Yazımıza başlamadan çok üzüldüğüm bir konuya değinmek istiyorum. Konuşurken mangalda kül bırakmayanlar, yazarken ahkam kesenler, delikanlılığı, adamlığı kimseye bırakmayan bazı zavallılar şimdi sus pus olmuşlar, onların savunmaları gereken konuları da savunma işi bize düşünce inanın canım sıkılıyor. Daha düne kadar Cemaat mensuplarına yaptıkları kıyaklarla basında boy gösterenler şimdi kalkıp onların aleyhlerinde konuşunca “bu nasıl insanlık” diyesim geliyor. Cemaat’in bu ülkede en güçlü olduğu, bıçağının her tarafının kestiği dönemlerde bu fakir korkusuzca doğruları yazınca başına neler geldiğini herkes biliyor. Cemaatçi bazı şerefsiz siyasetçilerin 2012 yılının Aralık ayında kışlık evimizi, yazlığımızı, iş yerimizi, araçlarımızı, personelimin ve bizimle telefonla konuşan insanların yatak odalarına kadar aramalar yapıp adeta bize zulmün her türlüsünü reva gören Cemaat mensupları şimdi aynı pozisyonla karşı karşıya kalınca sevincimden havalara zıplamam gerekirken, inanın, çoluk, çocuklarının adliye koridorlarında çektikleri çileleri görünce geçmişte yaşadıklarım gözümün önüne gelip üzülüyorum. Hadi benim geride kalan çocuklarım ekonomik sıkıntı çekmediler, işlerimizi de yürüttüler. Peki, şimdi tek maaşla geçinen ve memurluktan atılan bu insanlar ne olacak hiç düşündünüz mü?
Bize operasyon yapan insanların büyük bir kısmı şimdi sıkıntıdalar. Siyasetçiler ne zaman sıranın kendilerine geleceğini bekliyorlar. Emniyettekiler müdüründen amirine, memurundan şefine tamamı ya sokakta ya cezaevinde. Yedi saat boyunca sorgulamamı yapan polislerden uzun saçlı M. isimli biri bana aynen şunu söyledi. “Tam sekiz aydan beri seni dinliyorum. Bu dosyayı oluşturabilmek için canım cıktı, çünkü suç bulamadım”… İster inanın ister inanmayın adamın bana dediği aynen bu. Ama adama kızmıyorum, ona bu işi yaptıran şerefsizlere kızıyorum. İsimsiz, imzasız, sahte isimlerle uydurulmuş bir dilekçeyle bizi dinlemeye aldılar, peşinden de dosya hazırladılar. Adliyede tanıdık bir dostum bana “Abi seninle ilgili dosya hazırlıyorlar dikkatli ol” demişti, ben de “Artık bu işlere alıştım, istedikleri gibi dinlesinler, onların zulmü varsa benim de Allahım var” diye karşılık vermiştim. Hakikaten o kadar uğraşa rağmen hazırladıkları dosyanın içi bomboştu. Birkaç yalakanın aleyhimde verdiği ifadelerin dışında elle tutulur hiç bir şey yoktu. Bu kadar çile çekmiş olmama rağmen inanın şu anda bazı insanların mağduriyetlerini görünce üzülüyorum.
Burada yapılması gereken nedir derseniz, benim, Emniyet teşkilatının gayet güzel çalıştığından en ufak bir şüphem yok ama kamuoyuna bazı bilgilerin verilmesi zarureti olduğu kanaatindeyim. Zira toplum bu insanların mağdur olduklarını düşünmekte. Şayet ortada bir suç varsa bu suçun ne olduğunu da kamuoyunun bilmesi gerektiği kanaatindeyim, bu çok önemli. Bizlere anlatılan iki şey var, birisi Bank Asya’da parası olanların alındığı, ikincisi ise ByLock mudur ne zıkkımdır onu kullananların alındığı yönünde. Şayet Bank Asya’ya batmasın diye para yatıranlar alınıyorsa buna kimsenin itirazı olamaz… Ama adam diyor ki, “Ta 2011 yılında ev aldık, bu nedenle de devletin açılmasına izin verdiği Bank Asya’dan kredi kullandık, şimdi onun hesabını veriyoruz”. Şayet bu denilen doğruysa ortada bir sıkıntı var, yok doğru değilse Emniyetin veya Valiliğin yapılan tutuklamalarla ilgili bazı konularda basın açıklaması yapmasında bir sakınca olmadığı kanaatindeyim. Aynı şekilde ByLock denen haberleşme ağının ne işe yaradığı, neden bu ağın kullanıldığı, neden kullanıldığı gibi konularda kamuoyunu aydınlatmak lazım. Aksi halde bu insanların mağdur oldukları yönünde bir kanaat oluşmakta kamuoyunda.
Dün bu insanlara yalakalığın en alasını yapanlar şimdi her fırsatta bu insanların aleyhinde yazdıklarını gördükçe sinirimden ne diyeceğimi bilemiyorum. O Bilal denen imam bozuntusunun, bu şehirde valiye dahi talimat verdiği dönemleri çok iyi hatırlıyorum. O dönemde Bilal Bilmem neyi adeta Halife-i Ruyi Zemin ilan eden ahlaksızlar biz aleyhinde yazdıkça bize gelip “Aman haa yapma etme, bu adamın şu yetkileri var, bu yetkileri var sana şunu yaparlar, bunu yaparlar” dediklerini hiç unutmuyorum. Şimdi aynı insanların onların aleyhlerinde söylediklerini duydukça, gördükçe, insanlığımdan utanıyorum.
Yazımızın sonuna geldik ancak yazı başlığımıza sıra geldi ama önemli değil… Son günlerde TBMM’de CHP’li Başkanlık Divanı üyesi bayan milletvekilinin 1.200 liralık telefon faturası dilden dile dolaşıyor. Evet, bu fatura yüksek, itirazım yok. Ancak bu fatura aylık değil bir yıllık, ayrıca bu bayan ana muhalefet partisini TBMM’de başkanlık divanında temsil eden bir üye olacak. Şurada bir belediye başkanı bir konuşmacı getirip konuşturduğunda kaç lira para harcadığını kimse biliyor mu? Adam Cumhurbaşkanı’nın Başdanışmanı bilmem kimi getirmiş konuşturmuş, bunun yediği, içtiği, yattığı, kalktığı, yol masrafları ne kadar hiç bilen var mı? Sadece Canik Belediyesi’nin geçtiğimiz yıl Çanakkale’ye Mavi Marmara Gemisi’yle getirdiği insanların gidiş, uçakla dönüş, yeme, içme, barınma masraflarının bir milyon lira civarında bir para olduğunu kimse konuşmuyor ama Koskoca ana muhalefet partisinin TBMM yönetimindeki temsilcisinin bir yıllık PTT giderleri her yerde konuşulmakta. İşin daha da garibi nedir bilir misiniz?.. Biz gazeteyi kurarken “AK Partililer gazete kuruyorlar, bu iş parayla olmaz, biz bu işi çok iyi biliyoruz, ayrıca bu şehirde son sosyal demokrat gazeteci biz kaldık, asla sahibi olduğumuz gazeteleri satmayız” diyenler, gazetelerini çoktaan satmışlar da başkalarının gazetelerinde başkalarının kalemşörlüğünü yapıp, siyasi görüşlerindeki insanlara da sahip çıkmadıklarından onları savunma işinin de bize düşmesi sizce de garip değil mi? Ama olsun, biz, hangi siyasi düşünceden olursa olsun doğruları konuşmaya devam edeceğiz. Kalın sağlıcakla.