İnsanları oyalamak, boş işlerle meşgul etmek, zamanlarını güzel geçirmeleri için gazetecilik yapmak kadar güzel iş olamaz, zira bu yolu tercih ederseniz mahkeme sıkıntınız olmaz, reklam sıkıntınız olmaz, kimseyle en ufak bir problem yaşamazsınız. Magazinsel köşe yazıları yazsanız, Hükümetin Güneydoğu politikaları veya PKK ile ilgili yazılar yazsanız da yine sıkıntınız olmaz ama şehrin sorunlarına parmak basıp doğrudan yana tavır aldığınız gün sıkıntıdan başınızı kaldıramazsınız.
Geçtiğimiz Genel seçimlerde bazı gazetelerin yaptığı Milletvekili aday adayları ile ilgili anketin ne kadar fiyasko olduğunu hep birlikte gördük, şimdi ise aynı yayın organlarının partilerin kongre süreçleri ile ilgili anket yaptıklarını görünce kendimi gülmekten alamadım. Yapılan anket o kadar saçma o kadar gülünç ki herkes kafasına göre bir kaç adam bulup ilgili gazeteye yorum yaptırınca birinci çıkıyor, ilgili gazete de bunu bile bile lades diyor. Örneğin geçtiğimiz yıl yapılan Genel seçimlerle ilgili ankette en çok oyu alanlardan birisi de Erkan Avcı idi, bu arkadaş hiç bir listenin ilk beşine dahi giremediyse bu yapılanların ne kadar komik olduğu ortada.
Önümüzdeki günlerde üç siyasi partinin İl kongresi var, bu kongreler önemli kongreler zira bu üç partinin de TBMM'de sandalyesi var, birisi iktidar partisi, diğeri ana muhalefet partisi, bir diğeri ise muhalefet partisi. CHP 'de henüz adaylar netleşmediyse de üç aşağı beş yukarı belli, MHP 'de de adaylar belli. Dün ziyaretime gelen Şaban Kılıç eski ülkücü, davanın kökünden gelen bir arkadaş, Hasan Aslan iki dönem Belediye Başkanlığı yapmış bir isim, Recep Güleroğlu'nu ise tanımıyorum, hakkında müspet veya menfi bir şey söylemek için çok erken. Diyeceksiniz ki daha önce bu konuyla ilgili köşe yazmıştın doğrudur. O dediklerimin arkasındayım ancak daha fazla detay için erken.
Ak Parti sürecine gelince Genel Merkezin Osman Çetinkaya ile ilgili verdiği karar ortada, daha önce İshak Taşçı'nın söyledikleri de ortada, zira Genel Merkez'in kararına saygılıyım demişti ancak dün kendisi ile görüştüm aday olmayı düşündüğünü, o dediğinin yanlış anlaşıldığını, kendisine bazı büyüklerinin yola devam etmesi yönünde tavsiyelerde bulunduklarını söyledi. İshak Taşçı yaklaşık on yıldır tanıdığım, sevdiğim, Merkez İlçe seçiminde destek verdiğim bir arkadaştır, ancak şu anda ne yapmak istediğini henüz net olarak anlamış değilim. İshak Taşçı'nın kafasının arkasında Atakum Belediye Başkan adaylığı olduğunu biliyorum ama İl başkanlığı için hırsı olduğunu düşünmüyorum ya birileri ona sen adaylığa devam et oluşacak il yönetiminde daha fazla pazarlık gücün olur, bir buçuk yıl sonraki Mahalli seçimlerde aday olman kolaylaşır dediler veya Osman Çetinkaya'ya karşı ikinci bir liste çıkması için Ak Parti Genel Merkezinden çıkış yolu arıyorlar.
Mustafa Acar'a gelince Geçenlerde bir arkadaşımın telefon kartını değiştirmek için Çiftlikteki DSİ 'nin yanında bulunan bir telefoncuya gittiğimde karşılaştık, bana kendisinin METRO'da çalışmadığını, neden Galip Öztürk'ün elemanı imiş gibi gösterdiğimi, kendisinin Samsun Gıda'da çalıştığını söyleyince ona dedim ki Mustafa Samsun Gıda Galip Öztürk'ün değil mi?'' İşin enteresan tarafı Mustafa Acar dün Genişletilmiş İl Başkan adaylık heyetini!... METRO'ya bağlı şehirlerarası otogarında yaptı. Mustafa Acar'ın bu yarışta şansı olmadığı için üzerinde durmak istemiyorum.
Dünkü bazı basın organlarında İshak Taşçı'nın ''Bakanımızın arkasındayız'' beyanatını görünce kendisini arayıp ,''Bakan'ın hangi icraatlarının arkasında olduğunu sordum ve icraatları da sıraladım, bu icraatların hangisinin arkasındasın'' deyince başladı gülmeye. Daha sonra ''ağabey şehrimizin Bakanı ,ben de Ak Parti il Başkanlığına adaylığı söz konusu olan bir insanım'' deyince ona dedim ki ''bundan beş yıl önce benim başımdan bir olay geçti ve o zaman ben de Ak Partili bir üst düzey yönetici idim. O zaman bana sahip çıkmadın da şimdi Bakan'a sahip çıkma gereğini neden duydun çok merak ediyorum.'' Tabi ki cevap yok.
Olayın enteresan boyutu İshak Taşçı'nın verdiği sabah kahvaltısına katılan oda Başkanlarından bir tanesinin Bakan'a sahip çıkan beyanatı akıllara durgunluk verecek boyutta. Bu arkadaş şöyle geçmişine dönüp bir baksa Din görevliliğinden neden ayrılmak zorunda kaldığını, yaşanan süreçle ilgili dosyanın Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan istenmesi halinde neler olacağını bilmesine rağmen kalkıp bu beyanatı vermesi çok ilginç, insanın aklına 'Bozacının Şahidi Şıracı'deyimini getirmekte.Ortada bir haksızlık var ise şehrin Bakanına hepimiz sahip çıkmak zorundayız amma ve lakin belgelerin havada uçuştuğu, bir sürü olayın tanıkla ortada olmasına rağmen sırf siyaset uğruna birilerinin arkasında durmak isteyenler yıkılacak binanın enkazının altında kalmak zorunda kalır iseler şaşırmasınlar. Kalın sağlıcakla