BOMBAAAA!!

Şevki Yıldırım

CHP'nin Samsun'daki bir ilçe başkanı, Ankara'da gerçekleştirilen tüzük değişikliği kurultayı ile ilgili yaptığı değerlendirmede "Bu kurultay partimiz için adeta bir sıçrama oldu. CHP bomba gibi dönüyor. Artık iktidara daha yakınız" demiş. Bunu gazetede okuyan sade bir CHP'li de dayanamamış, yanındaki arkadaşına "Bomba içlerinde patlamasın sakın" diye konuşmuş!

TECAVÜZZZ!!

Çoğu kişinin ısrarla Ulasal diye tanımladığı ama aslında yaygın denmesi gerekli basınımızın birinde bir tecavüz haberi gördüm. Malum olduğu gibi adres yine Samsun'du. Çok okura ulaşmak için bu haberi size de aktarayım istedim. Canik ilçesinde bir köy muhtarı 40 yaşındaki bilmem kimleri silah tehdidiyle minibüste tecavüz ettiği iddiasıyla yargılandığı mahkemede, hakkında 40 yıla kadar hapis cezası istenmiş. İlkadım ilçesi Kadıköy Mahallesi'nde oturan 3 çocuk annesi, eşini kaybettikten sonra 2 yıl önce Canik İlçesi Gölalan Köyü muhtarı evli ve 1 çocuk babası ile tanışıp gönül ilişkisi yaşamaya başlamış. Ağustos ayında muhtar, gece yarısı minibüsüyle eve giderken onunla 19 yaşındaki kız arkadaşını sokakta görmüş. İddialara göre iki kadını zorla minibüse bindirdikten sonra boş bir alana götüren muhtar, burada kadınla konuşmaya başlamış. Nasıl öykü iyi değil mi? Ee öyleyse devam edelim: Arkadaşının minibüsten inip uzaklaşması üzerine de muhtar ruhsatlı tabancasıyla tehdit ettiği kadına tecavüz etmiş. Ardından da genç kadın ile arkadaşını evlerine bırakıp gitmiş. Sonra kadının şikayeti üzerine gözaltına alınan ve çıkarıldığı nöbetçi mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine gönderilen muhtar, yaklaşık 3 ay cezaevinde kaldıktan sonra, yöneltilen suç vasfının değişme olasılığı dikkate alınarak tahliye edilmiş. Sonra ne mi olmuş. Bu haberi yapan gazeteci arkadaşımızla, haberin yer aldığı gazetelere haksızlık etmeyelim. Araştırın bulun sonra ne olduğunu gazetelerde okuyun! Bizi daha çok, daha çok okursanız bol bol yazarız merak etmeyin!

BAZZZZ!!!

Tarih 20 Şubat 2012 Pazartesi. Haber şöyle: Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, yurt genelindeki tüm illerimizdeki valiliklere gönderdiği genelge dahilinde, baz istasyonlarının kurulması ve işletilmesi konusunda  her türlü kolaylığın sağlanmasını istedi. 81 ilimizdeki valiliklere gönderilen 'baz istasyonu genelgesinde',  "Kurulan baz istasyonları, ilgili tesislerin korunması ve hizmetin sürdürülebilirliği açısından kurulacak olanlara da BTK'dan gerekli izin ve onayların alınmış olması kaydı ile enerji hatlarının tesisi ve enerji aboneliklerinin yapılması dahil her türlü kolaylığın sağlanması elektronik haberleşme hizmetlerinin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi, elektronik haberleşme sektörünün gelişimi ve yatırımların aralıksız devam etmesi açısından büyük önem arz etmektedir." ifadeleri yer aldı.
..Ve tarih 29 Şubat 2012. Bu da Samsun'dan bir haber: Samsun'un İlkadım ilçesi'nde izinsiz kurulduğu iddia edilen baz istasyonu, vatandaşların ihbarı üzerine belediye ekipleri tarafından mühürlendi.Samsun'un İlkadım İlçesi Fevzi Çakmak Mahallesi sakinlerinin şikayeti üzerine inceleme başlatan İlkadım Belediyesi ekipleri, izinsiz kurulduğu tespit edilen baz istasyonunu mühürledi.

Fevzi Çakmak Mahallesi Orbay Sokak'taki 6 katlı apartmanın çatısına bir GSM şirketi tarafından baz istayonu kurulduğunu gören bazı vatandaşlar, İlkadım Belediyesi'ne ihbarda bulunmuş. Şikayet üzerine olayla ilgili inceleme başlatan Zabıta Müdürlüğü ve Kaçak İnşaat ekipleri, söz konusu binada araştırma yapmış. Polisin de güvenlik önlemi aldığı inceleme sonucu, kaçak olduğu tespit eden baz istasyonu mühürlenmiş.
Üstelik Samsun'daki haberi yazan gazetede kararın sevindirici olduğunu belirten Fevzi Çakmak Mahallesi Muhtarı Ahmet İnan, "Her şey para kazanmak değildir, insan sağlığı çok daha önemlidir. Bu nedenle mahallemizde kurulmak istenen kaçak baz istasyonlarını sıkı takibe aldık. Muhallemizde kaç baz istasyonuna kesinlikle izin vermeyeceğiz" demiş. Ne diyorsunuz siz bu işe?

OKULDAN UZAK TUTMA FORMÜLÜ

Bu başlık benim değil. Haber gazetesinde haftada 3 gün yazan Naci Altuncu'dan alınmadır. 24 Şubat günlü yazısında, ki bu yazıyı Sayın Valimiz de pür dikkat İstanbul uçağında okumuş, sonra da değerlendirmek üzere hemen yanındaki bir önemli şahsiyete vermiş! Diyor ki Naci Altuncu yazısında; " Şimdi deniyor ki; "Bu bizim işimize gelmedi, siyasetimize uymadı, biz 12 yıl için yeni formül bulduk biz bunu uygulayacağız." Ortaya atılan formülün benzeri dünyada yok. 4+4+4 = 12 yıl. Okula başlama yaşı 7. Okul öncesi zorunlu değil. İlk dört yıl eski deyimle ilkokul. İkinci dört yıl ortaokul, son dört yıl da lise ya da dengi meslek lisesi.            Tamamı zorunlu. Ama tamamı örgün değil. İlk dört yıl örgün eğitim yapılacak. Yani okula gitmek zorunlu olacak. Sonrasında isteyen okula gitmeden açık öğretimle zorunlu eğitimine devam edebilecek.

Hem açık öğretim hem de zorunlu. Dünyada yok bizde var.              İlk dört yıldan sonra öğrencinin nasıl okuyacağına kim karar verecek? Veli. Çocuk onun değil mi, istediği şekilde okutur.
Açık kapalı, okulda, evde, uzakta, yakında fark etmez.
Peki açık öğretim okumak isteyenler için kural, kıstas, takip, denetim, azami süre var mı ? O belli değil. "Hele bir başlasın, çıkan sorunları çözmek kolay" diye düşünürseniz eyvahhh!... siz de kandırıldınız . Aslında bu sorular bile gereksiz. Amaç açık.."

Şimdi yapılan 4+4+4 tartışmaları aklıma Köy Enstitülerini düşürüverdi yeniden. Malûm, Köy Enstitüleri, Türkiye'de yaşanmış ilginç ve önemli bir eğitim deneyidir. Amacı köy kalkınmasına önderlik edecek becerilerle donatılmış öğretmenler yetiştirmek olan köy enstitüleri 1940'ta kurulmuş, 1947'de öğretim programlarında yapılan değişikle kuruluş amacından hayli uzaklaşmış, 1954'te de kapatıldı.

Öğrenim süresi beş yıl olan köy enstitülerine beş yıllık köy ilkokullarını bitiren kız ve erkek öğrenciler seçilerek alınırdı. Bunun yanında üç yıllık köy ilkokullarını bitirenler arasından başarılı görülenler de iki yıllık hazırlık öğreniminden sonra enstitülere kabul edildi. Enstitülerde kültür dersleri yanında tarım ders ve çalışmaları, teknik ders ve çalışmaları da yapılıyordu. Bu ders ve uygulamalarda erkek öğrencilere tarla ve bahçe tarımı, sanayi bitkileri tarımı, hayvancılık, arıcılık ve ipekböcekçiliği, balıkçılık, demircilik, motorculuk, dülgerlik, marangozluk, duvarcılık, betonculuk, kız öğrencilere de biçkidikiş, el sanatları, örgü ve dokumacılık öğretiliyordu. Eğitim ve öğretimde doğaya uygunluk,, kendi kendini yönetme ve kendi kendine çalışma ilkeleri temel alınıyordu.

MEDYATİK KAFALAR

Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü'nden yeni mezun olan Caner Yedikardeş'in Medyatik Kafalar ile Ego ve Andy Warhol başlıklı çalışmaları okulun Beytepe ve Sıhhiye yerleşkelerindeki kütüphanelere yerleştirilmiş. Yedikardeş bu çalışmalarında seramiği kullanarak toplumsal eleştirilerde bulunuyor

Yerleşkelerinde sanat galerileri ve bir sanat müzesi olan üniversite, yerleşkelerin çeşitli alanlarına yerleştirilen yapıtlarla da sanatı günlük yaşama taşıyor. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü'nden yeni mezun olan Caner Yedikardeş'i niye aldım sayfama? Hacettepe nere, Samsun nere? Bizle ilgisi ne diyebilrisiniz elbette. Caner Yedikardeş Samsunlu bir genç. Daha doğrusu Samsunlu bir sanatçı. İlkadım Anadolu Güzel Sanstlar Lisesi'ni bitirdi. İşte o Caner Yedikardeş'in
Medyatik Kafalar ile Ego ve Andy Warhol başlıklı çalışmaları da okulun Beytepe ve Sıhhiye yerleşkelerindeki kütüphanelere sürekli olarak yerleştirildi.
Yedikardeş, Medyatik Kafalar adlı çalışmasında insan ile medya arasındaki ilişkiyi ve sonuçlarını sorguluyor. Medyayı “Bireyi yoksullaştıran-yalnızlaştıran, toplumu yığınlaştıran ama çok hareketli olduğu için tanımı, tarifi yapılamayan ve beyinleri uyuşturan, kitleyerek kitleleştiren güçlü bir ideoloji” olarak değerlendiriyor. Anlatımcı bir tarzda oluşturduğu bu seramiklerde model olarak kendisi ile birlikte dört arkadaşından yararlanmış. Beyni olmayan kafaların üst kısmında tornada çekilmiş çanaklar var ve bunların iç yüzeyine çeşitli elektronik aletler gibi medyatik sembollerin çıkartmaları yerleştirilmiş. Ego ve Andy Warhol başlıklı çalışmasında ise toplumsal sorgulamalarını bu kez Andy Warhol'un hayatı üzerinden yapıyor. Seramik malzemeye yine anlatımsal bir ifade yükleyen Caner Yedikardeş; Andy Warhol için “İkonlaşan şöhretin, şöhretini giymiştir” ve “Kendisi egoya hükmedemediği için sona bu şekilde yaklaşmıştır” diye düşünüyor. Warhol'ü putlaştıran ve eleştirel gözle bakamayan sözde deneyimli kesimlere inat, gencecik bir sanatçı bu sorgulamayı yapıyor.  Henüz yolun başında olmasına rağmen şimdiden iki yapıtı kalıcı olarak bir mekana yerleştirilen Caner Yedikardeş, umarız zor bir sanat disiplini olan seramikten kopmaz. Ailece tanıdığım Caner Yedikardeş'i kutluyor, gözlerinden öpüyorum.

TEMEL'İN NAZI

Dursun tartıştıkları ve kalbini kırdığı Temel'den
özür dilemek için evinin önüne gelir ve kapıyı çalar.
“-Hey Temel evde misin?”
Kızgın Temel bağırır:
“-Temel evde değil, iştedir”
Dursun arkadaşının naz ettiğini anlar ve:
“-Ama ayakkabıları eşikte duruyor” der.
Temel, daha da nazlanarak:
“-Ama benim iki çift ayakkabım var”

GÜZEL SÖZ

Anlattığım bütün kötülükler
benden bilindi.
(Charles Baudelaire)

BU DAVET BİZİM!

11 Mart 2012 Pazar gününe sakın başka program koymayın…
Çağrıydı, davetiyeydi, protokoldü beklemeyin…
Türkiye Büyük Sağlık Hakkı Meclisi'nde hep birlikte olalım.
var mısın, Yok musun?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.