Birçok erkeğin çevresinde sivrisinek gibi dolaşması nedeniyle kendisinden istenilen şeyin beyin olduğunu zanneden bir mankenimiz katıldığı televizyon programında "Benim oyumla neden dağdaki çobanın oyu eşit?" diye bir soru sordu. Bu da yetmedi toplumun yüzde 47'sinin oyunu alan AK Parti'yi ayak takımının iktidara getirdiğini söyledi.
Böylesine dejenerasyonun içerisinde yetişen bir toplumda televizyonlarda kimlerin kimlere örnek olduğu yönünde bir söz söylemeye gerek yok. Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç'un Osmanlı"dan Cumhuriyet"e geçişte Batı"da olduğu gibi endüstri devriminin yaşanmadığı şeklinde çok güzel bir tespiti var. Batıda Cumhuriyete geçişi halk istediğinden böylesi absürt sorulara ilk başlarda rastlasanız da şimdilerde pek fazla rastlayamazsınız. Bizde ise Cumhuriyete geçiş tamamen Atatürk'ün çabalarıyla olmuştur. Yani batıda olduğu gibi halkın kendi kendini sorgulaması, devleti sorgulaması ve Cumhuriyeti isteme ve hazmetmesi gibi bir dönem hiç yaşanmamıştır. O yüzdendir ki, aradan geçen bunca zamana rağmen, ne yazık ki, Cumhuriyetin, demokrasinin ne demek olduğunu bilmeyen ancak, bilmediğini de bilmeyen insanlara hala rastlayabiliyoruz.
Bu manken kızımızın sorusu bana Kafka'nın 36. aforizmasını hatırlattı. Kafka'da kendince böyle absürt sorular soruyormuş. Sonunda aklı başına gelince şöyle demiş; "Önceleri sorularıma neden cevap alamadığımı anlayamıyordum, şimdiyse soru sorabileceğime nasıl inanabildiğimi anlayamıyorum. Ama gerçekte inanmıyordum ki, soruyordum sadece"
Benim tavsiyem bu aforizmayı manken kızımızın bir düşünmesi. Keza absürt soruların cevabı bu aforizmanın içerisinde saklı. Tavsiyem düşünürken, kahveyi sütsüz içmektir.
Evet Cumhuriyeti benimsemeden önce batıda da böylesi absürt sorular sorulmamış değil. Nitekim taaa İ.Ö. 428-348 yılları arasında. Yani sizin anlayacağınız 2400 yıl önce. Manken kızımız gibi soylu bir aileden gelen Atinalı Platon da, "Bu ülkeyi çobanlar yönetmesin" demiş. Yunanca 'hiçbir yerde olmayan' manasına gelen 'Ütopya' sözcüğü de bu muhteremin devleti tarifiyle ölümsüzleşmiştir. Yani böylesi bir beynin oluşturduğu düşünce hep ütopik kalmıştır.
Şimdilerde moda felsefe okumak ve yorum yapmak olduğundan manken kızımız gibi birçok gencimiz 2400 yıl önceki felsefenin önderlerini okuyarak günümüze uyarlamaya çalışıyor. Henüz gençler öğrenecekler. Onun için Platon gibi devletin filozoflar tarafından yönetilmesi gerektiğine inanan ve bu ütopik düşüncesinden dolayı çevresinde saygı göreceğini farzeden yarım felsefecilerin her dediğini kafaya takmamak gerekir.
"Yarım hoca dinden yarım doktor candan eder" diyen atalarımızın ellerinden öptükten sonra hatırlatmakta fayda görüyorum; bu devlet göğüsleriyle veya bacaklarıyla yürek hoplatanların, düşman askerlerinin kalplerini çelmesiyle değil, dağda koyun otlatanların kanlarıyla var olmuştur. Hilalin üzerine doğduğu kırmızılığı ruj zannedenlerin kıymeti harbiyesi, bu milletin gözünde; o çobanların ayaklarındaki toz kadar değildir.