Merhum Adnan Menderes'in söylediği bir sözünü ben bilmiyordum, bir arkadaşım söyleyince çok hoşuma gitti, CHP- Demokrat Parti çekişmelerinde Merhum Menderes, 'başkalarının idbarından ikbal beklemeyiz' demiş. Yani başkalarının makam ve mevkilerini kaybetmesinden, o makamlar üzerinde ikbal beklemeyiz demiş. Ne güzel bir söz değil mi? Allah rahmet eylesin, yeri mekanı Cennet olsun. Adamcağız ne kadar onurlu bir insanmış görüyor musunuz? Siyasi çekişmelerin dorukta olduğu dönemde dahi başkalarının makam ve mevkilerine göz dikmemiş, onuruyla, şerefiyle bileğinin hakkı olan makamlara talip olmuş, Millet de vermiş. Bu duruş; insan olan, azıcık onuru, haysiyeti, şerefi olan herkes için geçerlidir. Başkalarının altını oyarak onların sahip oldukları makamlara talip olan insanlar, onursuz ve haysiyetsiz insanlardır. Zira başkalarının malına, makamına, ailesine, geçimine göz koymak ne inancımıza, ne insanlığa, ne de haysiyetimize yaraşmaz.
Biz geçmişte bunu bizatihi yaşadık, boşalttığımız makamlara talip olan bazı zavallı insanların kimlere elli takla atarak oralara oturmaya kalktıklarını, daha önceleri sürekli muhalefet ettikleri insanlara nasıl yalakalık yaptıklarını görünce inanın onlar adına üzüldüm. Zira insan üç günlük dünya makamı için bu kadar nasıl küçülür anlamış değilim. İnsan oturduğu koltuktan kişilik alıyorsa, kişiliksiz bir insan olduğu açık ve net ortadadır. Kişiliksiz insanların da makam ve mevkilere gelmesi ise kıyamet alameti değil de nedir? Bugün makam ve mevki sahibi olan insanları azıcık değerlendirmeye tabi tutacak olursak, bu insanların kaç tanesi oturduğu makamdan kalktıktan sonra itibar edilir pozisyonda olacak. İnsan kendi ismi ile, kişiliği, onuru ve duruşu ile ayakta duramıyor ise oturduğu koltuktan aldığı şahsiyet koltukta oturma süresi ie sınırlıdır.
Bu ayrıntıya neden girdin derseniz; son zamanlarda bazı Belediye Başkanları'nın ellerinde bulundurdukları basın gücünü kullanarak birilerinin üzerine gittiklerini görünce bu yazıyı yazma gereği duydum. Belediye Başkanları'nın üzerine gittikleri isimleri günahım kadar sevmem, onlar benim için ciğeri beş para etmeyen, dün söylediklerini bugün inkâr eden, ekip dedikleri en yakın insanları dahi üç kuruşluk menfaatleri için rahatlıkla satabilen riyakâr, onursuz ve haysiyetsiz insanlardır. Ama bu böyle diye şimdi onların ayaklarını kaydırıp onların makamlarına talip olmak ne kadar etiktir söyler misiniz? Adamları; partileri aday olarak göstermiş, toplum da oy vermiş ve Halkın oyu ile seçilmişler, dönemleri bitinceye kadar da makamlarında oturmaları gereken insanlar oldukları açık ve net olmasına rağmen bazı ayak oyunları ile ellerinde bulundurdukları basın gücünü de kullanarak bu insanların makamlarına göz dikmeleri asla ve kat'a ahlaki bir davranış değildir.
İşin daha da garip tarafı nedir bilir misiniz? Bu arkadaşların para verip kullandıkları kalemşörlerin nasıl insanlar oldukları açıkça ortada. AK Parti ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bu insanlar, çocukları yaştaki kız çocukları ile düşüp kalkacak kadar ırz düşmanları olduklarını toplumda bilmeyen yoktur. Bu insanları kullanan arkadaşlar önce kendi yaptıklarına bakmaları gerekmez mi? Vekilin kardeşine Kamu'nun malı ile yazlık yaptıranlar acaba kimler? Yoksa ben mi yaptırdım o yazlıkları da haberim yok! Peki, başında tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan sekiz yüz bin lira (eski para ile sekiz yüz milyar lira) masraf edip insanları Çanakkale gezisine getirenler bu paraları nasıl ve ne şekilde harcadıklarını da bir açıklasalar olmaz mı?
Hepsi bir yana şimdilerde sürekli iktidara mensup konuşmacıları getirip konferanslar verdirenler, bu insanları Allah Rızası için mi konuşturuyorlar yoksa her gelen, konuşan kişinin yemesi, içmesi, yatması kalkması, gelmesi, gitmesi ve diş kirası gibi yüklü masraflar yaparak milletin parasını harcadıklarını bu toplumun bilmediğini mi sanıyorlar? Bir gün bu yapılanların tamamının hesabının sorulmayacağını mı zannediyorlar? Diş kirası deyince, ne demek istediğimi anlayamayacak olan bazı okurlarıma izahatta bulunma gereği duyuyorum. Osmanlı döneminde Dini merasimlere katılıp Kur'an okuyan Hoca'lara yemek, içmek ve izzeti ikramdan sonra 'Diş kirası' adı altında, okuduğu Kur'an'ın parası değil de, yediği yemekte eskittiği dişlerinin kirasını ödemek gibi bir fıkhi çıkış yolu bulunup para ödenirmiş. Zira mütekaddimin uleması olarak adlandırılan ilk alimler Kur'an okuyup para alınmasını caiz görmemiş, daha sonra müteahhirin uleması olarak adlandırılan sonraki Ulemadan İmam Birgivi Hazretleri Kur'an okunup para alınabilir yönünde bir fetva vermiş. Ancak bunun doğru olmadığının açıkça ortada olduğunu bilen ulemanın büyük bir kısmı Kur'an okuyup para almamıştır. Bu ve başka türlü fetva arayanlar da yukarıda belirttiğim Diş kirası işini ortaya çıkarmışlar, şimdiki yazarlar, çizerler de konuşmalarının karşılığında para değil de dil kirası aldıkları kanaatindeyim.
Sözlerime son vermeden şunu da belirtmekte yarar görüyorum. Ortada hata yok demiyorum, ciddi anlamda yanlışlar var ve üzerlerine de gideceğim ama bugün bu işlerin üzerine gidenler şayet samimi olsaydılar geçmişte İl Özel İdaresi ile ilgili yaptığımız haberlerin de üzerine giderlerdi. Onların derdi üzüm yemek değil bağcıyı dövüp, bağa oturmak ama unuttukları nedir bilir misiniz? AK Parti Tüzüğünde aynen şunu yazar. Üç dönem üst üste seçilen Belediye Başkanları tekrar Belediye Başkanı seçilemezler. Yani farklı belediyede seçilebilirler demiyor, haberiniz ola. Kalın sağlıcakla.