Barış gerçekten sihirli bir kelime. Soyut olarak kullanıldığında bile insana bir iç huzuru veriyor. Dolayısı ile '' barış istiyoruz '' diyen bir kişi yada gruba da eleştiri getirmek son derece riskli ve her insanın çirkin bir imaja bürünmesine de sebebiyet verebilir.
Ülkemiz yıllardır terör denen beladan çok çekti. Sanki ikinci bir Kurtuluş Savaşı verir gibi her ilden her ilçeden binlerce şehit verdik. Harcanan-İsraf olan milyarlarca dolarlık kaynak ve kaybedilen onca fırsatta cabası.
Yaşanan onlarca acının müsebbibi olan PKK terör örgütünün elebaşısı Apo yakalandığında hepimiz derin bir oh çekmiş ve sonrasında 2004 yılına kadar yaşanan huzur ortamında ne kadar da umutlanmıştık. Sonunda memleketimizin her bir metrakaresinde insanlar huzur içinde yaşayacak diye. Ama sonrasında yaşananlar ise tam bir kabusa dönüştü bildiğiniz gibi. Karakollar basıldı,yollar kesildi,onlarca vatan evladı toprağın kara bağrına uğurlandı. Devlet resmen elini ayağını yavaş yavaş doğu ve güneydoğudan çekti. Hakimiyet dağlarda ve şehirlerde PKK'nın eline geçti. Hatta Milli İradenin tecelli ettiği Yüce Meclisimiz bile bu kan emicilerin varlığı ile kirletildi. Yetmedi , kötü niyetli ve Başbakan destekli İçişleri Bakanlarının teşviki ve desteği ile ülkemizin metropollerinde, turistik bölgelerinde PKK güç sahibi konumuna geldi. Hatta bu da yetmedi Karadeniz bölgemizi bile kendi eylem alanları haline getirecek cüreti kendinde buldu. Terörü sadece dağlarda değil kapısının önünde hissetti Türk Milleti.
Şimdi hem PKK hem Başbakan ve saz arkadaşları çıkmış ''Barış'' türküleri söylüyor. Peki bu barışın zamanlaması ve şekli hele de masadaki tarafları doğru mu ? Bir yanda tarihinin en avantajlı konumunda bulunan ve açıkça söylüyorum Hükümetin yol vermesi ile Kürt Kökenli kardeşlerimizin önemli bir kısmının iradesine ipotek koyan PKK diğer yanda Amerika'nın Ortadoğudaki kanlı planlarının eş başkanı (tetikçisi) olduğunu söyleyen bir Başbakan ve ekibi. İçi boş,başkalaştırılmış sloganlarla Türk Milleti ( Her ne kökenden gelirse gelsin ayırt etmeksizin tamamı ) afyonlanıyor. ''Analar Ağlamasın'' ,''Barış'',''Kardeşlik'',''Milli Birlik ve Kardeşlik'' gibi süslü ama tamamı ile Türk Milletinin bilinç altını yanıltarak ele geçirmeye yönelik içi boşaltılmış sloganlar bunlar.
Türk Milletinin sağduyulu hiçbir ferdi ve özellikle Türk Milliyetçilerinin bu boş sloganlara itibar etmesi mümkün değildir. Yeşilçamdaki , Nuri Alço ve Tecavüzcü Coşkun tiplemelerinin ''Namus'' kavramı hakkında ahkam kesmesi kadar inandırıcılıktan uzak gelmektedir bize bu söylemler.
Barış olmalı ,anaların gözyaşı durmalı mıdır ? Tabii ki, elbette,mutlaka ve İnşallah. Ancak, barış terör örgütü ile müzakere yaparak ve tavizler vererek gerçekleşmez. Dünyanın hiçbir ciddi ülkesi Terör örgütünün eli güçlü iken böyle bir müzakereye girişmez.Bu şartlarda yapılan işin adı barış değil teslimiyet olur. Öncelikle terörün beli kırılmalı sonra teröristlerin teslim ve gerekiyorsa rehabilitasyon şartları görüşülmelidir. Terörist masaya dayatma ve tehdit gücüne sahip bir şekilde oturuyorsa biliniz ki sonu külliyen kaybetmekle bitecek bir maceraya atılmışsınız demektir. Bu sebeple bizler terörle müzakere değil mücadele edilmesi gerektiği inancı ve kararlılığı içindeyiz. Doğu ve Güneydoğuda yapılan yanlış uygulamalar olmuş mudur? Evet olmuştur. Ancak özellikle 12 Eylül öncesi ve hemen sonrasında yapılan yanlış uygulamalar sadece o bölgelere özel değil ,sadece Diyarbakır Cezaevine has değildir. Ülkemizin hemen her bölgesinde ve her cezaevinde benzer vahşet ve baskı tabloları yaşanmıştır. Ancak o bölgelerimizde 1984 yılında filen başlayan PKK terörü sebebi ile normalleşme süreci diğer bölgelerimizde olduğu gibi yaşanamamıştır. Ortada böyle bir terör saldırısı olduğunda yaşanması da mümkün değildir. Nitekim 11 Eylül olayları sonrası ABD başta olmak üzere diğer birçok batılı Ülkede Müslümanlara karşı alınan tedbirler göz önüne alındığında durumu daha sağlıklı anlamamız mümkündür.
Şimdi , biz bu kirli sürece direndiğimiz için Sayın Başbakan ,PKK ve neredeyse tamamı yandaş hale getirilen medya tarafından çılgınca eleştiriliyoruz. Neymiş ''terörden nemalanıyormuşuz'', ''Terör biterse biz de bitermişiz'', ''Vampirmişiz'',''Şehitlerin cenaze namazını bile kılmıyormuşuz'' falan filan. Türk Milliyetçileri tarihin her döneminde dış ve iç düşmanlarla mücadele ettiler. Yani alışıktırlar böyle saldırmalara , zaten saldırılmasa şüphe ederler kendilerinden ve yollarının doğru olduğundan. Siz ne kadar saldırırsanız saldırın doğru bildiklerinden de bedeli ne olursa olsun şaşacak değiller. 12 Eylül öncesi siz sıcak yataklarınızda yatarken ,soğuk toprağa koşarcasına girdiklerinde ne kadar eminseler davalarının haklılığından şimdi de eminler. Komünist Rusya yıkıldığında davalarının haklılığı nasıl tescil olduysa ,siz iktidardan indirilip bu ihanet süreci bittiğinde ve gerçekler Yüce Milletimizce tam olarak anlaşıldığında da şu an ödedikleri ve ödemeyi göze aldıkları bedellerin haklılığı göğüslerine birer şeref madalyası olarak takılacaktır. Gemiciklere,Hidroelektrik santrallerine,yatlara katlara da gerek yoktur. Bu şeref bize yetecektir. Bu sebeple bıkmadan usanmadan söyleyeceğiz ; '' BÖYLE BARIŞ İSTEMİYORUZ ! ''