Toplum olarak en başarısız olduğumuz konuların başında kolektif çalışma alışkanlığımızın olmaması ve ortak akıl konusunda sınıfta kalmamız geliyor. Elli yıldan beri bu işleri yakından takip ederim ama içlerine girmemeye çalışırım. Seksen ihtilalinden sonra Milli Görüş kökenli insanların kurdukları ticari şirketlerin tamamı batmış, o günlerde çok büyük heyecanla kurulan kısa adı İPA olan İslami Pazarlama Anonim Şirketinin başına zannedersem Haydar Baş getirilmişti, daha sonraki süreçte şirket iflas etmişti. O tarihlerden itibaren bu minvalde onlarca hatta yüzlerce şirketler kurulmuş tamamı zarar ederek kapatılmıştı. Doksanlı yıllarda yine İslami kesimin başını çektiği ve yeşil sermaye olarak da adlandırılan Yimpaş’ından Kombassan’ına, İhlas Finansından sağlık kuruluşlarına pek çok şirket kurulmuş, ağırlıklı olarak yurt dışındaki gurbetçilerimizin sermayeleri ile yatırımlar yapılmış, ardından yurt içinden sermayelerle takviye edilmiş, döviz bazında yüksek gelirler vaadedilmiş, ekonominin doğasına aykırı vaatler daha sonraki süreçte tamamen başarısızlıkla akamete uğrayarak binlerce insan mağdur olmuştu.
Ticari sektörde böyle de mesleki kuruluşlarda durum farklı mı derseniz; orada da durum aynı. İçinde bulunduğum inşaat sektöründen örnek vermek gerekirse; 1984 yılında yap-sat işine ilk başladığımda Samsun İnşaatçılar Derneği diye bir dernek kurulmuştu. Merhum Zekai Saral başkanıydı, bize gelin üye olun dedi. Az izlemede kalalım da sonra bakarız dedim ama toparlayıcı olamadı ve kapandı. Ardından başını Haşim Akyüz Hoca'nın çektiği, Merhum Remzi Yavuz Hoca'nın başkanlığını yaptığı İnşaat Müteahhitleri Derneği kurudu, kuruluş aşamasında birkaç toplantısına katıldım. Baktım ki herkesin derdi orayı kullanıp bir yerlere gelmek, üye dahi olmadan ayrıldım onlardan. Daha sonraki süreçte Merhum Remiz Yavuz Hoca, Gazi Belediye Başkan Adayı oldu ve seçimi kaybetti. Bayrağı Ahmet Baltacı aldı, o da uzun süre başkanlık yaptı, belediye meclis üyesi oldu ama camiayı toparlayamadı. Dernek kapandı mı açık mı bilemiyorum ama ortalıkta yok. İki veya üç yıl önce Yunus Güney, Adem Bektaş, Çetin Saltık, Eşref Tuna gibi tanıdık arkadaşların başını çektiği SİMDER adında bir dernek daha kuruldu, derneğe sadece müteahhitleri değil inşaat malzemesi satanları ve emlakçıları da dahil ederek zannedersem 130 kişilik üyesi olan bir dernek kurdular. Hatırlayanlarınız bilirler, dernek ilk kurulduğunda yürümeyeceğini yazmıştım.
Dernek sadece mesleki kuruluş olmakla kalmamıştı, bir de şirket kurarak inşaat işine de girdiler. Seçim döneminde de tarafsız kalamamış, Yunus Güney istediği adayı kahvaltıya çağırmış, istemediği adayın randevu taleplerine kayıtsız kalmıştı. Gelinen noktada yukarıda anlattığım olayların aynı minvalde olmaya başladığını bir kez daha müşahede etmiş olduk. Dernek başkanlığına aday olabilecek bazı isimleri devre dışı bırakacak bir uygulama yaptılar. Tüzüğe, aidat borcu olanlar seçme ve seçilme hakkına sahip değildir şeklinde bir madde eklediler. Bu madde dernek ilk kurulduğunda eklenmiş ise eyvallah da muhalif kanadın iddiasına göre 15 Mayıs tarihinde böyle bir karar almış iseler bu yanlıştır. Buna hülle denir, yani istemediğiniz adayları devre dışı bırakma operasyonudur, doğruysa çok yanlış bir uygulama. Ayrıca elbette ki üye aidatını verecek ama aidat nereye harcandı onu da bilecek. Yüksek meblağlardaki aidatlardan toplanan paralarla görünürde kahvaltı, ağırlama vs dışında bir şey yapıldığını görmedim. Derneğin işi buysa eğer dernek üyeleri zaten ekonomileri düzgün insanlardan oluşmakta, bunu herkes kendi imkânlarıyla yapardı zaten. Dernek bir mesleki kuruluştur, yapması gereken şey üyelerinin sorunlarının çözümü noktasında faaliyetler yapmak, problemleri çözmektir. Atakum’da bir inşaata başladık ruhsatını tam 7 ayda aldık. Ben tam kırk yıldır zaman zaman yap-sat yaparım böyle bir iş ilk kez gördüm. Meslek kuruluşu, üyelerinin sıkıntılarıyla ilgilenir seçilmişlerle bunları konuşur, onları çağırıp ağırlamaz, sıkıştırır ve çözüm üretilmesini ister.
Gelinen nokta can sıkıcı bir durum. Derneğin yönetim kurulunda olan bazı insanlar dahi oy kullanma hakkına sahip değilse böyle bir derneğin yürümesi çok zordur. 130 civarındaki üyenin yarısına yakınını oy kullandırmamakla zaten onların tamamını karşınıza almışsınız, kalan 68 üyeden bu uygulamayı tasvip etmeyenler de var. Bunları da göz önüne aldığımızda dernek şimdiden ikiye bölünmüş zaten. Bu saatten sonra birliğin beraberliğin olmadığı bir derneği kim ciddiye alır siz takdir edin. Keşke haklı çıkmasaydım diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.