İş yaşamının coşkulu, doyurucu, verimli olabilmesi için orada mutlaka BİZ bilincinin olması gerekir.,
Toplumumuzda çeşitli sektörler değişik amaçlı olarak üretim yapmaktadırlar. Hepimiz istesekte, istemesekte bir şekilde bu sektörlerin içinde bulunmak mecburiyetindeyiz. İçinde bulunduğumuz sektör ne olursa olsun, o iş yerinde çalışanlar BİZ bilinci içinde olmadan başarılı bir verim elde etmeleri mümkün değildir. İşyeri yöneticileri bu bilinci verecek şekilde çalışanlarına o güveni vermeli, çalışanlarda o iş yerinin amacına uygun BİZ bilinci ile işlerini yapmadır. Çalışanlar değişik düşünce ve amaç geliştirerek çalışmalarını bu şekilde yönlendirirlerse, o iş yeri çalışıyor görünür, ancak yerinde saymaktan öteye gidemez. İş yerlerinde verimi engelleyen en önemli etkenlerinden biri de çalışanların birbirlerini kıskanmaları ve amirlerine karşı birbirleri hakkında doğru olmayan iftiralar atarak amirlerini yanıltmaları ve başarılı kişilerin çalışma şevk ve azimlerini kırmalarıdır. Her insan çalıştığı işyerinde buna benzer durumlarla karşılaşabilir. Daha çok bu durum cahil kesim arasında değil, genellikle eğitim görmüş insanlar arasında daha sıkça görülür. Bu kişiler kendileri yükselip arkadaşlarının üstüne çıkma gayreti içindedirler. Ne yazık ki çevresindeki bazı kişilerde, istemeyerek te olsa bu durumlara alet olmaktadır. Sonucunda hiçbir taraf kazanamadığı gibi, hiçbir ilgisi olmayan insanlar zan altında kalmaktadır. Peki neden bunlar olmaktadır? Geriye doğru düşündüğümüzde, psikolojik sebepler dediğimiz, kişinin önceki yaşantısında, çocukluk döneminde, aile yapısından kaynaklanan etkenler yüzünden, ya çok ezilerek büyümüş, ya birçok şeye muhtaç büyümüş, belli bir şeylerin eksikliğini hissetmiş olup, eline azıcık imkan geçince bu ezikliği gidermek için yapacağı her şeyi kendisi için mübah görmektedir. Yaptığının yanlışlığını kabul etmemektedir. Toplumumuzda bu tip insanlardan ne yazık ki her işletmede birkaç tane bulunmaktadır. Bunların BİZ bilincine kazandırılması, zor olmakla beraber imkânsız değildir. Bu gibi kişiler bir müddet kendi hallerine bırakılmalı, işyerine zarar vermeyene kadar takip edilmeli, zarar vereceği aşamada gereken yapılmalıdır. Bu arada kendisine bazı sorumluluklar verilerek, değer olduğu hissi uyandırılmalı, zamanla o iş yerine adapte olmasına çalışılmalıdır. Unutulmamalı ki hiç kimseye peşin hükümle iyi veya kötü olarak bakamayız. Her insana bir şans vermeli, gerekirse ikinci şans ta verilmelidir. Yine sonuç alınamazsa boşuna vakit geçirmenin bir anlamı yoktur. Diğer çalışanlara daha fazla bir zarar vermeden gereken tedbirler alınmalıdır. Zaten o iş yerinin sorumlusu bu gereken tedbirin ne olduğunu kendisi çok iyi bilir
Şurası unutulmamalı ki aciz insanlar yaptıkları birhata sonunda hatalarını sürekli ağlayarak örtmek isterler. Bu da aslında kendilerini ele verir. Bu her kesimden insanlar için geçerlidir. Bu insanlar ne yazık ki hala ben duygusu içinde olup BİZ bilince varamamışlardır. Biz bilincinde olan insanlar ağlamaz, devamlı çözüm ararlar. Güçlüdürler. Çevresine enerji saçarlar. Üzüntülerini içine atar, çalıştıkları kurumun menfaatlerini kendi menfaatlerinden üstün tutar. Bu kişiler toplumda her zaman kendilerine en üst sıralarda yer bulur. Sevilir ve sayılırlar.( )...Parantez içine sizce en uygun kimse onun ismini yazabilirsiniz.
Yazımı son olarak şu sözlerle bitirmek istiyorum: Hoşgörüsüzlük ve ayrıcalık: Zayıflığın ve cehaletin gizlendiğibir sığınaktır. Anlayış ve hoşgörü ancak güçlülerden beklenir. Davranış, herkesin kendi imajını sergilediği bir aynadır.
YAŞAR KOCA
(Yaşarken Köşe yazısı)