Batı ülkeleri üzerinde dini taassup ve engisizyon kurallarını uygulayarak, krallıkları dahi AFOROZ müessesi ile, tahakkümü altına almış bulunan Papa’lık müessesinin zorlaması sonucu Osmanlı topraklarına HAÇLI SEFERLERİ adın altında sürüler halinde hücum edenler hiçbir devirde rahat durmamışlardı. Bunlardan biri de Kanuni Sultan Süleyman’ın muhteşem ordusu Belgrat yolu üzerinde üzüm bağlarından geçerken cereyan etti. Hava bütün sıcaklığı ile askerlerimizi bunaltmıştı. Askerin susuzluktan dudakları çatlamış bir vaziyette iken, ordunun dar bir boğazdan geçme mecburiyeti hâsıl olmuştu. Yol üzerinde de, üzüm bağları vardı. Üzümler o yaz mevsiminde tam olgunlaşmış. İnsanın iştihasını kabartır bir vaziyette dallarda salkım salkım duruyordu. Bir asker nefsine hâkim olamadı, şeytanın ifsadına kapıldı, daldan ir salkım üzüm kopardı, yerinede bir kese içinde ederinden daha fazla bir para koyarak dala astı. Ordu bogazdan geçtikten sonra mola verdi. Ordunun arkasından kan ter içinde hristiyan bir köylünün telaşlı bir şekilde geldiği görüldü. Askerler köylüyü komutana götürdüler. Köylü heyecanla, bir askerin kendi bağından bir salkım üzüm koparmış olduğunu, üzümün yerine bir kese içinde ederinden çok para asmış olduğunu söyledi. Bağında başkaca herhangi bir zararın olmadığını belirtti ve komutana teşekkür etti. Komutan bu habere pek sevinemedi, Askerinin başkasının malını izinsiz almasına sinirlendi. Ordu içinde telllarlar çıkartarak askerin bulunmasını emretti. Asker bu çağrı üzerine ortaya çıkarak komutanın huzuruna çıktı. Konu Sultan’ında malumu oldu. Hemen o askerin ordudan atılmasını emretti ve “Kursağında haram lokma bulunan bir askerin bulunduğu ordu ila zafer ve nusret müyesser olmaz” dedi. Hırıstıyan köylü üzümü alan askeri taltif ettirmek için geldiğini hâlbuki işin tam tersine döndüğünü söyleyince, Komutan; Eğer o asker parayı bağlamamış olsaydı, bu ordunun adı zalimler ordusu olurdu. İşte o zaman, o askerin kellesi de kesilirdi. Parayı asmaya bağlamakla kellesini kurtardı. Ama sahibinden izinsiz mal almakla da, seferden men cezasına çarptırıldı.” Dedi ve kahraman ordu yoluna devam etti.
Belgrat’a yakın bir yerde orduya tekrar konaklama emri verildi. Askerler,çevrelerindeki su ve çeşmelerden istifade ile,susuzluklarını gidermeye ve abdest almaya çalışıyorlardı. Çeşmelerin yakınlarında bir manastır vardı. Manastırın rahibi, Osmanlı askerlerinin durumunu öğrenip, haçlı askerlerine bilgi vermek için, manastırdaki genç ve güzel rahibelerin bir kaçını süsleyip ellerine verdikleri testilerle çeşmeye gönderdi. Kadınların geldiğini gören Osmanlı askerleri hemen çeşme başından ayrılıp, kadınlara sırtlarını döndüler. Rahibeler testilerini doldurup gidinceye kadar kimse dönüp kadınlara bakmamıştı. Rahibeler gelip durumu rahibe anlattılar. Ayrıca çeşme başında askerlerin Koparılan üzüm yerine para takıldığı konusunu konumalardan duymaları ile bu bilgide rahibe intikal etti. Rahip şaşırmıştı! Bunlar ne biçim insanlardı demekten kendini tutamadı. Malda mülkte gözleri yoktu, kadına-kıza iltifat etmiyorlar, memleketlerinden günlerce uzak yerlere kadar korkmadan, endişe etmeden şehit olacağız diye geliyolardı. Hemen kağıt ve kalem istedi, Haçlı ordusu komutanına “ Ey haçlı kumandanları! Siz bu ordu ile nasıl başa çıkabilirsiniz. Bu insanlar canlarını düşünmeden, Allah yolunda komutanları emrinde çekinmeden can veriyorlar. İnanmışlar ki, gidecekleri yer CENNET’TİR. Kadına, kıza ehemmiyet vermiyorlar, Süsleyip püsleyerek yanlarına gönderdiğim rahibelere sırlarını döndüler. Mala, mülke de önem vermiyorlar. Herkese karşı iyi davranıp kimseye zulmetmiyorlar. Ey haçlı kumandanları, Siz onlardaki bu hasletleri ortadan kaldırmadıkça karşılarına çıkıp savaşmaya kalkışırsanız mağlup olup perişan olursunuz.