Türk Ocakları Samsun Şube Başkanı Prof Dr. Tuncer Çağlayan Ülkemiz son yılların en büyük badiresi olan terör belasından kurtulmak için önemli bir mücadele ve fedakârlık sergilemiştir. Terörle ya mücadele edersiniz ya müzakere, 30 yıl mücadele ettikten sonra Türkiye müzakere yoluna girmiş, terör meselesini çözüm süreci olarak bu adlandırılmıştır. Fakat süreç ilerledikçe gelen işaretler çözümden çok Türkiye'nin çözülmesi işaretlerine dönmüştür dedi.
Osmanlı'nın son döneminde devletin çözülmesini tetikleyen temel konu, gayr-i Müslimlerin ayrılıkçı hareketlere yönelmesi, Batını misyoner okullarında yetişen liderlerinin terör örgütleri kurarak Osmanlı güvenlik güçleri ile çatışmaya girmesi ve Türk köylerini basarak Türk ve Müslüman ahaliyi korkutmaları suretiyle terör olmuştur diyen Çağlayan Batının da himayesi ile Rum terörü, Sırp terörü, Bulgar terörü, Karadağ terörü ve Ermeni terörü şeklinde halka halka gelişen olaylar karşısında aziz kalan Osmanlı Devleti maalesef çözülme sürecine girmiş ve Balkanları kaybetmiştir. Sultan II. Abdülhamit'in ve İttihat ve Terakki İktidarlarının uygulamaları ile Ermeni terörü başarısız olmuş, Doğu Anadolu Türk kalmıştır. Bütün terör örgütlerinin yöntemi hemen hemen aynı olmuştur: önce silahlı tedhiş hareketi, kendi insanına propaganda, itaat etmeyeni katletme, devletin güvenlik güçlerini tahrik, dünyaya kendini mazlum, devleti ceberrut gösterme, çözüm için muhtariyet/özerklik talebi, ana dilde eğitim, yerel yönetimlerde söz ve iktidar sahibi olma, yerel güvenlik birimlerini oluşturma imtiyazı, ayrı bayrak gibi talepler birbirini takip etmiştir. Bir de şunu ilave etmek gerekir ki hiç biri amacına sadece kendi gayreti ile ulaşamamış, mutlaka bir Osmanlı Rus harbi sonunda Rusya ile birlikte diğer Batılı Güçlerin zorlaması ile Osmanlı'dan kopmuşlardır. İsyan edenler, cesaretlerini zaten Batı'dan özellikle Rusya, İngiltere ve Fransa'dan almıştır diye konuştu.
Çağlayan sözlerini şöyle sürdürdü: Cumhuriyet dönemi de çok farklı olmayan bir sürece şahit olmuştur. Milli Mücadele dönemi gayr-i Müslim isyanları özellikle Rum-Ermeni merkezli olmuş, ancak Atatürk'ün liderliğindeki Milli Hareketin başarısı bu isyan ve terörü etkisiz kılmıştır. Atatürk'ün önderliğinde Türk Milleti bu coğrafyanın Türklüğünü bütün dünyaya kabul ettirmiştir. Bazıların Atatürk karşıtlığının bir sebebi de budur. 30 yıldır Türkiye'nin ve Türk Milleti'nin başına bela edilen PKK terörünün izlediği yöntem kendinden önceki örgütlerden farklı değildir. Onlarca diplomatımızı şehit eden Ermeni terör örgütü ASALA'nın amacına ulaştıktan sonra tecrübesini ve kadrolarını aktardığı PKK silahlı eylemleri ile hem devletimize zarar vermiş, hem de binlerce insanımızın canını yakmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti aslında terörle mücadelede başarılı olmuştur. Binlerce terör örgütü mensubu etkisiz hale getirilmiş, terörist başı teslim alındığında Türk Devleti ile her türlü işbirliğine hazırım demiş, askeri başarı ile birlikte psikolojik üstünlük Türkiye'nin eline geçmiştir. Kuzey Irak Türkiye'nin dolaylı denetimi altına alınmıştı. Tabii bu mücadelede cennet mekân şehitlerimiz olmuştu. Ancak unutulmaması gereken bir gerçek var ki Dünya bir milletler mücadelesine her daim ev sahipliği yapmaktadır. Bu mücadele zaman zaman vatan evlatlarının genç yaşta vatan toprağına düşmesini kaçınılmaz kılmaktadır. Ülkenizde ve dünyada sizin varlığınıza saygı duyan bir barış istiyorsanız güçlü bir orduya ve milli perspektifi sağlam, kararlı bir yönetici kadrosuna sahip olmak zorundasınız. Aksi takdirde toprağınız, toprağınızla birlikte kimliğiniz, maddi-manevi bütün değerleriniz elinizden alınır. Çözüm adına başlatılan süreçte Türk Devletinin PKK'nın idama mahkûm olmuş elebaşı ile müzakere yapması ve taleplerini kabul etmesi Türkiye için bir acziyet göstergesidir. Sürecin başlangıcında Türk Ocakları gibi sivil kuruluşların ve siyasi partilerin ikazları maalesef dikkate alınmamış, terör örgütü Türk Devletine diz çöktürdüğü propagandası ile bölgede etkinliğini artırmıştır. Örgütün Türk topraklarından çekileceği beklenirken bilakis dağa çıkışlar binlerle ifade edilen rakamlarla artmış, sözde şehitlikler inşa edilmiş, milletvekili sıfatı taşıyan sözcüleri 4 parçalı Kürdistan'ı kuracaklarını ilan etmiştir. Suriye'deki gelişmeler dikkate alınınca çözüm/çözülme sürecini terör örgütünün çok iyi değerlendirdiği görülmektedir.
Çağlayan son olarak sözlerini şöyle tamamladı Eğer böyle devam ederse korkarız ki amaçlarına ulaşacaklardır. Bölgede İsrail'in ve uzaktan başta ABD olmak üzere Batılı güçlerin Yeni Orta Doğu düzeninde görmek istedikleri Kürdistan devletinin hayata geçmesine az kalmıştır. Yapılması gereken bellidir: Hükümetin kendisini kandırmayı bir tarafa bırakıp terörle mücadeleyi derhal başlatmalıdır. Mücadeleyi çözüm görmeyenlerin önerisinin Türkiye'yi çözüm olarak terör örgütüne teslimiyete götürdüğü artık aşikardır. Bu sözde çözüm süreci ile görüyoruz ki terör örgütü çok kısa zamanda çok ciddi zemin kazanmıştır.
Ülkemizin bütünlüğü bütün siyasi hesapların üzerindedir. Dolayısı Hükümet bu gerçeğin ışığında PKK ile girdiği yoldan derhal çıkmalı, teröre karşı her devlet ne yapıyorsa onu yapmalıdır. Daha önce Ermenistan protokolleri ve Kıbrıs konusundaki yanlışlarından dönme erdemi gösteren Sayın Başbakan ve Hükümeti, bu yanlıştan da en kısa zamanda dönme erdemini göstermelidir. Aksi takdirde şehitlerimizin kanlarıyla sulanmış vatanımızın parçalanması mukadder görünmektedir. Buna sebep olmuş iktidar olarak tarihe geçmeyi zannederim yönetim sorumluluğu taşıyanların hiç biri istemeyecektir.