"Bulvardan geçiyor mu?" diyerek bindiğim bir otobüste başladı bugünkü yazı konum. Ön sıralar hatta otobüs neredeyse boştu. İnmesi kolay olsun diye gidip orta kapıya yakın yere seçe beğene oturdum. Ki bu, otobüs toplu taşıma aracını kullananlar bilir, büyük bir lükstür.
Üç dört durak gitmeye kalmadan yavaş yavaş dolmaya başlamıştı içerisi. Öndeki "yaşlı, bebekli ve hastalara yer veriniz" tabelalı yerlere iki bayan oturdu arka arkaya. Yanlarında birer çocuk vardı ve çocuklarını otobüs boş olduğu için yanlarındaki koltuğa yerleştirdiler.
Çok geçmeden boş koltuk kalmadı. Yeni binenler arkaya doğru ilerliyor ama ayakta duruyorlardı. Benim önümde bir teyze biraz içerlemiş olacak ki;
"Alsanıza şu çocukları kucağınıza millet ayakta kalıyor" diye patlayıverdi. İki anne de "arkada boş yer var sanıyorduk görmedik" diyerek çocukları kucaklarına aldılar.
Normalde konunun burada kapanması gerekiyordu. Ancak gelin görün ki bizim fazla içli teyzemiz bunun bir "saygısızlık", görmedim demenin bir "terbiyesizlik" olduğunu dillendirmeye başladı. Teyzem hassas bir gününde olsa gerek diye bir süre kimsenin sesi soluğu çıkmadı. Ama bu ses çıkarmayış bir hak savunduğunu düşünen ve tebrik almak isteyen teyzeyi daha da sinirlendirdi.
O kadar ki boş koltuklara çocuklarını oturtanlara şoförün ve hatta yolcu olarak binen resmi kıyafetli polisin müdahale etmesi gerektiğini dili döndüğünce anlatmaya çalıştı.
Yolcuların onunla aynı fikirde olduğunu ifade etmemesi ise yol boyunca teyzemi çileden çıkardı.
O çileden çıkıp söylendikçe ben anlayışların zaman içerisinde ne kadar değiştiğini görüyordum satır aralarında. Haklıydı teyzem... Bir zamanlar küçüklerin oturması hele hele çocukların oturması büyüklerin ayakta gitmesi saygısızlık olarak değerlendirilirdi.
Ancak zaman o kadar değişti ki... Şimdi çocukların oturması saygısızlık değil "can güvenliği" olarak değerlendiriliyor. Çünkü onları, trafiğin keşmekeşinde ani duruş kalkış yapan bir araçta ayakta tutmak, savunmasız bırakıyor. Fiziksel dengeyi sağlamakta yaşları gereği yetersiz kalabiliyorlar ve boş koltuk kırk yaşındaki bir amcadan çok yedi yaşındaki bir çocuğun hakkı oluyor. Saygısızlığı değil!..
Hele bir de kucağa alma durumunda, ani bir frende, ön demire ağzını ve burnunu çarpma tehlikesini hesaba katarsak...
Tabii burada fiziksel durumu bakımından dengesini sağlama noktasında yeterli olamayan yaşlılarımızı da çocuklarımız kategorisine alıyorum. Lafım "çocuklar oturuyor büyükler ayakta" diye bozulan orta yaşlılara...
Kaldı ki bizler okul servislerinde her koltukta emniyet kemeri var mı diye inceleyen ebeveynleriz, saygı adına küçüklere yapılacak haksızlığadır lafımız.
O biraz içli teyzeme bunları anlatasım vardı da bir de hedefine ben girmeyeyim diye ses etmedim. İşte de buradan yazıyorum (okumayacağını bilsem bile) :
"Çocuklarımıza saygıyı onların sağlık, yaşam ve mutluluk hakkına saygı duyarak öğretebiliriz. Kimse kimseyi sevmek zorunda değil ama saygı duymak zorundadır. Ve toplumu ayakta tutacak değerlerin başında temel hak ve hürriyetlere saygı gelir... Sevgi saygının olduğu toprakta filizlenir..."