BÜYÜKŞEHİR'İN NİYETİ BAŞKA

OMÜ Genel Sekreteri Özyurt tüm gerçekleri Denge Gazetesine açıkladı;

Bilim Merkezi tartışmasında gündem yaratacak açıklama Özyurt'tan geldi. Büyükşehir Belediyesinin araç parkı diyerek aldığı araziyi simit fırını yaptığını belirten Özyurt,  esas amacın Bilim'in adını kullanarak Omü'nün arazisini almak olduğunu söyledi. 

BAHADIR'IN KONUĞU OLDU

Pazar sohbetimizin bu haftaki konuğu Büyükşehir Belediyesi ile arazi anlaşmazlığı yaşayan Omü Genel Sekreteri Yar. Doç. Dr. Selahattin Özyurt oldu.
 Denge Gazetesi İmtiyaz sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Adnan Bahadır'ın konuğu olan Özyurt Samsun Büyükşehir Belediyesi ile yaşadıkları anlaşmazlıktan, üniversite ile ilgili merak edilen bir çok soruya tüm içtenliğiyle yanıt verdi. İşte o ropörtaj;

 

Adnan BAHADIR:
 Sayın Genel Sekreter öncelikle Selahattin ÖZYURT kimdir tanımak istiyoruz.

Selahattin ÖZYURT:
 Sayın Bahadır, ben de öncelikle pazar sohbeti gibi gazetenizin önemli bir etkinliğine davetiniz için teşekkürlerimi sunuyorum.

 Selahattin ÖZYURT, Ordu Aybastı/Kabataş İlkokulu, Samsun Ladik/Akpınar Öğretmen Lisesi, Ankara Üniversitesi (lisans), İstanbul Üniversitesi (Yüksek Lisans, Doktora) mezunudur. İçişleri Bakanlığı'nda memur ve müdür, Sakarya Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak çalışmıştır. Halen Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğretim üyesi ve 5 yıldır Genel Sekreter olarak görev yapmaktadır.
 
İdari görev olarak Anabilim Dalı Başkanlığı, Bölüm Başkanlığı, Meslek Yüksekokulu Müdürlüğü görevlerinde bulunmuştur.
 
Akademik olarak eğitim, sosyoloji, sosyal antropoloji alanlarında çeşitli kitapları (10'un üzerinde) ve makaleleri yayımlanmıştır. Aynı alanlarda lisans, yüksek lisans ve doktora düzeylerinde dersler okutmaktadır.

Adnan BAHADIR:
 Son günlerde basının gündeminde olan Üniversiteye ait arsa ile ilgili kamuoyunu bilgilendirmenizi istiyoruz.

Selahattin ÖZYURT:
 Sayın Bahadır, biliyorsunuz 2-3 gün önce Üniversitemizle ilgili yanıltıcı bir haber ve uygunsuz bir üsluba aynı kanalla yani basınla bir cevap göndermiştim; bu kadardı. Yani bir şey bazen sadece o şeydir; başka yerlere çekilmemesi gerekirdi.
Olan biteni kısaca hatırlatarak devam edelim isterseniz. Bir gazetede üniversitemiz ile ilgili haber ve ona bağlı olarak başyazarın itidale çağrı niteliğinde yazıları vardı.
Özetle, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın Büyükşehir Belediyelerine “Bilim Merkezi” yapılması için büyük miktarlarda paralar gönderdiği ve Samsun Büyükşehir Belediyesinin arsa bulamadığı için bu “Bilim Merkezi”ni yapamadığı, uygun arsanın “Ondokuz Mayıs Üniversitesi”nde olduğu, ancak Üniversitenin bu arsayı vermek yerine arsayı satıp ticaret yapacağına dair ortalama bir okurda algı bırakan bir haber ve yorum vardı. Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Sayın Kenan ŞARA da bu anlamda “oynarım ama yerim dar”a nazire yaparcasına “Üniversite arsayı verseydi şu an Bilim Merkezi tamamlanacaktı; Rektör arsayı satıp ticaret yapacakmış” gibi gerçeklikle ve kamu hizmetiyle örtüşmeyen bir üslupla habere katkı sağladığı için hem haberi hem de üslubu düzeltmek gereği duyuldu.
Düzeltmemizde, Büyükşehir Belediyesi'nin 13.04.2012 tarihinde “Bilim Merkezi” yapımı için 25-30 dönümlük arsa talep ettiğini, tarafımızdan da kendilerine 300 dönüme kadar müştemilatıyla genişleyebilecek bir arsanın tahsis edileceğinin 03.05.2012 tarihli yazıyla bildirildiğini ancak bu yazımıza şu ana kadar olumlu - olumsuz herhangi bir cevap alınamadığını, bunun da Belediye'nin "Bilim Merkezi" yapımı işini ne kadar ciddi takip ettiklerinin somut göstergesi olduğuna dikkat çekmiştik. Yani kendi beceriksizlerinin faturasını başkalarına kesme gayretlerine; tabiri caizse kendi içtikleri zehirle başkalarının ölmesini beklediklerine...
Ben açıkçası Büyükşehir Belediyesi'nden cevap olarak sadece bir özür bekliyordum.
Ancak yavuz hırsız misali öyle bir cevap yolladılar ki (yine basın aracılığıyla), adeta bizde daha nice yanlış bilgiler ve nice kötü üsluplar var dercesine...
Hani meşhur mesel vardır: Hz. Meryem kızını kesecekmiş, Allah ona bir buzağı yollamış, Hz. İdris bindiğin dalı neden kesiyorsun demiş diye devam eden…
Sayın Şara'nın savunmasının neresini düzeltelim. Anladığım kadarıyla kendilerinin layüsel olduğuna ilişkin bilinçaltıları üsluplarına şantaj ve yalan ağırlıklı çelişkiler yumağı olarak yansımaktadır.
Kamuoyunda konuyla ilgili bir merak oluştuğu ve sizin de sorunuzun kışkırtıcılığı ile sayın Şara'nın mantığının sağlamasını yapmaya çalışacağım. Umarım bir daha bu konuyu konuşmak zorunda kalmayız. Bizim feryadımız yanlış bilgi ve üslubaydı ve maalesef dert değişmeyince feryat da değişmiyor.
Belge buldum dediği şartnameyi, benim başında bulunduğum bir uzman grubu hazırladı.
Hazırlamak ne kelime, bu şartnameye ilişkin ihale ilanı resmi gazete ve ulusal gazetelerde yayınlandı…
Bizim somut olayımızla alakası yok; Nasrettin Hoca'nın evde kaybettiği iğneyi daha aydınlık diye sokakta araması gibi, komedi…
Biz o arsayı değil bunu istiyoruz gibi üniversitenin mülkiyet hakkını hiçe sayan bir mantık olabilir mi? Diyelim ki olabilir; yazarsın yazını tekrar değerlendirilir…
Bu arkadaşlarımızın genlerine üsttencilik öyle sirayet etmiş ki, her şeyi ben bilirim egosunun şişkinliği davranışlarının yanlışlığını görmelerini engellemektedir.
Cevaplarının satır aralarında, “Bilim ve Kültür Vadisi Projesi”ni Samsun'un kaldıramayacağına ilişkin akla ziyan aba altından sopa göstermeleri var ki, galiba bunun anlamını en iyi belediyenin iş yapma şeklini bilenler anlıyordur.
Tabii ki biz Samsun'un çocuğuyuz gibi klişelerin hangi düzeyde kullanıldığını arif olan herkes anlayabilir. Burada anlaşılamayan husus ise bu günkü konjonktürde bu mahalli efelenmenin Büyükşehir Belediyesinde nasıl payanda bulabildiğidir.
“Bürokratlar gidici” gibi bir klişenin ise, hiç gitmeyecekmiş gibi davranan birilerinin sözlerine yansıması maalesef çatal dillilik örneğidir.
Dikkat ederseniz bunları söylerken Büyükşehir Belediyesine ilişkin bagajıma müracaat etmiyorum, sadece ithamlarla ilgili konuşuyorum.
Yine sayın Şara'nın üniversite yönetim kademelerini şehrin akıllı adamlarına havale etmesi de oldukça manidardır. Açıkçası kendi yaptıkları işlerle ilgili akıllı adamların listesini merak etmiyor değilim.
Yine malum cevapta “Rektörü yanıltıyorlar” diye buyrulmuş. Bu mantığı nereye oturtacaksınız?
Karşınızdaki cahil deseniz; değil. Cahile cevap vermezsiniz; daha kötü laflarını duymayasınız diye…
Zırva tevil götürmez; deyip buradan sonrasını konuşmak istemiyorum. Ama umarım bundan sonra parmağımızın ucuna değil, gösterdiği yere bakarlar.
Şimdi gelelim olayın püf noktasına:
“Bilim Merkezi” denilen mekanlarla ilgili para neden Üniversiteye değil de Büyükşehir Belediyelerine veriliyor?
Çünkü, bu “Bilim Merkezi” aslında üniversite düzeyinde “bilim” merkezi değil, ilkokul, ortaokul seviyesinde bilime ilgi duyurucu bir nevi bilimin reklamını yapan merkezler. Bunlar da genelde ABD'den kopya edilen ve şehirlerin tam ortasında kurulan merkezler. ABD'de hiçbir Üniversite içinde kurulmadığını bu işle ilgili akademisyenlerimiz biliyor. Duyduğuma göre bu arkadaşlar Büyükşehir Belediyesi yetkililerine bu merkezin aslında tam yerinin anlamına uygun olarak Cumhuriyet Meydanı olduğunu bile söylemişler.
Arkadaşlarımız oranın mümkün olmadığını biliyorlar ama bu merkezlerin nevinin belediye yetkililerince anlaşılması için bu örneği vermişler. Ve kendilerine defaetle Doğu-Batı park veya meteorolojinin orası olabilir, diye söylemişler…
Burada köylü kurnazlığının başka bir yönü ortaya çıkıyor: “Bilim”in adını kullanarak OMÜ'nün arazisini almak.
Şu an hafif raylı yanında kurdukları simit dükkanını da bizden araç parkı diye istimlak etmişlerdi. Galiba kafalarında 30 dönümlük bir de lahmacun salonu olmalı...
Beni bu üsluba zorlayan husus ise aşağı yukarı ülkemizin ve şehrimizin tamamına yakın belediyeleri üniversitelere arsa kazandırmaya çalışırken Büyükşehir belediyesinin bu tavrının kendileri açısından da anlaşılabilmesine yardımcı olmaktır.
Özetle sayın belediye yetkililerinin bilmesi gereken husus şudur: Ondokuz Mayıs Üniversitesi Büyükşehir Belediyesi'nin “Kaynayan Kurbağa Sendromu” yönetim modeline kurban olabilecek bir kurum değildir.

Burada bir fıkra ile tatlıya bağlıyalım: Temel lokantanın camında "bulaşıkçı aranıyor" yazısını görünce içeriye girer ve patron olduğunu tahmin ettiği kişiye bulaşıkçı olarak çalışmak istediğini söyler. Adam Temel'e "kaç dil biliyorsun" diye sorduğunda, Temel "beş" diye cevap verir. Adam Temel'e "sen benimle dalga mı geçiyorsun" diye çıkışınca, Temel de "sen başlattın" der.

Belediye ile biz başlatmadık ama bu şekilde devam etmek istemiyoruz; göze göz dünyayı kör eder.

Adnan BAHADIR:
İki dönemdir Rektör Bey'le birlikte çalışıyorsunuz; Rektör Bey'in idareciliği konusunda düşünceleriniz nelerdir?

Selahattin ÖZYURT:
Adnan Bey sorularınızın tamamına açık yüreklikle net cevap vereceğimden şüpheniz olmasın. Ancak bazı şeylerin daha iyi anlaşılması açısında belirli bilgilere ihtiyaç vardır.
Bir kere şunu söylemek isterim. Özellikle son 10 yılda Türkiye'de bir rejim değişikliği olmuştur; bugünkü Türkiye'yi “Yeni Türkiye” olarak ifadelendirmek uygun olabilir; diye düşünüyorum.
Yeni Türkiye'de, eski Türkiye'ye özgü çoğu şeyin değişmesi gibi “Kamu Yönetimi” anlayışı da değişmiştir.
2003 tarih ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile kamu yönetiminde devrim olmuştur.
Bu anlayışın zorunlu kıldığı, kaynakların etkili, ekonomik ve verimli kullanımı, hesap verebilirlik, mali saydamlık, stratejik planlama, performans esaslı ve çok yıllı bütçeleme, tahakkuk esaslı muhasebe, mali istatistik ve faaliyet raporlarının yayınlanması, etkin bir iç kontrol ve denetim sistemi, etkin bir dış denetim öne çıkmaktadır.
Bu anlamda Üniversitemiz, Rektörümüzün liderliğinde çok ön plana çıkmaktadır; yani somut yöneticilik göstergelerinde…
Bir de iyi niyet ve çok çalışma ilkemiz, yol haritamızla (stratejik plan) örtüştüğünde, paydaşlarımızın da gayret ve katılımıyla 5 yıl içerisinde ulaştığımız somut veriler Rektörümüzün nasıl bir yönetici olduğunu objektif bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bunun için Rektörümüzün yönetiminde 5 yılda yapılan mucizevi işlerin bir nefeste sayabileceğim kısmı şöyledir:
Fakülte sayısı 9'dan 17'ye, Yüksekokul sayısı 2'den 3'e, Meslek Yüksekokulu sayısı 8'den 11'e, Araştırma ve Uygulama Merkezi sayısı 9'dan 21'e ve Enstitü sayısı 4'den 5'e çıkmıştır.
Üniversitenin altyapısı tamamına yakın yenilenmiştir. Çıkarılan yönetmelik, yönerge ve esas-usullerle kurumsallaşmada büyük mesafe alınmıştır.
Ön lisans ve lisansta program sayıları 125'den 177'ye çıkmış, yüksek lisans ve doktorada öğrenci sayılarımız ve profiliyle uluslararası marka haline geldik.
Öğrenci sayısı 22.000'den 45.000'e yükselmiştir.
Hocamız göreve başladığında 14 farklı ülkeden 51 olan uluslararası öğrenci sayımız 5 yılda 70 farklı ülkeden 1400 civarına ulaşmıştır.
Uzaktan Eğitim Merkezimiz hiç yokken, kurulmuş ve 5 yılda 9000 mezun vermiştir.
Bütün bu büyümelere koşut olarak 5 yılda aşağı yukarı 250 bin m2 kapalı inşaat alanı tamamlanmış, eğitim, kültür, bilim ve sağlık amaçlı kullanılmaya başlanmıştır.
Kampüs alanı olarak da aşağı yukarı 2000 dönümlük bir kazanım sağlanmıştır.
Uluslararası önemli işbirliklerine imza atmaktayız. Mevlana Programı kapsamında en fazla ikili anlaşma yapan ve değişim gerçekleştiren Üniversiteyiz.
Uzaktan eğitimle bir çok üniversitenin örgün eğitimine katkıda bulunmaktayız.
Yine son 5 yıla özgü olarak karaciğer naklini de gerçekleştiren, Diş Hekimliği Fakültesinde engelli birimi oluşturan Üniversite olduk…
Dolayısıyla Sayın Rektörümüzün yönetim anlayışı ve başarılarına ilişkin bir nefeste söylenebileceklerden genele, akıl yürütüldüğünde çok önemli bir meziyetin ortaya çıkacağı aşikardır.
Sayın Rektörümüzün dolayısıyla Üniversitemizin misyonu, araştıran, öğrenen, çözümleyen, öncü, girişimci, evrensel ve etik değerlere bağlı bireyler yetiştirmek; bilimsel araştırmaların niteliğini ve yenilikçi özelliğini artırmak; paydaşlara üst düzeyde hizmet sunmaktır.
Bu çerçevede vizyonumuz bilim ve teknolojide yeniliğin, eğitim ve öğretimde niteliğin, hizmette paydaş memnuniyetinin üst düzeyde olduğu, özenilen bir üniversite olarak belirlenmiştir.
İlke ve değerlerimiz ise bilimsellik, adalet, şeffaflık, hesap verebilirlik, paydaş odaklılık, katılımcılık, insan ve değerlere saygı olarak şekillenmiş ve temel kriterlerimiz halini almıştır.

Adnan BAHADIR:
Üniversite genel sekreterinin görevleri nelerdir, anlatır mısınız?

Selahattin ÖZYURT:
Üniversite genel sekreterinin görevleri deyince özetle şunları söyleyeyim:
Genel Sekreter Üniversitenin idari teşkilatının başıdır ve bu teşkilatın çalışmalarından Rektöre karşı sorumludur. Üniversitedeki daire başkanlarının disiplin amiridir; koordineli biçimde çalışmalarından sorumludur. Üniversite Senatosu ve Yönetim Kurulunun raportörüdür. Basın yayın ve protokol işleri gibi görevlerin yürütülmesi vs. yoğun yetki ve sorumlulukları olan bir görevdir.

Adnan BAHADIR:
Görev alanınızda olmasa da özellikle Üniversite Hastanesinden ciddi şikayetler gelmekte, bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyim?

Selahattin ÖZYURT:
Şikayetlere gelmeden önce bir düzeltme ve belirlemede bulunayım.
Üniversite Hastanesi de benim görevim alanındadır. Oradaki idari personelle birlikte sağlık memurları ve hemşirelerin de disiplin amiri genel sekreterdir. Ayrıca Hastanenin altyapısı, üstyapısı, teknolojik donanımı, hukuk işleri gibi konular bana direkt bağlı daire başkanlıkları veya Hukuk Müşavirliğince yürütülmektedir.

Şimdi de 2-3 cümleyle hastanede 5 yılda yaptıklarımızı söyleyip şikayetlere geçeyim.
Sayın Rektörümüzün Yönetiminde Üniversite Hastanesinde 5 yılda 15 servis, 25 poliklinik, 21 ameliyathane odası, 10 ünite ve hastanedeki bütün idari birimler yenilenmiştir. Yoğun bakım ünitelerinde yenilenme çalışmaları devam etmektedir. 2014 yılında 3 servis daha yenilenecektir.
1022 yatak kapasitesine sahip Hastanemizde 119 profesör, 59 doçent, 102 yardımcı doçent, 6 uzman, 23 yan dal, 380 asistan, 960 kadrolu personel (hemşire, idari ve yardımcı), 1245sözleşmeli toplam 2894 personel hizmet vermektedir.
Yılda 700.000 hastaya hizmet sunan, 65.000 hastanın tedavisini yatarak yapan Hastanemizde yıllık ortalama 22.000 ameliyat gerçekleştirilmektedir. Hastanemiz bölge hastanesi olduğundan çevre illerden yılda 126.000 hasta gelmektedir. Valiliğimizin katkılarıyla 40 yataklı Hasta Yakını Evi de Sayın Rektörümüzün projesi ve eseridir.
Şimdi gelelim hastaneyle ilgili şikayetlerinize: Bu şikayetler sizden fazla Cumhurbaşkanlığına, Başbakanlığa, yargı organlarına ve bize yapılmaktadır.
Hastanemizde 1500 kişiyi hastanenin gelirleriyle istihdam ediyoruz. Bu anlamda bir iş bulma kurumuymuş gibi algılanıyor. Kendini, yakınını, akrabasını işe aldıramayanların bir şikayeti olmaktadır.
Yılda 160 milyon liralık bir bütçeye sahip olan hastaneye mal, hizmet veya düşünce satmak isteyenler de gerekli kazanımı veya hak etmediği halde kazanımı elde edemeyince şikayete konu olabilmektedir.
Biz hastanede bir sistem oluşturduk; ama bazıları kendilerine çok özel ayrıcalık tanınsın istiyor, olmayınca şikayet başlıyor.
Biz askere gittiğimizde komutanımız ilk olarak şunu söylemişti; bütün sivil unvanlarınızı nizamiyenin dışına bırakalım…
Şimdi hastaneye geleni biz sadece hasta ve insan olarak değerlendirdiğimizde ne hale düşürülürüz; dikkatinize sunuyorum.
Sistematik bütün hataların üzerine gidiyoruz, bireysel hataları cezalandırıyoruz; başka nerede, ne tür bir insani kazanım varsa Hastanemize transferde tereddüt göstermiyoruz.
Ben bir eğitimciyim. Bana göre insanların %90'ı eğitimle insanlaşır. %5'i ise hiçbir şekilde insanlaşamayacak yaratılıştadır.
Ben bu şikayetlerin insanlaşamayacak olanlardan geldiğini iddia etmiyorum ama düşünülmesi gerekir diye ifade ettim.
Bir de yüzbinlerce kişinin şifa aradığı, üç bine yakın kişinin çalıştığı bir hastaneden bahsettiğimizi düşünürsek, her bir sorunun da altında bir sürü faktörün yatabileceğini teslim edersek söyleyeceklerimizin çok genelleme olacağı açıktır. Genellemeye yaklaşıldıkça bilimsellikten uzaklaşılmaktadır. Yine de sübjektivite taşıyan sorunuza olabildiğince objektif bir yaklaşımda bulunduğumu düşünüyorum.

Adnan BAHADIR:
Öğretim üyeleri ve personelle ilgili sürekli şikayetler gelmekte, bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Selahattin ÖZYURT:
Ondokuz Mayıs Üniversitesi 45.000 öğrencisi ve 7000'e yakın çalışanı, hastaneye ve diğer iş yaptığımız merkezlere gelen vatandaşlarımızla birlikte aktif 60-70 bin nüfusun bulunduğu ve en az 200-250 bin nüfusla dolaylı ilişkileri olan büyük bir kurumdur.
Bu zikrettiğim büyüklük ortalama bir ilimize yakın bir nüfustur.
İllerimizde, güvenlik için emniyet müdürlüğü, eğitim, adalet, sağlık için vs. değişik teşkilatlanmalar bulunmaktadır. Üniversite olarak güvenlikten adalete, eğitimden sağlığa, beslenmeden ulaşıma, nispeten bütün işlerimizi kendimiz yürütmekteyiz.
Üniversitemiz personeli ve öğretim üyeleri arasında özellikle sayın Rektörümüzün dönemindeki huzurlu ortamın somut verilerle anlaşılabilmesi mümkündür.
Diğer taraftan personelimiz ve öğretim üyelerimiz genel anlamda orta sınıf kültürünün karakteristiğini taşıdığından, her ülkede olduğu gibi toplumuna ve kültürüne angaje sınıfı temsil etmekte ve bu anlamda en sağlıklı davranışı ve iletişimi gösterebilen bir gruptur.
Onun için bahsettiğiniz sorunun nisbi olarak en az görüleceği kurumlardan biri Üniversitemizdir.

Adnan BAHADIR:
Öğrenci-öğretim üyesi-yönetim ilişkileri konusundaki düşüncelerinizi alabilir miyim?

Selahattin ÖZYURT:
Ben de bir öğretim üyesi olarak bu sorunuza da gerçekçi cevap verebilirim, diye düşünüyorum.
Öğretmen veya öğretim üyesi, sınıf yönetimi anlamında sınıfın yöneticisidir.
Benim yönetime ilişkin düşüncem şudur: sihirli bir yönetim sistemi yoktur; sihir yönetenin yönetilene yabancılaşmamasıdır.
Bu anlamda hem hocalarımızın öğrencilerine, müdürlerimizin ve dekanlarımızın hocalarımıza yabancılaşmadığını, aynı dili kullandıklarını, aynı yemeği yediklerini ve aynı ideale kilitlendiklerini, Rektörlüğümüzün de tabiri yerindeyse bu orkestrayı başarılı bir şekilde yönettiğini söyleyebilirim.
Bunun tersini iddia edecek yok mudur? Tabii ki vardır ve olacaktır. Ancak somut anlamda bu iddiaların makes bulacağını düşünmüyorum.

Adnan BAHADIR:
Üniversite şehir ilişkileri yeterli midir, bu konuda yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?

Selahattin ÖZYURT:
Adnan Bey, ilişkilerle ilgili olarak hiçbir zaman yeterlidir; denilemez.
Çünkü insan ilişkilerinin mükemmelliği, sürekli bir şekilde insanın hürriyeti içerisinde gizlidir; insan bu yüzden insandır, bir nevi...
Yani insan zaman ve mekana uygun yeni ilişkiler oluşturabilir; eski ilişkileri kaybolabilir.
Bu soyutlamadan sonra daha somut bir şeyler söylemem gerekecek galiba…
Aşağı yukarı 1-2 yıl önce yine Denge Gazetesi'nde Pazar Sohbetine konuk etmiştiniz ve benzer bir soru vardı…
Hatırlıyorum, o sorunuz vesilesiyle biraz uzunca felsefe yapmıştım. Şimdi daha somut cevap olarak şunu söyleyebilirim:
Özellikle Sayın Rektörümüz döneminde çok uluslaşmaya paralel yerel ile de ilişkilerimizi geliştirici merkezlerimiz ön plana çıkmış ve bu anlamda çok büyük bir başarıya imza atılmıştır…
Teknopark, Tekmer, Sürekli Eğitim Merkezi, Uzaktan Eğitim Merkezi, Ünivesite Sanayi İşbirliğini Geliştirme Merkezi, Topluma Hizmet Uygulamaları Dersi, Gezici Diş Üniteleri, Öğrenci Toplulukları ve çeşitli kültürel, bilimsel organizasyonlarla çok önemli  ilişkiler ve işbirlikleri geliştirdiğimizi düşünüyorum.
Bu anlamda Üniversitemizin gayretlerine ve özverilerine gerekli karşılığın verilmediğini bile söyleyebilirim.

Adnan BAHADIR:
Üniversite kampüsünde okumakta olan öğrenci sayısı nedir? İlçelerdeki öğrencilerle birlikte bu rakam nereye ulaşıyor?

Selahattin ÖZYURT:
Aşağı yukarı 45.000 öğrencimizin 35.000'i aşkını Merkez Kampüsümüzde, 10.000'e yakını da ilçelerimizdir diye tahmin ediyorum.

Adnan BAHADIR:
Sizden önceki yönetim döneminde Üniversite ile Karayolları arasında Üniversite arazisinden geçmesi planlanan Sinop yolu konusunda anlaşmazlıklar vardı, bu konu şu anda ne safhada?

Selahattin ÖZYURT:
Bu konuda hatırlayabildiğim kadarıyla anlaşmazlık şu andaki hafif raylı sisteme paralel bir Sinop karayolundan kaynaklanıyordu.
Şu anda bildiğim kadarıyla Sinop karayolu bizim Üniversite arazimizin tepe kısmında bulunan birinci göletimize paralel geçiyor. Bu yolla ilgili herhangi bir sorunumuz yok; tapulu arazimizden geçiyor. Ancak yol medeniyettir; ihtiyaçtır. Bizim ihtiyaçlara karşı durmamız söz konusu değil; bizim derdimiz sadece aklın, izanın yolunu makul şekilde oluşturmaktır.

Adnan BAHADIR:
İdari atamalarda siyasetin etkisi var mı? Yoksa siyasetçilerle Üniversite Yönetiminin ilişkileri nasıl yürüyor?

Selahattin ÖZYURT:
Şimdi bir espri yapacağım diyeceğim, gülmezseniz değersizlik hissederim… Vazgeçtim.
Siyaset veya politikanın, sözlük anlamını aşan, anlam bulutları yoğun kavramlar olduğunu hepimiz biliyoruz.
Ben sizin ne anlamda sorduğunuzu anladım. Ama siyaset veya politika denildiğinde öğrenciliğimden kalma bir tanımı tekrarlamadan geçemiyorum.
Politika; olanla olması gereken arasında olabileni yapabilme sanatıdır.
Bu anlamda amatör veya profesyonel siyasetçilerimizin Üniversite gibi çok yoğun ilişkilerin, işlemlerin, işbirliklerinin, düşüncelerin, davranışların, olayların döndüğü kurumları göz ardı etmeleri mümkün değildir.
En azından siyasetçilerin hapşırmalarının bazen fırtına olarak öğrencilerimize yansıması da biraz zorlarsam sorunuza ilişkin olabilir.
Neyse bu vesileyle özellikle tanıdığımız, bildiğimiz siyasetçilerimize teşekkürlerimi, selam ve saygılarımı sunmak isterim.
Genel anlamda bizim işlerimize müdahil olmuyorlar, olduklarında da iyi niyetlerini ve saygılarını kaybetmiyorlar. Herhangi bir durumu açık yüreklilikle kendilerine ifade ettiğimizde anlamaya gayret sarf ediyorlar.
Yalnız bir nükte olsun diye şunu anlatayım: Sayın Rektörümüze bir gün, biz siyasetçiler açısından kötü yöneticiyiz Hocam diye söylemiştim. Hocam da nedenini sorduğunda: İyi yönetici yapması gerekenin %50'sini yapıp %50'sini politikacıya bırakır, politikacı da işi kotarıp puan kazanır, demiştim. Ve şöyle devam etmiştim: Biz yapmamız gerekenin tamamını yapıyoruz. Geriye %1- olanaksız kalıyor ve bu politikacıya intikal ettiğinde de olmayınca kötü yönetici oluyoruz demiştim.
Memuriyette yükselmelerde de kriterlerimizi olabildiğince objektif hale getirip politikacılara iş bırakmıyoruz.
Zaten şeffaf yönetim gereği adalet gerçekleşiyor; ödül ve ceza somut olarak algılanabiliyor.

Adnan BAHADIR:
Üniversite Yönetiminin basınla ilişkilerinin çok sağlıklı olmadığı iddia ediliyor; bu konuda ne diyorsunuz?

Selahattin ÖZYURT:
Bu soruyla, yani sağlıksız ilişki vurgunuzla tam neyi kastettiğinizi açıkçası şu an seçemiyorum. Ancak basınla ilişkilerin yetersizliği kastediliyorsa bu eleştiriye katılıyorum.
Tabii ki Ondokuz Mayıs Üniversitesi Yönetimi denildiğinde, ben tüzel kişiliğimizi temsil eden sayın Rektörümüzü anlıyorum; bu anlamda cevap vereceğim…
Biz Karadeniz bölgesinin en büyük kamu kuruluşuyuz. Çok büyük bir bütçemiz var ve çok önemli işlere imza atıyoruz. Ama bununla mütenasip basında yer bulduğumuzu düşünmüyorum.
Sayın Rektörümüzün entelektüel kişiliği nedeniyle kendilerinde basına malzeme çok bol olmakla birlikte, yönetici olarak basına uzak durduklarını kendilerine çokça ifade etmişimdir.
Hocamız aşırı işkolik; her kim Üniversitede bir iş yapıyorsa heyecanla kendileri de bu işin bizzat taraftarı olduklarından, galiba bütün enerjileri işte bitiyor; reklama veya işin muhabbetine geldiğinde hem kendi kişiliklerinin, hem de yorgunlukların etkisiyle basına sanki mesafeliymiş gibi bir durum ortaya çıkıyor.
Ben kopya versem mi bilemiyorum, ama galiba yönetici kişiliği değil de entelektüel kişiliği anlamında Sayın Rektörümüze ulaşabilmek daha kolaydır; diye tahmin ediyorum.
Tabii ki burada basına bir eleştiri getirmezsem rutini ihmal etmiş oluruz. Özellikle elektronik ortamda belgesiz, bilgisiz bir sürüye, basın serbest atış bayram şenliği imkanı tanıyor.
Dolayısıyla da, doğru düzgün kişiler bu anlamda da basından uzak durmaya çalışıyor.
Siz dünyayı dolaşmışsınız, akademik anlamda çileler çekmişsiniz, kendinizi topluma vakfetmişsiniz ama tabiri caizse sizi sigaya çekecek sürüyle Molla Kasımların önüne özellikle elektronik ortamda atılıyorsunuz.

Adnan BAHADIR:
Özelleştirme kapsamında yap, işlet, devret olarak yapmak istediğiniz yatırımlar var mı? Ve İşadamı Mehmet TÜRKMEN'in ihaleye çıkarılan işi alacağı iddia ediliyor; bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyim?

Selahattin ÖZYURT:
Bugün dünyada en büyük rekabet ve işbirliği üniversiteler arasında gerçekleşmektedir. Bu anlamda Türkiye'nin en başat Üniversiteleri arasında nitel ve nicel olarak Ondokuz Mayıs Üniversitesi öne çıkmaktadır.
Bu büyük iddia ve yürüyüşümüzü sürdürebilmemiz için daha farklı bilimsel, kültürel ve ekonomik kaynakları ve imkanlarımızı işe koşmak durumundayız.
Bu anlamda Üniversite Yönetim kurulumuz 2010 tarihinde yaklaşık 250 dönümlük bir arazimiz üzerinde 'Bilim Kültür Vadisi Projesi' gerçekleştirme kararı almıştır.
Bu vadide ulusal ve uluslararası Konferansların düzenleneceği ve idare bünyesinde bulunan fakültelerin yararlanacağı Kongre Merkezleri, öğrencilerimizin staj yapabilmesi amacıyla idarenin ve İlimizin alış-veriş merkezi, üniversite öğrencilerine ve bölgede yer alan sanatçılara yönelik sanat sokağı ve uygulama birimleri, içerisinde kapalı ve açık spor alanlarının bulunacağı spor okulu öğrencilerinin eğitim aktivitelerinde yararlanacakları ve bölgeye hizmet edecek spor kompleksleri, Tıp Fakültemizin tedavi hizmetleri ile transplantasyon merkezinden yararlanacak hasta ve yakınlarının konaklaması ile bünyemizde bulunan turizm ve otelcilik öğrencilerine yüksek kalitede staj imkanı sağlayacak, ayrıca İlimiz ve bölgemizin kalkınma açısından duyduğu uluslararası konaklama ihtiyacını karşılayabilecek konaklama üniteleri, deniz sporlarının geliştirilebileceği kıyı birimleri ve aktivite alanları yapımı…
Evet Yönetim Kurulumuzda bu karar alınınca, nasıl hayata geçirilebileceği hususunda yani gayrimenkul hukuku konusunda Sayın Rektörümüzün görevlendirdiği bir grubun başkanı olarak Maliye Bakanlığı, Sayıştay ve Milli Eğitim Bakanlığında uzun çalışmalar gerçekleştirdik.
Sonuçta Maliye Bakanlığı'nın olumlu görüşü ve Milli Eğitim Bakanlığı ve Başbakanlığın yazılı izinleriyle Kenan Bey'in de bahsetmiş olduğu şartnamemizle ihaleye çıktık.
İhale ilanımız Resmi Gazete ve ulusal gazetelerde ikişer defa yayınlandı.
İlk ihalemizde 5000 TL karşılığı satılan şartnamemizden bir firma satın aldı ama ihale günü ihaleye katılmadı.
Eşzamanlı olarak, bir de kampüsümüzün üst tarafında bir özel yurt ve konferans salonu ihalemiz de vardı; bununla ilgilide bir firma şartname satın aldı, ancak ihaleye katılmadı.
Bu ihalelerimiz irtifak hakkı ihaleleriydi. Daha sonra tekrarlayıp tekrarlamayacağımız hususunda Sayın Rektörümüzün talimatı beklenmektedir.
Şimdi gelelim Mehmet TÜRKMEN konusuna …
Bu soruyu neden sorduğunuzu tahmin edebiliyorum; Üniversitemiz merkezli “Kartaca yıkılmalıdır”cıların herzelerini düzelttirmeye çalışıyorsunuz. Bu sorunuzu “def-i mazarrat celb-i menafiden evladır” diye cevaplıyorum.
Adnan Bey Üniversitemiz üst yönetiminin günlük rutin dualarından biri şudur: Allah bize bir lokma haram yemeyi nasip etmesin…
Bu dua aslında bizim bir nevi hayatı algılamamızın ve anlamlandırmamızın kavrama noktasıdır.
Bir de biz şöyle düşünüyoruz: Yaratıcının huzuruna çıktığımızda en azından yaptıklarımız kadar yapmadıklarımızdan da sorumluyuz.
Bunları içselleştirmiş bir yönetimin milletin/kamunun ortak tasarrufu üzerindeki hassasiyetini inanan biri olarak takdir edersiniz…
Şimdi buradan devam edelim; Sayın Mehmet TÜRKMEN Ankara'da yaşayan ve iş yapan Samsun Çarşambalı bir iş adamı ve tanıdığım kadarıyla vatan, millet aşığı, yardımsever, önemli ve değerli bir insandır.
Ben kendileriyle aşağı yukarı 3-4 yıl önce bir vesileyle tanıştım. Kendisinden öğrencilerimize fitre, zekat, burs her neyse yardımcı olmalarını talep ettim ve hatırlayabildiğim kadarıyla 70'e yakın öğrencimize burs verdiler.
Üniversitemizin mezuniyet töreninde de kendilerine teşekkür plaketi sunduk. Tabii ki burs alan öğrencilerin bilgileri ve banka hesap numaraları tarafımdan Sayın Türkmen'e iletildi ve bursları öğrencilerin kendi hesaplarına yattı; Allah Mehmet TÜRKMEN'den razı olsun ve sayılarını arttırsın inşallah…
Boş bir kafa şeytanın çalışma odasıdır; denilir ya…
Kafasını şeytana vakfetmiş eğitilemez dediğimiz %5'lik gruptaki arkadaşlar 2010 yılında Üniversite Yönetim Kurulu kararıyla Üniversitemize kazandırılacak Bilim ve Kültür Vadisi Projesini Sayın Mehmet TÜRKMEN'in verdiği öğrenci burslarının karşılığı olarak nitelendirerek, size bununla ilgili ayrıntılı ihbar mektubu yollamışlar.
Halbuki biraz önce de ifade ettiğim gibi Bilim ve Kültür Vadisi projemizin amacı Şehrimize ve Üniversitemize eğitim, öğretim ve sağlık alanında geniş imkanlar sağlamaktır.
Samsun Şehri ve Üniversitemiz uluslararası organizasyon açısından tamamen yetersiz bulunmaktadır.
Sağlık şehri, uluslararası öğrenci şehri vs. sloganlar üretirken altyapıya ilişkin hiçbir şey yapmamak kabul edilebilir mi?
Dolayısıyla zikredilen proje tamamen bir kaynak yaratma projesidir.
Size bununla ilgili gelen mektuptaki iddialar, belirli bir maksada yöneliktir ve maalesef en kötü yalan yarısı doğru olan yalandır.
İşte Kenan ŞARA'nın yaptığı gibi belgelerle konuşuyorum diyor; belge Artvin'e ait konu Çorum'a.
Biraz önce de ifade ettiğim gibi biz Bilim Kültür Vadisine ilişkin irtifak hakkı ihalesini açık olarak yaptık ve sadece Sayın Mehmet TÜRMEN'in firması 5000 lira karşılığında şartname satın aldı. İhalemiz öncesi şartname için zeyilname gönderdi; Yönetimimizce uygun görülmedi. İhaleye de katılmadılar. Sözel olarak da ifade edeyim; nokta.
İhalemiz bütün Türkiye'ye Resmi Gazete ve ulusal gazetelerle ilan edilmişken neden katılım olmadı; bunu arkadaşlarla değerlendirip Sayın Rektörümüze rapor sunacağız ona göre ihalemizden vaz mı geçeriz, yoksa şartnamemiz üzerinde değişiklik mi yaparız ben bilmiyorum. Yetkili organlarımızla değerlendirileceğini söyleyebilirim.
Peki, iddiaları siz ciddi bulup yayınlasaydınız, bu arkadaşların size karşı mahcubiyet durumları ne olurdu. İsterseniz bu muhabbet vesilesiyle gözleri rahatsız olmazsa saklandıkları karanlık dehlizlerden çıkıp gazetenizde bana hodri meydan desinler. Veya bu sözümüz gözsüzlere göz olsun, diyelim.
Bu konularda şartname hazırlamak çocuk oyuncağı değil, yapmış olduğumuz bütün işlemlerimiz kamuoyu, ilgili denetim mekanizmaları ve yargı denetimine sonuna kadar açıktır.
Uyuyanın günahı olmazmış ama biz Üniversite Yönetimi olarak başta Yaratıcıya olmak üzere Milletimize, Ülkemize ve yaşadığımız şehir ve Üniversiteye karşı kendimizi borçlu ve sorumlu bildiğimizden uyuma lüksümüz olmadığına inanıyoruz.
Üniversite Yönetimi olarak biraz önce de belirttiğim gibi en güçlü yönümüz haram-helal konularındaki hassasiyetimizdir. Örf ve adetin gereği olan karşılıklı ikramların dışında herhangi bir iş karşılığı hiçbir üst düzey yönetici arkadaşımız hediye kabul etmemektedir ve bu davranış modeli bütün personelimize sirayet etmektedir.

Adnan BAHADIR:
Hocam muhabbet için teşekkürler.

Selahattin ÖZYURT:
Ben de davetiniz için tekrar teşekkür eder, okuyucularımıza saygılarımı sunarım.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

GENEL Haberleri