Aklımda kalan bir çocukluk öyküsüdür aslında. Sokaklarda yankılanan ve heyecanla iftara yetişmeye çalısan insanları hayal ederek yaşadım.
Örnek olma ve ibret konusunda titiz davrananların sayısı bu ayın içerisinde artıyor diyebilirim. Çünkü bu devirde sevap kazanmanın pek de kolay olmadığını düşünüyorum.
Cehalet aldı başını gidiyor! Korkuyla, şüpheyle ve çaresizlikle bu günlerden geçenleri de gözlemledim. Çadırların var olması her şey demek değildir yani bu konuda.
Sevaptır, ama kişiden kişiye bu sevabın boyutu da farklı olmalı.
Davulcunun kıymetini televizyondan, bir de yaşamış olan tanıdıklarımdan -kulağımı ve beyinimi doldururcasına- dinledim, ögrendim mesela.
Genelde davulcu'nun herkesten önce kalkıp sokakları dolaşması bana hep enteresan gelmiştir. Hani, "yaşayan bilir" diyemediğimden bahsediyorum.
Şimdi de eski davulcuları o meşhur manileriyle arıyormus insanlarımız. Hani sükretmek vardı olana ve olanımıza? O hayalimizdeki davulcuya, ramazanlara ne oldu?
Şükretmeyi sonuçta siz öğretmediniz mi bizlere? Eee? Peki bizden istediklerinizi başta sizler olmak üzere neden yapmıyor, uygulamıyorsunuz? Sizin soğuk ve üzücü bulduklarınıza özeniyoruz ama biz!
Bir de artık ismini bile bilmek istemediğiniz davulcuyu tanımak istiyoruz biz. Çünkü biz Avrupa'da bunların hayaliyle yaşıyoruz!
Insan, beşipinden bu yana, yanında bulduğuna/olana pek kıymet vermiyor doğrusu. O size sıradan geliyor artık!
Memleketimizin dışında her neresinde olursa olsun, orucunu tutanların televizyondan ezanı dinlediklerini ben bilirim.
Hani orada ve topraginda olamama hissi var disardakilerde. Yani kültürel açıdan biraz farklı yetiştiğimizi görmüş oluyoruz böylece.
Inanç ve Ramazan aynı olsa da, toplum farklı toplum, manzara farklı manzaradır!
Kimisi bu konuda tam bilgiye sahipken, bir öteki farklı ülkede doğup büyümekle sadece hayalini kurmakla haşlanıyor "eğer Türkiye'mizin kültüründen uzaklaşmamışsa!"
Neden mi? Çünkü...
- Siz ezanla, biz saatimize bakar da açarız orucumuzu.
- Siz davulcuyla, biz çalar saatimizi kurar da kalkarız sahura.
- Siz yoldan geçen 'her' vatandaşa "hayırlı ramazanlar" dileğinde bulunursunuz, biz yabancıların dışında kendi vatandaşımıza rastladığımızda yapabiliriz bunu.
- Siz bayramda yakınlarınızla tokalaşırsınız, muhabbet edersiniz ve aynı ortamlara girersiniz, biz sadece telefonda sesinizi duymayı biliriz.
Eski ramazanları, davulcuları aramak elbette hakkınızdır! Fakat bugün elimizde olana dün kadar değer vermeyi bilmiyorsak eger; bir tarafımız ya felç ya kördür farkında olup olmadan.
Ya da geçmiiimize umutla, geleceğimize umutsuz bakıyoruzdur! "Orada olamayıp göremeyenler de var, şükredelim" diyebilmeniz lazım!
Çünkü *tuz-emek hakkı bilene, kadir-kiymet anlayana* demişler!
"Aklımda kalan bir çocukluk öyküsüdür aslında" demistim. Çünkü aramızda kilometreler de olsa soframız ve hurmamız tektir bizim!
Her nerede olursak olalım, inanmasını ve sevmesini bilen tek bir Türkiye'nin barışçıl insanlarıyız biz!
Barış ve Sevgi Dileklerimle