BİZ, ÇOCUKLARIMIZ VE DEMOKRASİMİZ ?

Süleyman Soylu

  BİZ, ÇOCUKLARIMIZ VE DEMOKRASİMİZ ?
                                             
     Birkaç TV kanalı ve basın hariç tüm kanallar Başbakan'ın konuşmalarını hiç sorgulamadan, tereddüt etmeden aynen veriyor. Noktasına virgülüne dokunmadan, bir de övgüyle ve onaylayarak veriyor. Halbuki sayın Başbakan'ın korkutucu uslubu ve toplumun bir kesimini diğer bir kesimine husumete ve şiddete yönelten hararetli suçlayıcı konuşmaları aslında düzeltilerek verilmelidir. Toplumumuzun her kesimine ulaşan rencide edici ve ahlaki usluptan yoksun böylesi konuşmalar hepimizi ilgilendirmekte ve etkilemektedir.                         Ne dinimizde ne geleneklerimizde ne de özgür ve demokratik toplum hayatında yeri olmayan ifadeler, Başbakan'ın uslubu ve kullandığı kelimeler çocuklarımızı da derinden menfi yönde etkilemektedir. Örneğin Polis şiddetine maruz kalan "Berkin çocuğun" ölümüyle ilgili Başbakan'ın meydanlardaki "o' sevimsiz tavrı ve ifadeleri ? " hiçbir zaman çocuklarımızın zihninden çıkmayacaktır. Vatanımızın sınırları içinde Türk vatandaşı olarak yaşayan, vergisini veren herkesi, hiç bir ayrım yapmadan, birini ötekine düşürmeden Ulus bilinci içinde kucaklaması gereken bir yapıyı; TBMM'ni Büyük Atatürk çocuklarımıza emanet etmiştir.  
   Daha dün kutladığımız 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramının anlam ve önemini Birleşmiş Milletler kavramış ve dünyaya ilan etmişken bizler neden kavramakta güçlük çekiyoruz anlamak zor. Fakat şunu anlamamız gerekiyor ki, 23 Nisanı ve Atatürk'ü anlamak ve öğrenmek, Demokrasiyi öğrenmek ve yaşamak ölçüsünde eşdeğerdir.
   Zamanında Padişahlar ülke topraklarını kendi mirasları sayarken Atatürk, ülke geleceğini ve topraklarını çocuklarımıza emanet etmiştir.
   Öyleyse bizler, bu kutsal topraklarda çocuklarımızı Atatürk'ün dediği gibi "Vicdanı hür, irfanı hür nesiller" olarak yetiştirmeliyiz. Başka türlü; çağdaş ülkeler düzeyine çıkamayız, insani paydaş değerlere ulaşıp her bir vatandaşımızın onurlu ve mutlu yaşamasını sağlayamayız. Demokrasimiz ve insan hakları gelişemez. Ancak bazı küçük iyiliklerimiz
ve hayırlarımızla övünürüz ve onu da birbirimizin başına kakarız.   Çocuklarımız derken, çoğumuzun aklına "kendi metrekaremiz içine hapsettiğimiz varlıklar ve onlara bırakacağımız ve bıraktığımız servetler" aklımıza gelir. Halbuki o çocuklar aynı zamanda ülkemize ve dünyaya bıraktığımız ve bırakacağımız eserlerdir. Biz onların sadece dünyaya gelmesine vesile oluruz, onları kendi düşüncelerimize hapsetmeye hakkımız yok. Çünkü onların da kendine öz düşünceleri ve beyinleri vardır. Onlar yuvadan çıktıkları zaman yeni ufuklar yeni alemler keşfederler. Onların ruhları, yeni ve insanlık için acısız bir hayat içinde yaşamayı arzular.
 Çocuklarımızı kendimize benzetmek için uğraşmamalıyız ki; onların da hedefleri var. Hepimiz, "hayatın hiçbir zaman geriye adım atmayacağını ve dün ile ilgilenmeyeceğini bilmemiz gerekir."  Hayat ve zaman daima ileri gittiğine göre bizim; geriye atacağımız veya duraklayacağımız her an, hayattan ve zamandan kopmamız demektir. Başarı ve başarısızlığımız buna bağlıdır.  Bu yüzden dünyada insanlarımız sömürü düzenine mahkum olmakta ve dünya nimetlerinden kimileri fazlasıyla faydalanır servet sahibi olurken, insanoğlunun büyük çoğunluğu sefil ve çağın koşullarının gerisinde perişan olarak yokluk içinde ölür veya hayatını sadece nefes almakla sürdürebilmektedir. Böylesi bir durumda işçi ve emekçiler, çalışanlar, üretimde kol gücünü kullananlar dar gelirliler ezilmektedir. Böylece yöneticilerin vicdanları dumura uğramakta, yedikleri önünde ve yemedikleri çöplerde olanlar acımasızca bakiliklerini sürdürmektedirler. Halklar 800 tl. ile gıda özürlü yaşamaktadırlar.    Önümüzde  1 Mayıs işçi Bayramı gelirken, her yıl olduğu gibi bu yıl da işçinin emekçinin haklarını ve taleplerini taşaron sistemiyle ezildiklerini, işverenin kamusuyla özeliyle üzerine bir karabasan gibi çöken patronun kazanma ve servet hırsından kurtulmayı meydanlarda   haykırma günü olduğunu hepimiz biliyoruz.
   Ne yazık ki bunu bilen işveren AKP hükümetinin ve Başbakan'ın yakın ilişki içindeki özelleşen işyerleri olduğu için; işbirliğinde bu taleplerin dile getirilmesini istemeyeceklerdir. İşçiler için simge haline gelen Taksim'e "2008 deki gibi" tüm silahlı polis gücünü yığmak "şımarıklık" değil de nedir.  "Şımarık" işçi ve garibanın ve hak talep edenin çocuğuna denmez?"  "Şımarmanın" sözlük anlamı zengin çocuğunun her isteğinin karşılanması halindeki doymaz haris tavırlardır. Bu söz aç gözlü patron çocuları içindir. Yani adres yanlıştır. Umarım silahsız ve mazlum işçi ve emekçi vatandaşlarımıza, silahlı ve tam donanımlı Polis sorumlu davranır.  Polis aldığı maaşda ve boğazından geçen ekmekte; işçinin emekçi kardeşlerin alın terinin ve vergilerinin payı bulunduğunu hatırlayacağını ve demokratik teammüller içinde davranacağını ümit ediyorum.                                                 
    Hepimiz ne kadar "23 Nisan çocukları"olma ve yetiştirme gayretiyle davranırsak o kadar; demokrasimiz gelişeceğine inanıyorum. Bizim asıl sorunumuz "Demokrasi ve Hukuktur."                                                                                                                            Saygılarımla.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.