BOŞLUK

Ahmet Ufuk Erkan

            BOŞLUK

 

 

 

                        Aklımda nerden kalmış bilmiyorum, doğa boşluk kabul etmez diye bir söz. O halde bize boş görünenler dolu mu? Yani, bomboş bir eve girdiğinizde, orada birkaç parça eşyanın olması, orayı dolu mu yapar? Evde kimse yok, dediğimizde…

 

                        Peki, kendimi boşlukta hissediyorum dediğimizde, biri bize, yok ya boşluk mümkün değil, mi diyecek? Yoga yapanların da işi zorlaşır. Hani, bir boşluk düşünüyorlar ya. Boşluk diye bir şey yoksa, düşüncesi de abes olmaz mı?

 

                        Dişinizi çektirdiğinizde, yerine yapay bir diş koymazsanız, orada da bir boşluk olur, öyle değil mi? Tamam, orası yine dolu, afedersiniz tükrükle falan da… Adı, yine de boşluk, diş boşluğu…

 

                        Boşluk diye bir şey vardır demeliyim. Demeliyim, çünkü yazı temelsiz kalmamalı. Biri aksini kanıtlayana dek, yazarak ya da konuşarak, böyle olsun… Bir dize geliyor dilime, nerden takıldıysa: ruhumun boşlukları kanıyor… Karıştı işler. Biz somut yerlerde ararken boşluğu… Ruhun boşluğu olur mu?.. Bu, dursun burda…

 

                        On yedi yaşındaki Yusuf Müjdat'ı toprağa verdiğimizde, hayatım bomboş, demişti annesi. O'na, yoo, hayat boşluk kabul etmez, desem, tokadı yerdim herhalde. O boşluk, ne ağır bir boşluk olmalı. Boşluğun ağırlığı?.. Yoksa boşluk daha mı fazla ağırlık yapar? Hayatınızdan bir parça yittiğinde… Yerine ne koysanız dolmaz. Ağır bir yük, sanki bir değirmen taşı… Adeta, kolunuzun kesilmesi gibi. Onun, o kolun yani, yokluğu, orda bıraktığı boşluğu, ne ağırdır…

 

                        Evinizden birileri gittiğinde, mesela bir oğul askere ya da bir kız koca evine… Ev, bomboş kalır. Hele, evin ihtiyarlarını dâr-ı bekâya/dönülmez yurda gönderdiğinizde. Onların boşlukları, ancak gözyaşlarınızla dolar. Çürük bir dişin çekilmesiyle oluşan rahatlatıcı boşluklardan değildir bu, can yakıcı boşluklardandır. Bir eski çember bulursunuz, yaşlı babaannenizden kalma. Ya da bir muhtar çakmağı, hâlâ dedenize kokan. Eski bir fotoğrafından, halanızı özlersiniz mesela. Yürek burkan bir boşluk doldurur genzinizi.

 

                        Büyük balonlar var, safra atarak, yani içini boşaltarak yükselir; hafifliyor ya… Hayatımızın boşlukları tam tersine. Bir şeyler  gittiğinde, boşaldığında yerleri, ne büyük bir ağırlıkla sarsılıyorsunuz öyle. Adım atamayacak kadar ağır… Başınızı dikemeyecek kadar. Boşaldıkça ağırlığı artıyor hayat balonumuzun.

 

                        Kaybettiğiniz sevgili kalp ağırlığıdır. Tamam, gülden bir yürek ağırlığıdır. Fakat o bir yaprak gül, ne kadar ağırdır, ne kadar… Ya da gömlek cebinizde, yüreğinizin üstünde taşıdığınız bir tutam saç, yiten sevgiliden… Sanki kalbinizle ritimdaş çarpan o bir tutam saç… Sevdiklerinizin bıraktığı boşluk, ağır bir kalp olarak döner size.

 

                        Ben hangi boşluklarla doldum ki boynumda ağır bir yük taşır gibiyim? Bu yürek cebim niye sol tarafa doğru çekiyor beni? Sanki tonlarca yük var orda, eski boşluklardan kalma…Ya da bir yâdigar, eski bir dosttan…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.