Bugün, Türkiye tarihinin en büyük ve enüst düzeyde yapılan rüşvet ve yolsuzluk olayını konuşuyor. Bakanların ve bakan oğullarının da yer aldığı, müdürler bürokratlar işadamları kolkola bu işe karıştığı belirtiliyor. İstanbul merkezli yapılan ve Başkente odaklanan bu operasyonda çok sayıda kişinin gözaltına alınması ve mal alınması mal varlıklarına tedbir konulması işin büyüklüğünü gösteriyor. Alınan rüşvetin büyük bir bölümünün ayakkabı kutularında, Bakanın oğlunun evinde bulunması, banka müdürünün gözaltına alınması, bütün bunların basın yayın ve medya kanallarında, yurt dışında dahi, ülkelerin TV kanallarında çarşaf çarşaf yayınlandığı bir rüşvet ve yolsuzluk ağından bahsediliyor. Hükümet üyelerinin çevrelerinin gizli telefon konuşmaları görüntü kasetleri yayın basın kanalıyla elden ele dolaşıyor. Bunları ortaya çıkaran ve operasyonları yapan polis ve amirlere engel olmadı diye emniyet müdürlerinin görevlerinden uzaklaştırılması, Oğlu rüşvete bulaşan içişleri bakanı dahil görevlerinden istifa etmemesi anlaşılır gibi değil.
Hani bir reklamda ve tv dizisinde dediği gibi bunların "daha fazlasını" internet sayfalarından , sosyal medyadan yorumlarıyla birlikte gazete köşelerinde fazlasıyla buluyorsunuz okuyorsunuz.
Ben bunlara girmekten ziyade Türkiye'de gerçeği yazan ve özgür iradesi halahazırdabastırılamayan kalemlerin ekonomistlerin halkın yaşam alanlarının nerdeyse Akp ve yandaşlarının çevresinde şekillendiğini görmekte ve dile getirmekteydi.
Hükümet ve bakanları böylesi gerçekçi doğruları dile getiren yazarları ve yurtsever kesimleri dışlıyorlar ve bizzat başbakan bu yazarların işten atılmasına önayak oluyordu. Hükümeti eleştirenler başbakan tarafından ağır sözlerle azarlanıyor ve paylanıyordu.
Tutturulmuştu bir "istikrar". Ve istikrar adı altında insanlar baskı altına alınıyor, Teröristlerle bile sürdürülen pazarlıklar, bilinmeyen ve el altından yürütülen "analar ağlamasın" başlığıyla verilen tavizler biliniyor. Fakat halk, üstü nerdeyse brandayla örtülü bu saklı gizli işlerin tümünden ziyade ucunu bile göremiyordu.
Nerdeyse, hemen hemen bizzat, Tayyip Erdoğan ve bakanları ve Vali'leri tarafından tarafından değiştirilen gündemler polemik ve dedikodu şeklini alıyor, masum halkı ciddi konulardan uzak tutmak için kullanılıyordu. Çok örneklerden bir tanesi Adana Valisi'nin bir vatandaşa "gavat" demesi gibi ve "ben valimi yedirmem" deyip terbiyesizliğe sahip çıkılması. Katledilen gençlerin faillerinin korunması, bu sayfalara sığmıyacak kadar olumsuzluk yapanların yanına kar kalması, ülkemiz adına manidar bir hal almıştı.
Türkiye Cumhuriyeti öyle yönetiliyordu ki; Başbakan ve yönetenler her konuşmalarında "bizi millet seçti" diyerek her istediklerini yapabilecekleri havasında ve yarattıkları atmosferde yasadışı ve hukuksuz yaptıkları işlerde sınır tanımıyorlar, vatandaşı, geçim derdinde ve yasalardan anlamadığını, okumadığını bildikleri için, üç beş yardımla, kışın verilen yarısı çamur kömürlerle mutlu(!) ettiklerini sanıyorlardı.
Yurdum insanını rızkını çöpten aramaya mahkum eden hükümet üyeleri milyarlarca lira aylık alırken, lüks araçları ve yakınlarının giyim kuşam ve yaşam alanlarının, yedikleri içtiklerinin farklılığı, vicdana sığmayacak ölçülere girmiştir.
Başbakan ve bakanlar kara gözlükleriyle halkın yoksulluğunu görmezden gelirken, aynı zamanda, yazımızın girişinde bahsettiğimiz bugünün gündemi olan yolsuzlukların rüşvetin, akçeli işlerin de üzerinin örtüldüğünü görmemiş olduğu anlaşılıyordu.
Ne yazık ki üzerine örtülen "brandanın" ve içine milyarlarca rüşvetin saklandığı "ayakkabı kutularının" açılması bile Başbakanı ikna etmek yerine kızdırmıştır. Dünyanın hayret edeceği şekilde bu kirli işleri ortaya çıkaranları ve operasyon yapan emniyet yetkililerini "devlet içinde çete" tabiriyle suçlamış. Emniyet müdürlerini değiştirmiştir. Devlet içinde "paralel devlet" olduğunu iddia ettiği Cemaat çevresini suçlamıştır. Bizim buradan yorumumuz devlet içinde halktan "çok gizli" işlerin yürüdüğüdür Ucu aralanan brandanın altındakilerin birazının görünmesi bile, brandanın tamamının açılması halinde altından nelerin çıkacağı yönünde bize yeterli kanıtı vermektedir. Ortaya çıkan paraların büyüklüğü, iktidar çevrelerinin lüks yaşamıyla özel harcamalarıyla ve servetleriyle karşılaştırılınca örtüşmediğini söylemek o yaşantıdan ve işlerden faydalanmak anlamını taşır. Böylesi bir paranın olduğu bir ülkede fakirliğin fukaralığın, sosyal geçimsizliklerin yaşanmasının bize hatırlattığı bir Karadeniz atasözü var; "Biri yer biri bakar, ondan kıyamet kopar." Saygılarımla.