Bizde domuz yağı olmaz!



Köşe yazarının birine sormuşlar…
“Nedir yani…
5 dakikada köşe yazısını yazıp bitiriyorsun…
Üstelik de dünyanın parasını alıyorsun…”
***
“Yooo…” demiş…
“Öyle değil…”
“Evet, yazının 5-10 dakikada yazıldığı doğru…”
“Ama o 5-10 dakikaya, yaşamım boyunca okuduğum kitapları ekle…”
“Başıma gelen onlarca iyi kötü, tatlı acı anıyı da…”
“Okuduğum okulları, aldığım eğitimi de”
“Yattığım şu kadar yıl hapislik hayatını da…”
“Şimdi de elini vicdanına koy hele…”
“Hala o yazıların 5-10 dakikada yazıldığına inanıyor musun?”
***
Yazmak elbette teknik bir olay…
Ancak olayın teknik olan yanı, basacağın tuşların yerini bilmektir…
Siz hangi tuşlara basarsanız, kurduğunuz cümle çıkar karşınıza…
Ama hangi tuşlara basacağınıza…
Bilgi, birikim, eğitim ve tecrübeniz karar verir…
***
Eğer ortaya bir şey koyabilirseniz ne ala…
Yoksa mualla!..
***
İşte o, ortaya çıkan bütünlük, okuyucunun size not vermesi için yeterlidir…
Siz ne sanıyorsunuz…
Bir ton köşe yazarı var Samsun"da…
Yazıları sonuna kadar okunan iki tane isim sayabilir misiniz?..
***
Diyeceksiniz ki…
“Sizin özelliğiniz ne?”
İzin verin anlatayım…
Bizi bilinçli olarak okuyanları ayrı tutuyorum…
Bilerek okuyanların yeri ayrı tabi…
Ancak pek çok kişi ise ne için okuyor biliyor musunuz?
“Acaba Adnan Bahadır, bugün kimin ipliğini pazara çıkardı, kimi rezil-rüsva etti…” diye…
Ya da…
“Mehmet Yazıcı bugün kime giydirdi, kimi yerdi, kimi mort etti” diye…
Yalan mı?
***
Bunları niye yazıyorum…
Elbette “Arif olanlar anlasın” diye…
***
Tahmin ettiğiniz gibi Denge Gazetesi barikatları yıka yıka bugünlere geldi…
40 tane roman çıkar geçilen süreçten…
Belki de bir gün yazılır, filmi bile çekilir, kim bilir…
Benim gazetem Takip…
Bu engelleri aşamadı mesela…
Demek ki Denge Gazetesi"nin bugünkü başarıyı yakalamasını sağlayan formül doğru…
Ama bazı aklı evveller Bahadır"a baskı yapıyor akılları sıra…
Ne diyorlar biliyor musunuz?
İsterseniz tercümesini söyleyeyim…
İsterseniz birebir dediklerini…
***
Gazete Sahibi ve de Genel Yayın Yönetmeni"ne dedikleri şu…
“Sen muhafazakar bir insansın, ama gazetende her renkten yazar var… Senin dünya görüşüne yakışmıyor… Senin gibi düşünenlerden başkasını yazdırma…”  
***
Aslında demek istedikleri ise şu:
“Çoğalma, kök salma, herkesin aradığı, herkesin içinde kendini bulduğu gazete olma. Sahibinin sesi ol. Seni sadece bir kesim okusun. Sadece bir partinin veya bir düşüncenin yayın organı gibi çalış. Büyüme, küçül…”
***
Buyurun…
Buradan yakın!..
***
Allahtan Adnan Bahadır önünü gören biri…
Yoksa Denge Gazetesi bugün buralara asla ulaşamazdı…
Samsun"dan söz etmiyorum…
Karadeniz"de en çok okunan gazeteyi okuyorsunuz şu an siz de…
Ne mutlu size…
***
Bu arada…
Bazı ciddi eleştiriler de yok değil…
Mesela diğer gazetelerin yöneticileri çok dertli…
Samsun"da maaşları gününde veren iki gazeteden biri Denge…
Diğerlerinin halini yazsam inanmazsınız…
7-8 aydır maaş alamayan meslektaşlarımız var…
***
Bu konuda diğer gazetelere kötü örnek oluyor Denge Gazetesi…
Çalışanlar dikiliyor işverenin karşısına…
“Denge tıkır tıkır ödüyor, biz niye aylardır paramızı alamıyoruz” diye soruyor haliyle…
***
Ne desin işveren…
“Ulan, bizi kimse okumuyor. Yazarlarımız berbat, haberlerimiz de öyle. Satışımız diplerde sürünüyor. Böyle kötü bir gazeteye de kimse reklam vermek istemiyor. Nasıl maaş ödeyelim…”
***
Oysa gelip sorsalar…
“Pat” diye doğru yolu bulacaklar…
***
Denge Gazetesi"ne baksınlar…
Ne yapıyor Denge?
Mesela…
Hiçbir ajansa bağımlı değil…
Hiçbir haber kaynağının haberini kullanmıyor...
Ve doğal olarak da kendini birilerine kullandırtmıyor…
Bu nedenle göğsünü gere gere…
“Denge Gazetesi"ndeki hiçbir haberde domuz yağı yoktur” diyebiliyor…
Haberleri kendinin çünkü…
***
Kapıya da asmışlar yazı …
“Domuzlar giremez“ diye…
***
Hem, ben de çok sık gitmiyorum!...
Ara sıra…
..!!??
***
Ayrıca, domuz yağıyla yapıldığı kanıtlanan ajanslar da giremez bu kapıdan içeriye…
Samsun"daki yerel gazetelerin bir tanesini alın, okuyun…
Diğerlerini okumanıza gerek kalmaz…
Çünkü hepsinde aynı haberler, hatta aynı resimler vardır…
***
Niye?
Çünkü bütün haberler aynı kapıdan çıkar…
Altlarında yazar:
“Made in OHA”
Ajans malı yani!..
Ben kısaca OHA Haber Ajansı diyorum… (Kim üstüne alınırsa alınsın!)
***
OHA ne verse yersin!..
İyi de, ne verir OHA Ajansı?
İşine gelmeyen haberi vermez tabi…
Ya da işine geldiği gibi verir…
***
Kendisini tanıdığınıza eminim…
Bir gazete sahibine, gazetesinin kapısında silahlı pusu kuruldu…
Saldırı sırasında gazete sahibi de kendini savunmaya çalıştı…
Bu sırada saldırganlar arasından yaralananlar da oldu…
***
Bu haberi o malum ajans nasıl verdi biliyor musunuz?   
“Bir yerel gazete sahibi, yoldan geçen adamı vurdu” diye yazdı…
Haberi veriş biçimi şöyle…
“Samsun'da bir yerel gazete sahibinin de karıştığı ve 4 kişinin yaralandığı silahlı kavga…”
“Samsun'da silahlı kavgada bir kişiyi yaralayan yerel gazete sahibi…”
***
Adam pusuya düşürülmüş, yaralanmış…
Ama “saldırgan” diye duyuruluyor size…
Hem de bilerek… Kasten yani…
Adli deyimiyle “Taammüden yalan haber!..”
***
Bu mudur gazetecilik? Bu mudur doğru haber?
***
OHA"nın servis ettiği haberlerin içinden, gerçek haberi çıkarmak için kırk takla atmak lazım…
Diyeceksiniz ki…
“İyi de kardeşim, senin muhabirin yok mu? Ne biçim gazetesin?”
Hah işte…
Ben de onu anlatıyorum…
Denge Gazetesi"nin haberlerinde neden domuz yağı yok?..
Denge Gazetesi kendi haberini kendi yapar…
Çünkü canavar gibi muhabirleri var…
Hepsini alınlarından öpüyorum