Devleti ve işleyişini tanımak gerekir. Kadim devlet geleneğine sahip olan toplumlar her şeye rağmen ayakta durmasını becermektedir. Bunların başında, bin yıllık devlet geleneğine sahip milletimiz gelmektedir. Dini ve milli değerlere sahip milletimiz, ayrıca devlet tecrübesiyle de dünyanın gözde ülkelerinden birisidir. En zayıf zannedildiği zamanda bile, kendisini yenileyip ortaya güçlü bir devlet çıkaran belki de tek milletiz.
Bu kadim devlet geleneğine rağmen, siyasilerin gözden kaçırdığı başı başlıklar da vardır. Örneğin; siyasi akılla, bürokratik akıl aynı düşünmemektedir. Bu nedenle de; zaman zaman hatta çoğu kere bürokrasiyle siyasiler arasında çekişme yaşanmaktadır. Siyasiler kendilerini milletin yerine koyarken, bürokratlar da kendilerini devlet yerine koymaktadır. Demokrasinin oturmadığı toplumlarda bu farklılık çok net görülmektedir. Ülkemizde de bu ayrılığa şahit olmaktayız. Öyleyse; atanan bürokratların, milleti tanıyan ve devlet işleyişini bilenlerden tercih edilmesi gerekir. Başarı ve uyum için bu bir zorunluluktur.
Bir başka bilinmesi gereken de, bürokrat tercihinde camaat gücü dikkate alınmamalı, referans olarak görülmemelidir. Bu tercihle atanan bürokrat, koltuğa ısınmaya başladığı andan itibaren güç zehirlenmesi yaşamakta, kendini atayan devleti değil, atanmasına katkı sağlayan ve aidiyet duyduğu kendi grubunun temsilini yapmaya çalışmaktadır.
Hülâsa ! Kurumların başına, belerleyici ve takdir yetkisine sahip kadrolara atama yaparken; devlet işleyişini bilen, milleti tanıyan, tecrübe ve donanımı olan, temsil yeteneğine sahip, ehliyet ve liyâkat sahibi kimseleri tercih etmek kural hâline gelmelidir. Devlet aidiyeti, vatan sevgisi, vicdani sorumluğu, dini ve milli duyarlılığı olan memurlar tercih edilmelidir. Elbette bu atamaları yaparken referansa ihtiyaç vardır. Ancak, referanslarda ahbab-çavuş ilişkileri değil, ehliyet ve liyakat kriter olarak benimsenmelidir.
Kontrolü elde tutmak ve sahaya hâkim olmak için atamalarda yapılacak yanlış tercihler, sonuçların da yanlış şekillenmesine neden olacaktır. Ehliyet ve liyakatı olmayan bürokrat, oturduğu koltuğun gücüyle yaşamak ve çalışmak isteyecek, koltuğa ve kuruma hiçbir katkı sağlayamayacaktır. Halbuki, esas olan; bürokratın kuruma ve kurum üzerinden develete ve millete katma değer sağlamasıdır. Ehliyetsiz ve liyakatsiz kişide ne topluma ne de devlete hiçbir fayda gelmeyecektir.
"Her dönemin adamı" olan bazı memurlar vardır, bunlar konjoktürel haraket ederler. Takdir makamında olanlara nasıl yaklaşılacağını bilirler. Onların amacı kurumu idare etmek değil, üstün önünde takla atarak pozisyonu muhafaza etmektir. Ya egolarını tatmin ederler, ya kurum pozisyonundan beslenirler ya da kendilerini kullandırtarak başkalarının kurum üzerinden devleti sömürmesine fırsat oluştururlar.
Bürokrat atanırken mutlaka mevzuat çerçevesinde bir ilke oluşturulmalıdır. İhtiyaçlar tespit edilmeli, bu ihtiyaçlara cevap verecek ve çözüm bulacak vasıflı bürokratlar bulunup, atanmalıdır. Neyi, nasıl yapacağını memurdan öğrenen bürokratın başarılı olma şansı yoktur. Hizmetin muhatabı olan vatandaş kadar bile işinin sonuçlarını bilmeyen bir bürokrat hizmet yapamaz.
Devlet terbiyesine sahip, milletin ihtiyacını bilen, dini ve milli duyarlılığı olan, mütevazi ve aklını kullanan bürokratlar kurumlarına katkı sağlayarak, milletin ihtiyacına da cevap verirler. Astını ezen, üstüne takla atan, yalama ve yağcı bürokratlar idari mekanizmadan ayıklanmalıdır. Bunu tespit edip, bu konuda başarılı olmak; sonuçların topluma hayırlı ve faydalı yansımasını sağlayacaktır.