BİRKAÇ KONUYA DEĞİNMEK İSTİYORUM...
Bugün birkaç konuya değinmek istiyorum, konularımızdan ilki lamba söndürme hikâyeleri. Bazı arkadaşlar teröre tepki olması bakımından lambaları söndürelim, binalara bayrak asalım demiş ama kimse aldırış etmemiş. Nasıl aldırış etmemiş derseniz, kimsenin lamba söndürdüğü falan yok. Sadece bir iki oda başkanı ellerine bayrak alıp, yanlarına da bir iki kişi alıp resim çektirmişler ama kimse ilgi duymamış. Teröre karşı hepimiz tepkiliyiz, hepimiz elimizden gelen neyse onu yapmak istiyoruz ama öyle lamba yakıp söndürmeyle, bayrak asmayla falan olmaz bu işler. Daha etkili bir şeyler yapmak lazım. Herkes bu konuda üzerine düşen neyse onu yapmak zorunda. Karadeniz sahilinde HDP’nin aldığı oy oranına bakıldığında bizim de üzerimize bazı görevlerin düştüğünü bilmemiz lazım. Bu konuyu burada bitirdikten sonra gelelim ikinci konumuza
Geçtiğimiz hafta başında AK Parti İl Başkanı Muharrem Göksel Başkanlık divanında bazı değişiklikler yapmış, yapılan değişiklikleri duyunca emin olun onun adına üzüldüm. Neden üzüldün derseniz AK Parti gibi koskoca iktidar partisinde kimse kalmamış da Başkanlık divanına bu adamları almış ise vay geldi AK Parti’nin başına. Kim bu adamlar derseniz şu bizim meşhur Reşat Keleş var ya! Onu Dış İlişkilerden Sorumlu il Başkan Yardımcısı yapmış. Reşat Keleş benim düşmanım değil, aramızda bir sorun da yok ama bu arkadaşımız İl Özel İdaresi’nde çalışırken İl Genel Meclisi Üyesi yapılmış, daha sonraki süreçte Necati Demir’in Meclis Başkanı olması ile birlikte Davut Albayrak AK Parti Grup Başkan vekili olmuştu. Ali Akyüz İl Başkanı seçilince Reşat Keleş Grup Başkanlığı’nı alabilmek için bir hayli mücadele etmiş ama başarılı olamamıştı. Hatta o günlerde basına yansıyan bazı bilgi notları da bir hayli tepki almıştı. 2012 yılında yapılan AK Parti il Başkanlığı kongresinde Kayınçoma destek veren Reşat Keleş daha sonra il yönetimine girmiş ve DSİ nin sorumluluğunu almıştı. DSİ camiasının onunla ilgili sıkıntılarını bu satırlardan sizinle paylaşmıştım. Her ne hikmetse AK Parti İl Başkanı bu arkadaşı demek ki çok başarılı bulmuş olmalı ki Dış İlişkilerden Sorumlu İl Başkan Yardımcısı yapmış, Kendisini bu başarılı icraatından ötürü tebrik etmek lazım!..
Bir başka icraatı ise Kayınçomun ortağı Salih Çeliki Teşkilat Başkanı yapmış. Daha önce Halkla ilişkiler Başkanı olan bu arkadaşımız demek ki orada çok başarılı çalışmalar yapıp halkı memnun etmiş ve AK Partinin oy oranını yükseltmiş ki şimdi onu Teşkilatlardan Sorumlu il Başkan yardımcısı yapmış. Bu konuda da kendisini tebrik etmek lazım. Bir başka icraatı ise Vezir Hazretleri’nin malum adamını Başkanlık Divanı’na koymuş. O da Vezir Hazretleri’ne olan vefa borcu olmalı ki onu da yerine getirdi. Bu kadroyla önümüzdeki seçimde dokuz vekilin tamamını alır kanaatindeyim!.. Haa diyeceksiniz ki bu icraatı kendisi mi yaptı, yoksa birileri mi istedi de yaptı, onu da O’na sormak lazım diyerek bu konuyu da geçiyorum.
Gelelim son konumuza. Bir kaç gün önce TÜGVA Samsun Şube Başkanı Hakan Durmuşoğlu ziyaretime geldi. Malumunuz TÜGVA Bilal Erdoğan’ın başında olduğu gençlik hareketinin vakıflaşmasıdır. Bu vakıf eskiden MGV olarak bildiğiniz veya daha eskisine gidecek olur isek MTTB’nin modernize edilmiş hâli olarak gözüken bir vakıf. Vakfa Cumhurbaşkanı da çok önem veriyor. Siyasetin dışında tutmaya çalışılıyor. Teşkilatlarla bağı olmayan bir vakıf olarak ön plana çıkarmaya çalışıyor. Vakfın başındaki arkadaşla ilgili piyasada çıkan söylenti cemaatçi olduğu, o nedenle de bir kısım teşkilat mensuplarının tepki duyduğu duyumu gelmişti. Bu söylentiyi açık ve net bir biçimde Hakan Dormuşoğlu kardeşimize sordum. Zira en doğrusu da buydu. Kendisi de açık ve net bir biçimde Paralelci olmadığını, geçmişte de böyle bir çalışma içerisinde olmadığını, bu konuda kendisi ile ilgili lâf söyleyenlere hakkını helâl etmeyeceğini, hatta bu konunun kendisini çok üzdüğünü beyan etti. İslâm dininde bir kural vardır; nedir o kural “nahnü nehkümü bizzevâhir”, yani ulema, biz zahir ile hükmederiz der. Biz de bu kardeşimizin beyanını esas alarak, söylediklerine inanmakla mükellefiz.
Ayrıca Risale-i Nur Mensupları bugün itibarı ile dört gruba ayrılmış durumdalar. İlki bildiğimiz Fethullah Gülen Cemaati, ikincisi Erzurum’da bulunan Kırkıncı Hocaefendi’nin Meşveret cemaati, üçüncüsü Okuyucular ve dördüncüsü Yazıcılar grubudur. Yeni Asya grubu Yazıcılar grubundan mıdır, onu da çok net bilmiyorum. Bu kardeşimiz zaman zaman Okuyucular grubuna gidip orada risale okumuş olabilir, bu O’nun Paralelci olduğu anlamına gelmez. Bir şeye karşı çıkarken biraz araştırmak gerekir diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.