Dünya kurulduğu günden bugüne kadar insanlar, belli kurallar çerçevesinde yönetilmiştir. Bu kuralları insanlar, bazen kendileri koymuştur, ama her zaman ilahi bir nizam da var olmuştur.
Her kavme bir peygamber, her peygambere bir kitap ve suhuf verilmiş ya da her peygamber, kendinden önceki peygambere indirilen kitapla amel etmiştir.
Akaid kitaplarında da; bir insan, hiçbir canlının olmadığı bir ortamda dünyaya gelse ve hayatını bu şekilde devam ettirse bile bu kainatı yaratan Allah"ı aklı sayesinde bulmak zorundadı der.
Bir de "adetullah" denen bir şey vardır. Yani Cenab-ı Hakk'ın yaşanan bir olayın tarihi prosedürü içindeki tavrı ve yaklaşımı; o olaya benzer olaylarla ilgili geçmişte yaşananlar, diğer bir anlatımla "sünnetullah" dediğimiz, manevi hayatımıza yön verirken yapmamız gerekenler ile yapmamamız gerekenlerle ilgili kılavuz diyebiliriz.
Şimdi diyeceksiniz ki, 'Bu kadar lafı neden ettin?.. Biz zaten biliyorduk!..' Elbetteki bildiğinizi ben de biliyorum, ancak tarihin tekerrürden ibaret olduğunu unutmayalım.
Tarihte yaşayan firavunlar, Nemrutlar, Karunlar hep kendilerini yerlerin ve göklerin tek hakimi sanmadılar mı? Karun"a eşeklerle taşıdığı mülklerinin anahtarları için, 'bunu sana Allah verdi' dendiğinde, "Ne Allah"ı, ben bu edindiklerimi kendi zekamla edindim" deyince, Allah-u Teala tüm malını yerle bir etmedi mi?
İşte adetullah budur? Yine inananlara zulmeden zalimlerden ahını, inanan kullarıyla almadı mı?
Son birkaç gündür yazdığım yazıları bazı okurlarım, ağır bularak, 'neden bu insanları bu kadar hırpaladığımı' soruyor.
Keşke o okurlarım, açık adreslerini veya telefon numaralarını verseler de; yazmadığım veya yazmak istediğim halde edebimin müsaade etmediği bildiklerimi onlara anlatsam da neyin ne olduğunu daha rahat görselerdi. Yıllarca bu şehirde, insanların kanını nasıl emdiklerini; kapalı kapılar ardında yaptıkları edepsizlikleri bir bilselerdi.
Bazı dostlarım, uyumdan ve güzel sözlerden bahsediyor. Ben bu şehirde uyum adına yapılması gereken her şeyi yaptığım kanaatindeyim. Ciğeri beş para etmeyen nice adamlara uyumlu olmak adına sesimi çıkarmadım.
Tasavvufta bir kural vardır: Şeyhine hürmet edeceksen, kapısındaki kediye, köpeğe hürmet edeceksin derler. Biz sırf uyum adına, hizmet etmek adına bu kurala azami derecede uymaya çalıştık. Her türlü özveride bulunduk, ancak şurası unutulmamalı ki; 'mümin, vakar sahibi olacak, kibirli olmayacak, tevazu sahibi olacak; ancak zillete düşmeyecek.'
Bizim tevazu gösterdiklerimiz, bizi zillete düşürmek isteyince; işte o anda adetullah dediğimiz olay, devreye girdi ve dünyevi manada cennetin karşılığı cehennemi gösterme sırası bize geldi. Henüz kıyısından göstermeye başladık ki, birilerinin canı acımaya başladı. Daha işin başında olduğumuzu unuttular.
Bir de dinden, imandan dem vurmaları insanı kahrediyor. Ne demiş atalarımız: 'men dakka duka', yani çalma kapıyı, çalarlar kapını. Biz kaza ve kadere inanmış insanlarız; kaderde ne var ise ona razıyız. Ama düşmanlarımız unutmasın ki, biz adetullaha inandığımızdan bizim de cennetimiz, cehennemimiz var. Hangisini isterseniz bizde mevcut. Tercih sizin.
Mutlu haftalar, kalın sağlıcakla...