Ben,beni yönetenlerin ne olduğunu anlamaya başladığım zaman,belki de askerliğimi yapmış durumdaydım.Yani yirmi yaşımın üzeri.Her genç gibi bende,""ekmek elden,su gölden""misali,hayatımın yükünün hacı anamın omuzlarında olduğu dönemlerde,neyi?kimi?ne için tanıyacaktım ki.Halk deyimiyle,nasıl ki askerlik bitmeden adam olunmuyordu,ne zaman askerlik bitip,hayatın içine girince,bende her şeyin farkına varmaya başladım.
Gel zaman git zaman, iş hayatına,sosyal faaliyetlere dalınca,bizleri kim yönetiyor,kim koruyor ve kim eğitiyoruda başladım irdelemeye.Gördüm ki çoğu makamlar, içi boş elbiselerle yönetiliyordu.Çok iyi yönetecek insanlarda gördüm ki elbisesiz ve makamsız dolaşıyordu.
Bu ülke, siyasi çekişmeler yüzünden, çok içi boş elbiselilerle yönetilmeye çalışıldı. Geldiğimiz noktadan belli değil mi.
Belirttiğim gibi askerlik sonrası dönemi ele alırsam, yaşım dolayısıyla vali dahil bir çok yönetici ismi duydum. Sözde sivil toplum-STK-yöneticisiyim, çoğu elini sıkamaya fırsat vermeden ya görevini bitirdi emekli oldu yada tayini çıkıp şehri terketti.
Yönetici böylemi olmalı, yoksa yönettiğiyle iç içe bir bütün mü olmalı. Siz hiç,sizi yönetenlerle bayram dışı oda protokolde varsanız bayramlaşırsınız-görüşebildiniz mi.
Ne insanlar gördüm, üstünde elbise yok.
Ne elbiseler gördüm, içinde insan yok. MEVLANA
Belediye Başkanlarından,Emniyet Müdürüne, SGK Müdüründen, Okul Müdürüne, Hastane başhekiminden Müdürüne ve nihayet ili yöneten Valiye kadar. Evet bir hiyerarşi olmalı ama bu ne aşılmaz bir hiyerarşiki, yönetici gelir altın kafesle, gider yine altın kafeste.Makamlar yol geçen hanı değil ama kafeste hiç değil.Kafesin kapısı hiç açılmaz ki.Acaba kafestekiler mi korunur, yoksa dışarıdakiler mi (!).
Kapısını açan yada kafesindeki kapıyı söküp atan yönetici görseniz de inanamazsınız, hayal zannedersiniz ve hayallerinizde yok olup giderler. İşte yok olup giden, ama hayallerde, anılarda kalan, açılan kapılar, daha doğrusu kapısını yönettiklerine asla kapatmayanlardan iki isim; rahmetli Adnan KAHVECİ ve Vali Recep YAZICIOĞLU. Onlar bu ülkede altın kafeslerinin kapısını kırıp, kapısız kafeslerde yaşayıp, görev yaptılar.
İşte size iki anı. Rahmetli Adnan KAHVECİ"nin Maliye Bakanlığı döneminde makam odasında yaptığımız bir sohbeti aktaracağım. Basından okumuştum, sordum Ağabey, sen kullandığın minibüsü durdurup, yoldan aracına insanlar alıyorsun, sakıncalı değil mi. Ya araba kullanırken arkandan sana saldırırsalar.Cevabı bugünkü gibi hatırlıyorum.Gülümsedi ve cevapladı Korkma, ben onlar için varım, beni onlar bu makama getirdi ve onlar yoksa ben olamam ki.Onlarla olmak bana mutluluk veriyor.Görev yapanı da Allah korur, diyordu.Kısa ve öz. Ne eklenebilir ki.KAHVECİ"den buna benzer çok ama çok örnek var.Adnan KAHVECİ, kapısız kafesi nedeniyle, rekor oy tercihi ile Kartal-Yalova seçim bölgesinden milletvekili seçilmişti.
Rahmetli Vali Recep YAZICIOĞLU,gittiği bir piknik alanında, yetişkin bir kız çocuğunun savurduğu top başına gelince,topun geldiği yöne döner,zavallı kız buz kesip donmuştur.Vali kızcağıza doğru-Ne O?Valinin başına top vuramaz mı.Sessizlik devam ederken, daha sonra piknik alanını kahkahaya boğacak cümleyi sarfeder Kızım niye bakıyorsun.Valiler kafasızmıdır.Ve kendide gülmeye başlar.İfade kısa ve özdü.Valiyim ama önce insanım.
İşte kafessiz,kapısız halkı yönetenlerin, hayallerde bıraktığı izler ve unutulmayan,yıllar geçse bile izleri kalan yöneticiler.Formülü onlar, başarılı olan yönetici insanlar ortaya koydu. Yöneticinin kafesi de olmaz, kapısı da.
Bu ülkenin çok ama çok KAHVECİ"lere ve YAZICIOĞLU" larına ihtiyacı var.Anlattıklarım, gelecek millet vekillerine ve valilere, umarım örnek olur.
Böyle iki değerli insanın biriyle akraba, diğeriyle komşu evlerde doğmak, benim için büyük bir onur ve mutluluk.
Her şey gönlünüzce olsun.
SEVGİLERİMLE.