Bugün sizlere hikaye anlatmam gerektiğini biliyorum ancak ülkenin içerisinde bulunduğu durumu gördükten sonra hikaye anlatmanın veya Hükümetin Güneydoğu politikalarını ele almanın çok fazla bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Güneydoğu konusunda bir hayli uzmanlaşan meslektaşlarımız olduğundan!... o konuda çok fazla bir şey söylemeye gerek yok. Sadece şu kadarını söyleyebilirim Güneydoğu halkı İslami konuda ciddi bir eğitime tabi tutulup bir adam öldürmenin insanlığı öldürmekle eş değer olduğunu bilmiş olsalardı ne PKK'ya destek olurlardı ne de onun uzantısı olan partilere destek verirlerdi. Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kişinin değil adam öldürmek, insanların huzurunu bozacak haksız bir iş yapmaları mümkün değildir.
Bu mevzuda çok fazla bir şey söylemeye gerek yok. Zira bu konuda toplum olarak çok duyarlı olduğumuz ortada, yapılması gerekenlerle ilgili yetkililerin ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını düşünüyorum. Yüce Rabbimden temennim bu insanların bir an evvel ıslah olup, tövbe etmeleridir. Şayet ıslahları mümkün değilse kahru perişan olmalarıdır. Umarım bundan sonraki süreçte bu konuda ciddi atılımlar yapılarak bir çözüm yolu bulunur.
Asıl konumuza gelince, bu konunun çok önemli bir konu olduğunu düşünüyorum. Güneydoğu konusu kadar önemli bir konu dersem abartmış olmam. Bu konu o kadar önemli bir noktaya gelmiş ki Hükümet ülke genelinde MİT'e ciddi bir araştırma yaptırmış, yapılan araştırma sonunda cemaatin 150 milyar dolara hükmettiği, yıllık 7 milyar dolarlık iş hacminin olduğu, 65'i büyük işletme olmak üzere toplam 700 şirket tarafından desteklendiği, Cemaatin üst düzey yöneticileri arasında 4 politikacı, 5 Türk Silahlı Kuvvetler mensubu, 173 emniyet mensubu ve 23 MİT mensubunun olduğu yönünde tespitler yapıldığı, ayrıca 4800 kişinin de takipte olduğu, bu kişilerden 2314 ünün iş adamı, 171 eski ülkücü, 173 Emniyet Mensubu, 23 MİT mensubu, 4 Politikacı, 47 Din adamı ve 5 TSK mensubu hakkında dosya bulunduğu iddia edilmektedir.
Hükümet daha düne kadar cemaatle iç içe iken son zamanlarda neden ters düştü ve bu kadar ciddi bir çalışma başlattı bunu biraz irdelemek gerekiyor. Kanaatimce Hükümetle Cemaatin kopma noktası Askerlerle ilgili Cemaatin takındığı tavırdır. Hükümet askerin daha fazla yıpratılmaması gerektiği yönünde bir tavır aldığı, Cemaatin ise bu işin sonunun gelmeden bırakılmaması gerektiği yönündeki tavırları ipin koptuğu noktadır. Başbakan'ın eski Genelkurmay başkanı İlker Başbuğ ile ilgili yaptığı açıklamalar da bunun delili olduğu kanaatindeyim. Zira Başbakan bu güne kadar bu kadar açık ve net bir biçimde askere sahip çıkmamıştı ancak o açıklamasında TSK'nın başında bulunmuş bir Genel Kurmay Başkanı için Terör Örgütü lideri veya bağlantılısı demek çok yanlıştır ifadesi bu husustaki düşüncelerini açıkça ortaya koymaktadır.
Peki Hükümetle Cemaatin arası sadece bu konuda mı açıldı derseniz elbette ki hayır. Cemaatin kamu kurumlarındaki yapılanmasından, kamu kurumlarında bulunan bürokratların siyasetçilerin veya Hükümetin emrine girmeyip cemaat ağabeylerinden aldıkları talimatla iş yapmalarına, hatta Cemaatin Hükümet Politikalarına karşı politikalar üretip uygulamaya kalkmalarına varıncaya dek bir çok konuda ters düşmeleri ciddi anlamda sorun olunca ister istemez ipler koptu. Cemaat daha önce siyasi iradenin emrinde olduğunu söyleyip itaat ederken son zamanlarda çaktırmadan söylemlerinde değişiklik yapmadan eylemlerinde tam aksi yönde bir uygulamaya gidince iş çığırından çıktı.
Peki bu konuda Cemaatin haklı olduğu noktalar yok mu elbette ki var. Şayet Cemaatin iddia ettiği gibi Hükümet KCK'yı el altından destekliyor ise bu bir fecaat, yine Cemaatin iddia ettiği gibi Hükümet İran Rejimi sempatizanlarını bürokraside yüksek makamlara getirip, başkalarını dışlıyor ise bu da yanlış. Zira tarihin hiçbir döneminde İranlılar Türklere dost olmamışlardır. Değil Türklere dost olmak adamlar Devlet kurarken dahi Din devleti değil Mezhep devleti kurarak anayasalarına İran İslam Cumhuriyetinin Mezhebi Caferiliktir, ilelebet de böyle kalacaktır hükmünü koymuşlardır.
Hulasai kelam bu işin sonu nereye gider derseniz malumunuz bu şehirde Cemaatin kendisine düşman ilan ettiği bu fakir der ki Cemaat bir gönül hareketidir, ne yaparsanız yapın asla ve kata onlara zarar verme şansınız yoktur. Zira adamlar sizin en yakınınıza özel kaleminizden, çocuğunuza,hatta yatak odanıza kadar girmişlerdir. Unutmayın ki zulüm ile abad olunsaydı tarihte olurdu, her zalimin sonu hüsranla bittiği açıkça ortada. 28 Şubat 1000 yıl sürecek diyenlerin şu anda nerede oldukları belli, o halde tarihten ders alarak ama ipleri de teslim etmeyerek bir Müslümana yakışacak şekilde davranmak hepimizin boynunun borcudur. Cemaatin yanlışlarını eleştirelim, ön vermeyelim ama asla zulmetmeyelim. Kalın sağlıcakla