Keşke hep öyle küçük kalsalardı! Yine kucağımıza alabilsek, yine öpüp koklasak, yine dizimizin dibine otursalar dediğimiz çocuklarımız
Ayakta duramasalar bile, bizsiz yapamasalar bile yine onların o küçüklük hâllerini özlediğimiz anlar çok olur. Amacımızın o küçücük yavruları besleyip büyütmek olduğunu bildiğimiz hâlde bu özlemimiz hiç bitmez.
Anne babalar için çocuklarının her zaman küçük kalmaları güzel bir şey. Yazımızın çocuklara yönelik bölümünü başka bir zamana erteleyelim.
Büyümesinde sakınca görülen küçüklere dönelim. Onların palazlanmasını ve ayakları üzerinde durabilmelerini istemeyenler vardır. Küçük ve güçsüz kalmaları durumunda büyükler onlara hiç dokunmazlar. Piyon rollerine sadık kaldıkları müddetçe yan bakmazlar onlara.
Futboldan örnekler vererek konumuzu açalım. Süper ligde dört büyükler diye tanımlanan 4 takım var. Altı şampiyonluk alarak bileğinin hakkıyla üç büyüğün arasında kendine yer bulan bir Trabzon var. Trabzon da olmasaydı o üç takım ve diğerleri diye futbol devam edip gidecekti. O üç takım için ilk üç garanti gibidir. Önemli olan 1. olmaktır onlar için. Mücadele ettikleri iki, bilemedin üç takım vardır. Diğerlerini konu mankeni olarak görürler. Üç farklı da geriye düşseler takımlarının galip geleceğini bilirler. Golleri ama ayakla atarlar, ama elle. Maç kendi lehlerine 11"e 10 veya 11"e 9 biter. Galibiyet gollerini atamazlarsa bu takımlar, 90 dakikalık maç 110 dakikayı bile geçebilir. Kurallar alt üst edilir bunlar için. Yeni kurallar bulunur. Bir şekilde bu büyüklerin üstün geleceği bilinir. Onun için taraftarları kendilerinden emindirler.
Sahaya çıkmadan maç kazanılır mı? Kazanılır. Bu işte paran yoksa adın, sanın da olamaz. Senin güçlü elemanlarını para vererek alırlar. Olmadı. Teşvikler vererek maçta oynamamalarını sağlarlar. Sonuçta yine sen kaybedersin. Sen büyümesi istenmeyen küçüksün. Hep küçük kalmalısın!
Sivas ligde baş kaldırıyor. Ben de varım, diyor. Geliyorum gümbür gümbür, diyor. Ona diyorlar ki bir yere kadar gelebilirsin. Sonra tökezlersin. Ayağındadır gözleri. Kayacağını bilirler de zamanını merak ederler. Medyadan başlayarak tahmin edemediğimiz en ücra köşeye kadar böyle düşünülür. Küçüklerin kötü sonu bir plan dâhilinde peyderpey gerçekleştirilir.
Büyükler küçüklere der ki biz aslanız, siz de avsınız. Avlayıp yememiz için sıranızı bekleyeceksiniz. Aslanlık taslayamazsınız bize. Sizin de bu hayatta mutlaka görevleriniz vardır. Kervanın bir şekilde yürümesi lazım.
Dört kişinin yarışında 3. olmak var. Bir de 18 kişinin yarışında 3. olmak var. Bu iki durum aynı değildir. Benim başarımı ve büyüklüğümü pekiştirmek için seni kullanıyorum der gibidirler. İyi ki siz de varsınız, derler. Altta kaldığınız, başa oynamadığınız müddetçe sizi sevmememiz mümkün mü? Sizsiz bu işler yürümez ki! Sizsiz olmaz ki!
Bir alt ligde can çekişen Samsun"uma bu anlamda bir yazı yazmak isterim. Sonra Sivas, Kayseri, Ankaraspor ve Trabzonspor"u kapsayan bir yazı. Belki bir reçete. Yazılmamış bir destan gibi duran Anadolu"dur onlar. Onun için bir destan da diyebilirim onlara yazacağım yazıya.
Büyüyüp bizi zorlayacak rakiplerin önlerini değişik alicengiz oyunlarıyla kesersek dışarıdaki rakiplerimiz karşısında rezil oluruz. Her yıl aynı oyunlar birkaç küçük değişiklikle oynanır durur.
Futbolun dışında da durum aynıdır. Zaten hayat futbola çok benziyor.
Ey büyütülmek istenmeyen ve ilelebet küçük kalması istenenler! Sizler de büyük olup küçülmek istemeyin. Küçülmek istemeyen büyüklerden olun! Ama adaletle, alın terinizle, emeniğizle