime gelmişti, kurduğu yönetimi anlatınca kalbini kırıp yollamıştım, hatta hatırlayanlar o zaman bu konuyla ilgili yazdığım yazıyı da bilirler. Yönetime giren insanların bir kısmı iyi insanlardı ama ekip tamamen Bafra ekibiydi, Samsundan sadece gözlükçü eski Başkan vardı ki onun da muhafazakarlıkla, manevi iklimle uzaktan yakından ilgisi yoktu, sırf Vezir Hazretlerine ve şehirdeki Cumartesi grubu olarak bilinen Rotaryan yapılanmayla olan yakınlığından ötürü yönetime alınmıştı, Habip Beyin vefatı sonrasında da Başkan oldu. Kongreye kadar geçen süreçte ağırlıklı olarak liberal Bayanların ön planda olduğu bazı faaliyetler yaptılar, manevi iklimden uzak olan bu insanların yaptığı icraatlar sahada çok fazla karşılık bulamadılar. Bu işleri yapan insanların Allah rızasının ne olduğunu bilen, İslami yaşantısı olan, manevi sorumluluğu olan insanlardan oluşması gerekir. Sadece sivil toplum kuruluşu sorumluluğu ile bu işler olursa çok fazla anlam ifade etmez, o yüzden sürekli olarak yönetimin değişmesi gerektiğini söylemiştik, nihayetinde de bu değişim oldu, çok da iyi oldu. Seçilen arkadaşların çoğunu tanıyorum, güzel insanlar, manevi sorumluluk nedir bilen insanlar, Başkan olan arkadaşı çok yakından tanımasam da daha önce İHH da görev yaptığını biliyorum, arkadaşları tebrik ederek bu konuyu da kapatıyorum,
  ÜZÜLÜYORUM; Daha önce de yazmıştım, bu şehirde Milli görüş, Cami cemaat Dernekleri ve Allah rızası için mücadele eden aileler bir elin parmakları kadardı. O aileleri önden gidenler olarak bilir, hepsine bu yönlerinden ötürü saygı duyardık. Bunlar birinci kuşaktı, onların yetiştirdiği ikinci kuşakta iyi insanlar büyüklerinin yolunda olmaya çalıştılar, kimisi siyaset yaptı, kimisi vakıf, dernek, cemiyetlerde görev alıp uğraştı, kimisi ticaretle uğraştı, kimisi de bürokraside oldu. Yüzde doksanı İslam’ı yaşamaya çalıştı, Babalarının davasına sahip çıktı, dava derken neyi kastettiğimi de açıklayayım. Milli görüş olarak bildiğimiz ve bizim de içerisinde bulunduğumuz davanın amacı İslam’ı önce kendi nefsimizde , ardından ailemizde, daha sonra çevremizde ve Dünyada yaşamak ve yaşatmak davasıdır. İlai kelimetullah dediğimiz Allah’ın Dünyaya Hakimiyeti davasının özü budur. Önden gidenler olarak kabul ettiğimiz bu insanların üçüncü nesline baktığımızda çok farklı bir nesille karşılaşınca fevkalade üzülüyoruz, bu gençlerin İslami yaşantı diye bir dertleri yok, dava denildiğinde erdemli ve ahlaklı olmak kaydı ile namazsız, niyazsız, tesettürsüz, tayt, kot pantolon giyinip başına örtü takabilen bayanlara dava kadını diyebilen bir nesil olmalarından fevkalade üzüntü duymaktayım, kimseyi kınamıyorum, zira bizim de çoluğumuz, çocuğumuz var, Allah’a binlerce şükürler olsun ki şu ana kadar böyle bir nesil yetiştirmedik ama bundan sonra ne olacağını bilemediğimizden kimseyi kınamıyorum ama gerçekten üzülüyorum. Dava adamı dediğimiz ve idol kabul ettiğimiz büyüklerimizin üçüncü kuşağı olan bazı insanları görünce kahroluyorum, ama yapacak bir şey de yok. Rabbim özümüze dönmeyi, yaşadığımız gibi inanmayı değil inandığımız gibi yaşamayı nasip etsin diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla…
 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.