Peygamberimiz bir gün Ashabıyla sohbet ederlerken birisi sohbet meclisine gelir ve Sahabe-i Kiram’la birlikte Peygamberimizin sohbetini dinlemeye başlar.
Bir ara Peygamberimizden soru sormak için izin ister ve Peygamberimize “Ey Allah’ın Rasulü ! Mü’min nedir, mü’min kimdir ?” diye sorar.
Peygamberimiz cevap verir : Mü’min; Allaha şeksiz şüphesiz inanan, Meleklere, Kitaplara, Peygamberlere, Kaza ve Kadere/Hayır ve Şerrin Allah’tan olduğuna ve Ahiret gününe inanmaktır.
Sohbete katılan misafir tekrar sorar : Ey Allah’ın Rasulu ! Müslim nedir, Müslüman kimdir ?
Peygamberimiz cevap verir : Müslüman (İslam); Kelime-i Şahadet getiren (Şahadet ederim ki Allah’tan başka İlah yoktur, Hz. Muhammed Mustafa Allah’ın kulu ve Rasulüdur.) Namaz kılan, Oruç tutan, Zekat veren ve Hacca gidendir.
Bunlar İslamın şartları ve temel direkleridir. Bunları yerine getirene de Müslüman denir.
Yine sohbete katılan misafir sorar:
Ey Allah’ın Rasulu ! İhsan nedir- Muhsin kimdir ?
Peygamberimiz cevap verir : İhsan; sen Allahı görmüyorsun ama Allah seni görüyor. Bunun bilincinde olmak, ibadetlerini, tavır ve hareketlerini, eylem ve söylemlerini Allah’ın seni gördüğü bilinci ile yerine getirmendir.
Tekrar sohbete katılan misafir sorar: Ey Allah’ın Rasulü ! Kıyamet ne zaman kopacaktır ?
Peygamberimiz cevap verir : Bu soruyu soran sorulandan daha iyi bilir.
Bu konuşmadan sonra sohbete katılan misafir sohbet meclisinden ayrılır ve gider.
Sahabe Peygamberimize sorarlar Ey Allah’ın Rasulü ! Kimdir bu misafir, sorduğu ilk üç soruya cevap verdiniz ancak kıyamet ne zaman kopacaktır diye sorduğu soruya, soran sorulandan daha iyi bilir dediniz.
Peygamberimiz Ashabının bu sorusuna şöyle cevap verir:
O gelen misafir Vahiy Meleği Cebrail idi. Bana soru sormak suretiyle sizlere İmanın, İslamın ve İhsanın ne olduğunu anlatmamızı sağlamak ve kıyametle ilgili sizler arasında yapılabilecek gereksiz değerlendirmeleri önlemek için Yüce Allah tarafından sohbetimize gönderildi, dedi.
İhsan sahibi olmak; inancın ve imanın davranışa dönüşmesi, davranışa dönüşen inancın en üst ve samimi tezahürüdür.
İhsan; iyilik, lütuf, bağışlamak, güzel düşünüp güzel davranmak, Allah ile her an beraber olma şuuru ile yaşamaktır.
Muhsin ise; ihsan eden, iyilik eden, güzel düşünüp güzel davranan demektir.
İhsan sahibi olmak; takva sahibi olmaktır.
Takva sahibi olmak; hassasiyet sahibi ve duyarlı olmak demektir.
İhsan sahibi olan kimse imanın tadına varmış ve Peygamberimizin “Müslüman” tarifi ile örtüşmüş olan kimsedir.
Peygamberimiz müslüman’ı tarif ederken; elinden ve dilinden herkesin emin olduğu kimsedir diye buyurmuştur.
Bir başka hadis-i şerifinde de; iman etmedikçe cennete gidilemeyeceğini, birbirlerini sevmedikçe de insanların hakiki anlamda iman edemeyeceklerini bildirmiştir.
İhsan sahibi olmak; kişinin Allaha inanması, İslamın temel kurallarını yerine getirmesi, inancını davranışa dönüştürmesi, amellerini de Allah’ın kendisini görüyor bilinci ile yerine getirmesi demektir.
Kendisinin her an yaratıcısı olan Yüce Allah tarafından görünüp gözetildiğini düşünen hiçbir kul kötülük yapamaz., kötülerle beraber olamaz.
Allah tarafından va'z edilen ibadetler, insanları ihsan sahibi yapar. Elbette, ilahi emirler faydasından istifade için değil, Yaratan emrettiği için yapılmaktadır.
Ama, her ibadetin bir çok hikmeti vardır ve hikmetlerin en başta geleni de kişiyi ihsan sahibi yapmasıdır.
Cibril hadisinde, müminin nihai melekesinin ihsan sahibi olması diye anlatılmaktadır. Yaratanın gördüğünü idrak ederek yaşamak; ihsan sahibi olmaktır.
İhsan sahibi olan hiç bir kul; kötülük yapamaz ve kötü olamaz. CİBRİL hadisi; mü'min topluluklarında kötülük olamayacağını anlatmaktadır.
Mü'minler topluluğunda kötüler ve kötülükler varsa eğer; o toplumdaki tüm Mü'minler kendilerine sorgulamalıdır. Cibril hadisinden özetle bunu anlamalıyız.