BİZ BU İŞLERİ TAA İKİ YIL ÖNCESİNDEN BİLİYORDUK
İnternet sitesindeki köşe yazılarıma girmeniz halinde 31 Mayıs 2012 tarihinde yazdığım köşe yazısında Hükümetle Cemaatin yollarını neden ayırdığını yazmıştım, ancak bazı okurlarımız ısrarla böyle bir şey olmadığını, bunu benim uydurduğumu yorum olarak yazmışlardı. Keşke ben haksız olsaydım da bu kavga çıkmasaydı ama maalesef her zaman olduğu gibi yine biz haklı çıktık. Dilerseniz lafı çok uzatmadan bir buçuk yıl önce yazdığım köşe yazısını her birlikte okuyalım;
HÜKÜMET CEMAAT İLE YOLUNU NEDEN AYIRDI?
Ak Parti iktidar olduğu günden itibaren Fethullah Gülen Hoca Efendi Cemaati ile arayı iyi tuttu, sadece iyi tutmakla kalmadı birçok konuda birlikte hareket etti. Kamu kurumlarında üst düzey bürokratların büyük bir kısmı cemaat mensuplarından oluşmakla kalmadı, kabineye dahi adam koydular. Siyasetten uzaklığı ile bilinen Cemaat, Ak Parti iktidarı ile birlikte siyasetin içerisine girmeleri çok enteresan bir durumdu.
Cemaatin çıkış noktası; imanlı gençlik yetiştirmek, yetişen gençliği devletin çeşitli kurumlarına yerleştirmek, ülkeyi yöneten kişilerin imanlı olması yönünde iken, olay belli noktadan sonra farklı bir mecraya doğru kaydı. Kaydığı mecra nedir derseniz, daha önce Cemaat mensuplarının siyaset yapması sureti katiyetle yasak iken, son dönemde siyasetin içerisinde yer almışlar, sadece siyasette değil, sivil toplum kuruluşlarında, sendikalaşmada öyle bir noktaya geldiler ki adeta kendi içlerinde Devlet gibi güçlü bir kuruluş oldular.
Cemaatin elinde iki tane Ulusal TV kanalı, İki tane Ulusal Gazete, her meslek dalında güçlü personel, Askeriyede, Emniyette, adli yargıda ve tüm kamu kurumlarında hatırı sayılır personel yerleştirmişler, bu personel sayesinde Devletin birçok sırrına vakıf olmuşlar, hatta yapılan büyük operasyonların birçoğunun bu personel sayesinde yapıldığı iddia edilmektedir. Olayın buraya kadar olan kısmına kimsenin itirazı yok ancak bundan sonraki kısmı farklı bir boyut kazandığından Başbakan olaya müdahale etti.
Olayların siyasi iradeyi tehdit edecek bir boyuta ulaştığı iddia edilmekte. Nedir bu durum derseniz malumunuz geçtiğimiz ayın en popüler konusu MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında Cumhuriyet Savcılığınca soruşturma izni istenmesi idi, bu konuda Başbakan'ın tavrı çok enteresandı, adeta MİT Müsteşarı için özel yasa çıkarmak zorunda kaldı. Olayın perde arkası nedir? derseniz iddialara göre; cemaat mensubu bazı savcıların MİT müsteşarı hakkında hazırlanacak fezlekeyi Başbakan'a kadar uzatıp, başbakan'ı köşeye sıkıştırmak istedikleri, bunun üzerine Başbakan'ın olaya derhal müdahale ettiği söylenmekte. Bu bilgiler iddia mahiyetinde ancak Ankara kulislerinde konuşulanlar bunlar.
İddiaların farklı boyutu ise Askerlerle ilgili başlatılan operasyonlara Başbakan son verilmesini istediği Hoca Efendinin ise bunu kabul etmediği, hatta Başbakan Bülent Arınç'ı Okyanus ötesine gönderip bu talebi ilettiği, Hoca Efendinin ise kabul etmediği bu nedenle de yol ayırımına gelindiği söylenmekte. Bu olayın ardından MİT Müsteşarı olayının patlak verdiği, Cemaatin Başbakan'a güç gösterisi yapmak üzere bu operasyonu yaptığı iddia edilirken, Başbakan'ın yapısının böyle bir duruma asla izin vermeyeceğinden derhal olaya müdahale edip Cemaatle yollarını ayırdığı Ankara kulislerinde konuşulmakta. Başbakan'ın cemaatle yollarını ayırdığı belli ancak arka planında bu anlatılanlar dışında bir şey var mı onu bilemem.
Peki kim haklı, kim haksız, derseniz elbette Başbakan haklı. Hatta Prof. Dr. Hayrettin Karaman Hoca'da bu konuda bir yazı yazıp siyasi iradenin otoritenin başı olduğunu, ona tabi olunmak zorunda olunduğu, İslami kuralların da Demokratik kuralların da bunu emrettiğini ifade etti. Benim şahsi kanaatim de bu yöndedir, hem inancımız, hem siyasi kültürümüz hem de tarih kültürümüz bunu teyit ediyor. Hükümet ilk icraat olarak Ankara ve İstanbul Emniyetinde bulunan cemaate yakın yedi yüz civarındaki polisi başka yerlere dağıttı, Başbakan'ın bu konuda verdiği talimat hiçbir kurumda cemaatten iki kişi yan yana kalmayacak şeklinde olduğu iddia edilmekte, uygulamaya bakıldığında söylenenler doğru.
Bu konuda umarım çok ileriye gidilmez, zira başkalarının yaptığını eleştirirken biz aynı şeyleri yapar isek Adetullah'a aykırı davranmış oluruz. Devlet otoritesi bölünmez, siyasi iradenin başı otoritenin başıdır, Devlet kurumları talimatları cemaat liderlerinden veya ağabeylerden değil siyasi iradenin atadıklarından alır. Buraya kadar eyvallah problem yok herkes haddini bilecek amma ve lakin kimsenin ekmeği ile oynanmamalı bu yapılırsa orada durun derim zira yerleri ve gökleri yaratan Yüce Allah kendisine iman etmeyen herkse eşit derecede rızık veriyor ise bizim insanların rızkı ile oynamamız hiç doğru olmaz.
İşte köşe yazımız, yazının sadece son paragrafını kestim orada Bakanla ilgili ayrıntı vardı, girmeye gerek görmedim, onun dışında noktasına virgülüne dokunmaksızın yayınladım. O gün köşe yazısına gelen birçok yorumun içersinden sadece bir tanesini sizlerle aşağıda paylaşmak istedim, sanki bugün yaşananları o gün hissetmişim gibi her şeyi açıkça yazmışım, hani bazen medyumluk bürosu kuracağım diye espri yapıyorum ya ne kadar haklı olduğumu bu yazı bir kez daha ortaya koydu.
İşte o gün yazılan yorum ve editör olarak verdiğim cevap;
Sayın Bahadır
M.Hakan Yıldız
Sayın Bahadır "Hükümet ile Cemaatin" ters düştüğü filan yok. Türkiye demokrasi yerleşiyor. Bu süreç de AKP hükümeti ve "gönüllüler hareketi" çok güzel hizmet ettiler."Cemaat" destek verdi Hükümetimizde yolları açtı. Hoca efendi her daim bu ülkeye gelmiş ve ülkeye büyük hizmetleri olan "iman sahibi" Sayın Başbakanımıza dua etmektedir. Yalnız şunu da unutmamak lazım, AKP içerisinde %90 herkes "gönüllüler hareketini" sever ve bir şekilde içerisinde olur. Sorun %10 bile olmayan "müzakereci/İrancı" yapı "cemaati" kendileri için engel ve rakip görüyor. Maalesef şuan AKP içerisinde bu kanat hakim gözüküyor.Bunu sizin gibi" araştırmacı/soruşturmacı" gazetecinin bilmemesi mümkün değil.......................Editörden cevap : Hakan Bey bu dediklerinize eyvallah problem yok elbette Ak Parti içerisinde cemaati sevenler var bunda en ufak bir tereddüt yok, cemaatin büyük bir kısmını ben de severim hatta üç çocuğum da o kurumlarda okudular ancak buradaki sorun cemaatin siyasi iradeye bağlılığındaki sorundur demokrasinin iyi işlemesi için öncelikle vatandaşın oyu ile iktidar olan Ak Parti'ye tabi olmayı bilmektir. Cemaat ağabeyleri de siyasi otoriteye tabi olduklarında bu sorun çözülecektir, yok herkesin cemaat ağabeyine tabi olmasını bekliyor iseniz çok beklersiniz haberiniz olsun.
Sözlerime burada son verirken bir hususu arz etmek istiyorum, Hoca Efendinin internet ortamında yayınlanan bedduasını esefle ve üzüntüyle izledim, Alemlere Rahmet olarak gönderilen Efendiler Efendisinin yolundan gittiğine inandığımız Hoca Efendiye beddua hiç ama hiç yakışmadı, onun vakarı, hoşgörüsü, munis yaşam tarzı bu üslubun çok ötesinde olduğunu düşünmekteydi anacak bu beddua beni derinden üzdü. Yüce Efendimiz ömründe sadece bir kez Yahudilere Kuran öğretmek üzere onların Efendimizden talepleri üzerine onların bulunduğu diyara gitmek üzere yola çıktıklarında aynı Yahudilerin B'iri Maune denen bölgede şehir edilmeleri üzerine çok üzülmüş ve onlara beddua etmiştir. Kabe de namaz kılarken Ebu Cehilin üzerine hayvan işkembesi atmasına rağmen onlara beddua değil dua etmiştir. Alemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamberimizin yolunda bir Hoca efendiye bu kin dolu telini yakıştıramadım, ben asla ve kata amin demiyorum, keşke o beddua hiç olmamış olsaydı. Kalın sağlıcakla