Konumuza girmeden dikkatimi çeken bir detayı paylaşmak istiyorum; dün bir gazatacı arkadaşın Mecidiyede açılan Evkur’la ilgili yazdığı yazıyı görünce beni bir gülme tuttu anlatamam. Neden tuttu demeyin, adamın yazdıkları doğru. Evkur inşaat ruhsatı aldığı bina bitmeden ve iskân raporu almadan mağaza açmış, bunun savunulacak tarafı yok. Ancak aynı arkadaşın Vahap Çelik’in Atakum’da yaptırdığı City Mall ile ilgili en ufak bir haber yapmamasına ne demek lazım anlamış değilim. Kaldı ki bildiğim kadarıyla Evkur Mobilya aldığı inşaat ruhsatına uygun bina yapıyor, kaçak kısmı da yok, sadece dükkanın üzerine yaptığı çıkma projesinde yok diye biliyorum ki şayet o kısım kaçaksa yıkılması çok kolay. Atakum’daki City Mall’da durum öyle mi? Adam aldığı inşaat ruhsatına aykırı olarak 4300 metrekare kaçak inşaat yaptı ve iskân raporunu almadan açılışı gerçekleştirdi. Ona en ufak haber yapmayan, köşe yazmayan bu arkadaşımız neden şimdi Evkur’a takmış sanırım anlayan anlamıştır. Bu arkadaşlarımızın adetidir, dün yaptıklarıyla bugün yaptıklarını çok kolay unutuyorlar. Bir yandan biyokütle santrali Çarşamba Ovasını etileyecek, ormanlara ve doğaya zarar verecek diye haber yaparlar diğer yandan da Çarşamba Ovası ormanlaşıyor diye haber yaparlar, buna ne denir siz takdir edin.
Gelelim asıl konumuza. İki türlü idareci vardır. Birinci türü yetki verir, sorumluluk verir, sonuç ister ve hatalar varsa bedel ödetir. İkincisi ise yetki vermez, sorumluluk vermez ve bedeli de kendi öder. Bunun üçüncü çeşidini görünce şaşırdım kaldım. Mustafa Demir bu iki çeşit yöneticinin aksine bir iş yapıyor, yetki veriyor, sorumluluk da veriyor ama bedeli de kendisi ödüyor. Vezir Hazretleri kendi yaptığı hataları dahi başkalarına yükleyip işin içinden çıkardı. Mustafa Başkan tam aksine başkalarının yapmış olduğu hataları da üstlenip bedel ödüyor. Diyeceksiniz ki hata bunun neresinde? İzin verin izah edeyim, son günlerde sırf Mustafa Demir’i yıpratmak için SASKİ logosu üzerinden yaygara çıkaranların amaçları belli. Bu tezviratı görünce iki gün önce SASKİ Genel Müdürü olacak arkadaşı aradım, ona dedim ki, ‘Bana diğer Büyükşehir Belediyelerine bağlı Su ve Kanalizasyon İdarelerinin amblemlerini bul gönder de ona göre bir haber yapayım.’ Tamam dedi, aradan üç gün geçti beyefendi hala daha bana dönecek. Zaten içme suyundaki problemle ilgili saçma sapan bir açıklama yapmış, yaptığı açıklamaya değil ben kendisinin bile inandığını sanmıyorum ama adam o kadar rahat ki sormayın gitsin. Neymiş efendim toplantıdaymış da mış mış mış… Bu arkadaşlar kendilerini bulunmaz Hint kumaşı zannediyorlar. Kamuoyu algısı nedir, başkanın halka karşı sorumluluğu nedir, böyle bir dertleri yok.
Mustafa Demir’in en büyük sıkıntısı atadığı üst düzey bürokratlardır. Genel Sekreter olan arkadaş kimilerine göre Samsun’a üç gömlek büyük ama bana göre tam aksine beş gömlek küçük. Adam bu şehre geleli bir seneye yaklaştı hala daha Kocaeli’deki dostlarıyla meşgul. Başkanın yükünü azaltacak bir icraatına rast gelmiş değilim şayet varsa söylesin de bilelim. Biz Mustafa Başkan’a destek olurken kimseden bir beklentimiz yok, kamusal alanda yapılması gereken bir iş istersek isteriz onun dışında bir talebimiz olmaz ama bu arkadaşın o konuda dahi muhataplarına verdiği cevaplar o kadar enteresan ki anlatamam. Ben o belediyede dört yıl görev yaptım. Genel Sekreter nasıl olmalı, Genel Müdür nasıl olmalı, kime nasıl davranmalı benden iyi kimse bilemez. Toplum size bir kredi verir ama nereye kadar. Sizin işiniz Başkana yük vermek değil, Başkanın yükünü azaltmak. Başkan sizin arkanızda durabilir ama onun da bir sınırı olduğunu unutmayın. Vezir Hazretlerinin Merhum Kayıkçıbaşı’nın arkasında durduğundan fazla kimse kimsenin arkasında duramaz ama bakın sonunda ne oldu. Bu makamlar siyasi makamlardır ve bağlı bulunduğunuz Başkanın da sorumlu olduğu bir partisi ve Genel Başkanı vardır. Halktan gidecek şikayetlere bir yere kadar tahammül edilir, ondan sonra bir Allah kulu arkanızda duramaz haberiniz olsun.
Ben kimsenin arkasında, önünde veya kenarında durmam, doğruyu kim yaparsa yanında olurum, yanlışı kim yaparsa da karşısında olurum. İçme suyundaki kokuyla ilgili SASKİ Genel Müdürünün yaptığı açıklamayı asla kabul etmiyorum, öyle saçma sapan açıklama olmaz. Ben onun yerinde olsaydım öyle edebi cümlelerle toplumu ikna etmek yerine gerçek neyse çıkar açıklardım. Aldığım duyumlar gibi depoları temizledikten sonra altta kalan tortuların şebekeye gitmesi sonucunda oluşan koku ve renk ise onu kamuoyu ile paylaşmalıydı, yok başka bir şeyse de onu paylaşmalıydı. Ben kendi dünya görüşümü inkâr etmeden muhatabım ister CHP’li olsun ister İYİ Parti’li olsun, ister MHP veya AK Parti’li olsun doğrusu neyse onu yazarım, hesabını da Allah’a veririm. Bugünlük de bu kadar, kalın sağlıcakla.