BU KASETLER SADECE MHP’LİLER İÇİN Mİ VAR?

Adnan Bahadır

BU KASETLER SADECE MHP'LİLER İÇİN Mİ VAR?

1960'lı yıllarda soğuk savaş  dönemlerinin  bittiği  günlerde  ekonomik  açıdan tükenme noktasına gelen ülkemiz  ihraç  edecek  mal  veya  hizmet   bulamayınca  Avrupa  ülkelerine iş gücü  ihraç etmeye  başladı.  İş gücü talebinde bulunan ülkelerin  başında  ise  Almanya  geliyordu.  İkinci  dünya  savaşında  adeta  harabeye dönmüş olan Almanya, savaşta  kaybettiklerini almanın tek yolunun dünya  ekonomisinde söz  sahibi olmakta olduğunu anladı ve ülkeyi baştan başa sanayileşmeden tarıma, endüstriden  şehirleşmeye varıncaya dek şantiye haline getirdi.

            Bu  süreçte en çok ihtiyaç duyduğu iş gücünü  müttefiki durumunda olan Türkiye'den alması hem siyasi  açıdan, hem de ekonomik açıdan çok karlı olduğundan  işçi almada tercihini ülkemizden yana kullandı. Babam da 1964 yılında  Almanya'ya işçi olarak giden  ikinci  kafile  işçilerdendi. Köyünü, evini, ailesini terk edip  Almanya'ya  giden köylülerimiz her hafta sonu köyümüzün büyüklerinden olan Yusuf  Kalfa'nın  yanına gidip hem hasret giderirler, hem de  nasihat  dinlerlermiş. Yusuf Dayı çarıklı erkanı harp sayılabilecek kültürde bir büyüğümüz olduğundan  onun söyledikleri  herkes için adeta kanun gibi kabul edilirmiş.

            Her pazar günü Yusuf Dayı'nın evi düğün evi gibi kalabalık olurmuş, her gelen bir şeyler getirir, orada  yenilir, içilir  daha sonra herkes  evine dönermiş.  Köyümüz 300 haneli bir köy olup, nerede ise her haneden Almanya'nın çeşitli  vilayetlerinden işçi  varmış. Bu işçilerin yarıya yakını her hafta Yusuf Dayı'nın evinde hasret gidermek için toplanırmış. Bu ayrıntıyı verme nedenim Yusuf Dayı'nın önemini anlatmaktır.  Yusuf Dayı köylülerini yedirip, içirmenin yanında onlarla sohbet etmeyi de ihmal etmezmiş. Elin gavur memleketinde ne yapmaları gerektiğini, yoldan çıkmamaları için yapmaları gereken hareketleri anlatmaktan da geri kalmazmış.

            Bir pazar günü Yusuf Dayı köylülerle sohbet ederken demiş ki; Uşaklar bizim köydeki falanca akrabanın her yıl köyümüze 40.000 lira zararı var  haberiniz olsun. O yıllarda 40.000 liranın ne anlama geldiğini siz düşünün. Bahsettiği akraba sol tandanslı bir akraba olduğundan sağ tandanslı aileden olan birisi kendisine çok güven duyarak Yusuf Dayı'ya demiş ki “Yusuf Dayı  bizim akrabanın durumu nedir?”  beklediği cevap çok müspet bir cevap ancak Yusuf Dayı'nın cevabı çok enteresan olur “Sizinki de o zarar veren ailenin iki katı” der.

Buraya kadar yazdıklarımı anlatma nedenim son günlerde MHP'de yaşanan kaset skandallarıdır. Her işin bir raconu olduğu  gibi zamparalığın da bir raconu vardır, bir işi yapar iken ağzınıza, burnunuza bulaştırırsanız  sonunuz  hüsran olur. Sırf para harcamadan zamparalık yapacağız diye sekreterinle birlikte olursan Osman Çakır'ın akıbetine hazır olacaksın. Ülkeye hizmet için yola çıkan insanlar kendi uçkurlarının peşine düşerlerse sonucun böyle olacağını mutlaka bilmelidirler.  Bu insanların rezilliğini bir tarafa bırakalım ailelerinin, çocuklarının yüzlerine nasıl bakacaklar merak ediyorum. İki dakikalık zevkü sefa için hem dünyamızı, hem ahiretimizi perişan etmeye gerek var mı?

            Peki MHP'de durum bu da diğer partilerde durum farklı mı? Bildiklerimi yazmaya kalksam  inanın  şehrimizde  yüzüne bakacak üç, beş siyasetçinin dışında adam bulamazsınız. Sakallısından, sakalsızına, dava adamından popüler siyasetçisine eleğin üzerinde çok insan kalmayacağından adınız gibi emin olabilirsiniz. Bizim  siyasetçilerin  durumu da  aynı Yusuf Dayı'nın köylümüze dediği  sizinkini de iki ile çarp sözüne benziyor. Sadece Fırıldak Vekil'in maceralarını yazmaya kalksam sanırım bir ay ara vermeksizin yazmam gerekir. Şundan emin olunuz ki bugün MHP'lilerin kasetlerini çıkaranlar veya çıkaranların arkasında olanlar, yarın da kendilerinin kasetlerinin çıkacağını  unutmasınlar. Men dakka dukka diye bir Atasözü var ya işte aynen öyle.  Bu şehirde siyaset yapıp hangi mahfellerde, hangi evlerde veya hangi şehirde, hangi otellerde kimlerin kimlerle yatıp kalktığını yazmıyorsam tek nedeni partilerin tüzel kişiliğinin zarar görmesinden duyduğum endişedir. Ülkeye  hizmet için seçilenlerin  yaptıkları  en büyük icraatın nefislerine  hizmet edip, her türlü gayrimeşrunun içerisinde olduğunu  bilmemize rağmen sessiz kalıyorsak bunu o şereften mahrum insanları korumak için değil, mensubu oldukları partiyi korumak için yaptığımızı unutmasınlar. Kalın sağlıcakla

             

 

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.