Yerel gazeteciler olarak ağırlıklı olarak yerel konuları yazmaktayız. Ancak konu vatanın bölünmez bütünlüğü olunca konunun yereli mereli kalmıyor. Zira bu ülkeyi bizlere emanet eden atalarımızın, dedelerimizin canlarını, mallarını feda ettiklerini unutmayalım. Toplum olarak en büyük eksikliğimiz kitap okumaktır. Yapılan istatistiklere göre Türkiye’de kitap okuma oranı yüzde iki gibi komik bir rakam. Oysa Avrupa’da bu oran çok yüksek, kitap okumayan toplumlar cahil toplumlardır. Üniversite okusanız dahi kitap okuma alışkanlığınız yoksa cahilsiniz, zira bilinçli toplumlar kitap okuyarak bilinçli olmuşlardır. En azından günde bir saat kitap okumalıyız ki biraz olsun kültürlü olabiliriz. Hele hele gazetecilik yapan ve toplumu aydınlatma görevi olan bizler için durum çok daha farklıdır. Günde en az üç saat kitap okumayan bir gazetecinin toplumu aydınlatma imkânı olmadığı gibi, kendisinin aydınlanmaya ihtiyacı olduğu bir gerçektir.
Eskiden benim de kitap okuma alışkanlığım yoktu, sadece İslami temel eserleri okurdum ama 2007 yılında Medrese-i Yusufiye’ye girdik. Orada kitap okuma alışkanlığım başladı, o günden sonra da hamdolsun hiç bırakmadım. Haftanın belli günlerinde Lâdik’e giderim, orada farklı kitap okurum. Kışlıkta farklı kitap okurum, yazlıkta farklı kitap okurum. Sizin anlayacağınız uzun yolculuk hariç kitap taşımam. Lâdik’te Türk tarih kurumunun yayınladığı Dr. Cemil Öztürk’ün yazdığı Atatürk dönemi eğitim politikaları kitabını okuyorum. Bitince özetini sizinle paylaşacağım. Osmanlı döneminden başlamak suretiyle eğitim politikaları, Dârülmuallimîn okulları ve Cumhuriyet dönemindeki öğretmen yetiştiren okullar ve okutulan derslerle bina sayıları ve öğretmen sayıları verilmiş. Dikkatimi çeken ve en çok üzüldüğüm konu 1932 yılından itibaren bu eğitim kurumlarından Din derslerinin kaldırılması olmuştur. 1931’den 1960 yılına dek yetişen öğretmenlerin en ufak bir Dini eğitimleri olmamış, dinden uzak bir eğitim camiası yetiştirilmiş. Bununla ilgili detaylı bilgi vereceğim, bu konuyu şimdilik geçip asıl konumuza geçmek istiyorum.
Yazlıkta okumakta olduğum bir kitapta çok enteresan bilgiler edindim. Büyük kulüp olarak bilinen Anadolu kulüpte yaşanan perde arkası olaylarından tutun da Encümen-i Daniş olarak bilinen toplantılarda yaşanan ilginç olayları çok ilginç buldum. Bunlardan birkaçı: merhum Özal’a suikast düzenleyen Kartal Demirağ’ın neden suikastı planladığı, MOSSAD’ın Abdullah Öcalan Projesi, Alaattin Çakıcı’yla yapılan röportaj, Yıldırım Aktuna’nın 28 Şubat süreciyle ilgili anlattığı olaylar, meşhur Mason Doktor Seyfi Basan’ın anlattıkları, Erol Aksoy’un Hürriyet’i alamaması hikayesi, 28 şubat darbesinin yapılmamasına neden olan Atilla Ateş ve Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun tavırları, Yener Kaya olayı, Muhsin Yazıcıoğlu’nun Abdullah Çatlı’yı anlatması, Kemal Horzum olayı, Özal ile Karamehmet’in Libya’daki buluşması, Abdullah Çatlı’nın kayıp çantası ve Veli Küçük’ün verdiği konferanslarda anlattığı enteresan konuların şimdi gerçekleşmesi gibi çok önemli konular var.
İmkânı olsa da Veli Küçük’ün 7 Şubat 2006 tarihinde İstanbul’da Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı’nın düzenlediği konferansta yaptığı konuşmanın metnini burada yayınlayabilseydim. Adam o kadar enteresan şeyler anlatmış ki aklınız durur. Sanki bu günleri o günden okumuş bir kâhin gibi tek tek anlatmış. Irak, Suriye bölgesinde Kürt devleti kurulma planlarından, Büyük İsrail yani arz-ı mevud planlarına, Kürt diye bir kavmin olmadığı, Kürtlerin Türklerin bir boyu olduğuna varıncaya dek o kadar enteresan ve doğru şeyler anlatmış ki aklınız durur. Ben şahsen Veli Küçük ismini yaklaşık olarak otuz yıldan beri bilirim. Devletçi, Türkçü ve Derin yapıyla ilgisi olan bir asker olduğunu bilirdim ama bu anlattıklarını okuyunca adama içim ısındı. ASALA diye bir terör örgütü olmadığını, bu örgütün 1925 tehcirine tabi tutulan Ermenilerin kurduğu bir örgüt olduğunu, bu örgütün bir gecede PKK’ya nasıl dönüştüğünü, olayın arka planında İsrail’in ve ABD’nin olduğunu anlatmakta ki bana göre yüzde yüz doğru.
Sadece Veli Küçük’le ilgili kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum. Zira adam ta 15 yıl önce bir kâhin gibi bugün yaşanacak olayları teker teker saymış. Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri o gün öyle güzel anlatmış ki aklınız durur. Bu tür insanları Devlet çetelerle ilişkileri olduğu yönünde bir kanaat oluşturup emekliye sevk ediyor. Veli Küçük Tuğgeneral iken Abdullah Çatlı ile ilişkisi var diye emekliye sevk edildi. Devletin bu tür insanları belli bir yere kadar kullanıp sokağa koyması yanlış bir şey ve insanların Devlete olan inancını zedelemekte. Bu tür insanlar görev yaparken Devletin bekası ve güvenliği için her türde insanla ilişki kurmak zorundalar. Onları kullanıp deşifre olduktan sonra sokağa koymak çok yanlış. Bu minvalde pek çok insanın sahip çıkılmadığı için terör örgütleri tarafından öldürüldüğünü de unutmamak lazım. Devlette devamlılık esası vardır, hangi parti iktidar okursa olsun bu tür insanları korumak zorunda olduğunu hatırlatarak sözlerime son veriyorum, Kalın sağlıcakla.OK k makta ki bana göre yüzde yüz doğru.n olduğunukurduğu bir örgüt olduğunu,nu bilşrsim ama an beri bilirimi, Devletçi, TğrkçüÇOK k makta ki bana göre yüzde yüz doğru.n olduğunukurduğu bir örgüt olduğunu,nu bilşrsim ama an beri bilirimi, Devletçi, Tğrkçü