Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, esaslı cümleler kurmuş, Mart ayında temeli atılacak olan Atık Su Arıtma Tesisi'nin tanıtımı için açıklama yaparken.
Tüketim toplumundan üretim toplumuna geçilmesi gerektiğini söylemiş. Gerçi bu konuda da tavsiye makamından ziyade yürütme makamında bulunduğu hatırlatılabilir kendisine..
Özellikle planlama kısmı ile ilgili sorumluluk üstlendiği cümle de son derece bağlayıcı aslında ama..
Üretim toplumuna geçmek için yapılması gerekenler adına yürütmenin başka unsurlarının da sorumluluk alması gerektiğini düşündüğümüz için..
Bu kısma çok takılmadan, hadi bu kısma neyse, diyoruz..
Yılmaz devam etmiş; üretim ekonomisi sadece belirli ürün ya da sektöre dayalı olmamalı, bu tür durumlarda o alternatif yok olduğunda büyük sıkıntı yaşanır demiş.
Hatta bu duruma örnek vermiş; eğer siz şehrinizi sadece tekstil ya da sadece kömür üretimi ile ayakta tutuyorsanız ve bu ürünleri başka bir ülkenin başka bir kenti daha uygun şartlarda üretmeye başlarsa her şey çöker, demiş.
Buradan bir sürü adrese teslim mesaj çıkarılabilir.. Arif olan da anlar..
Yine bu kısma da çok karışmamak istemekle birlikte; şehrin kallavi iş adamlarına ve onlardan müteşekkil cafcaflı odalara ve onları kontrol altında tutan sair güç odaklarına ve o odakları savunma gayreti içerisinde türlü taklalar çeviren bilumum etiketsiz şark kurnazlarına verilmeye çalışılan mesajlar olduğunu da düşünüyoruz..
Aman Başkan, azıcık da çevrene bak, demeden edemiyoruz..
Bunun dışında; tespitlerin tamamı doğrudur, katılıyoruz..
Ama anlamadığımız bizim var olan A planımızın ne olduğu?
Yani biz tekstil üreticisi miyiz, sayılmaz.. Kömür üzerine bir çağrışım var mı Samsun üzerinde? Yooo öyle bir şey de söz konusu değil.. Bu ve buna benzer tüm sektörlerde öne çıkmış şehirleri hemen herkes de biliyor zaten..
E o zaman sıkıntı belli ya!
Biz neciyiz?.
Hani esnaflıkta bir söz vardır: 'Kafa malı' diye
Esas kazanacağınız mal veya hizmeti temsilen kullanılır..
O zaman soru şu: Başkan biz hangi üretimimizle ayakta duruyoruz ki, başka bir şehir elimizden alsın?
Bizim A planımız ne?.
Başkan bizim kafa malımız ne?
Bizimkisi bir YEDAŞ hikayesi..
Enteresan bir süreçti YEDAŞ'ın ki..
Özellikle özelleştikten sonra çokça şikayet duyar olduk sokaktan, vatandaştan..
Problemlerin bir türlü çözümlenmediği, vatandaşla ilgilenilmediği ve şikayetlerin dikkate alınmadığı yönünde sıkıntılar dile getiriliyordu..
Basınımız da bu yönde haberler yaparak vatandaşın şikayetlerini duyurmaya çalışıyordu..
Neredeyse tüm basın yayın organları vatandaşın yanında ve doğal olarak YEDAŞ'ın karşısında idi..
Sonra ne olduysa oldu..
Sorunlar devam ededursun, YEDAŞ'la ilgili muhalif haberleri göremez olduk artık..
Basınla ilişkilerini yeniden gözden geçiren ve hizmet politikasına nazaran görünürlük politikalarına çeki düzen veren YEDAŞ şimdilerde manşetlerden düşmüyor..
Ancak bu kez tersine bir süreç yaşıyoruz..
Geldiğimiz noktada, hemen hemen bütün basın yayın organları YEDAŞ'ı öve öve bitiremiyor bugünlerde..
Ne oldu da böyle oldu, bütün problemler düzeldi mi birden, bilemiyoruz..
Ama iyi niyetle bakmaya çalışıyoruz ya olaya hani!
Madem bu kadar basitti vatandaşı memnun etmek, öncesinde neden kan kusturuluyordu?
Yok eğer hiçbir şey düzelmedi ise;
Ey basın! Size ne oldu?
İtidal çağrısı..
Canik Kongresi biliyorsunuz ertelendi..
Ertelendi ertelenmesine ama sular durulmadı, durulacağa da benzemiyor..
Hemen her gün bir atraksiyon gözlemliyoruz konuyla ilgili..
İl Başkanı, sürpriz 2 isimle birlikte Ankara'ya gitti..
Sürpriz isimler de hakikaten sürpriz yani..
Birisi Büyükşehir'e yakınlığı ile bilinen Zafer Özata..
Diğeri ise milletvekili oldum derken, meclis üyeliğinden de olan Özlem Maraş..
Çetinkaya nasıl bir politika güderek bu isimleri Ankara'ya götürdü, bilemiyoruz..
Ama bizce bu isimlerin tutması çok mümkün görünmüyor..
Öte yanda ise Canik Sancağı'nın Belediye Başkanı Osman Genç ve İlçe Başkanı Yılmaz Hocaoğlu da Ankara'da..
Ömer Çelebi kardeşimizi ilçe başkanı yapmaya çalışıyorlar..
Ve onlar da pilavdan dönenin kaşığı kırılsın misali geri adım atmıyorlar..
Yani Ömer Çelebi Canik için ideal bir isim ancak..
Duyduğumuz kadarıyla kendisi, resmi bir kuruma hukuk müşaviri olmak için harekete geçmişti..
Eee ne olacak o zaman?
Resmi başvurusu gerçekleşirse kimsenin arzu etmediği kaotik bir ortam oluşmaz mı yine?
Velhasıl işler bu noktada karışıyor, arapsaçına dönüyor..
Sonuçta ne olur?.
İşin özü; bu işten kimse karlı çıkamayabilir..
Yani; bir uzlaşıya ihtiyaç var aslında..
Temennimiz, herkesin sakince düşünmesi ve olanı biteni doğru değerlendirerek asgari müştereklerde uzlaşması..
Tabii ki çok geç olmadan..