Kadının biri, hava alanına gitmek için taksiye biner. Taksi sağ şeritte yol alırken, siyah bir araba, park ettiği yerden aniden yola, önlerine çıkar. Taksi şoförü çarpmamak için sert şekilde frene basar. Taksi kayar ama diğer arabaya çarpmaktan kıl payı kurtulur.
Siyah arabanın sürücüsü camdan başını çıkarıp bağırmaya ve küfretmeye başlar. Taksi şoförü ise gayet sakin ona gülümser ve içten bir şekilde el sallar. Kadın, bütün bu olanların şokunu yaşarken, taksi şoförünün tavrına daha da şaşırmıştır. Sorar, neden böyle davrandınız? Adam neredeyse arabanızı mahvedip ikimizi de hastanelik edecekti.
Taksi şoförü gülümsemeye devam ederek, çöp kamyonu kanunu der. Kadın, çöp kamyonu kanunu mu? diye sorar, anlamamıştır. Şoför açıklar, pek çok insan, çöp kamyonu gibidir. Her tarafta içleri çöp dolu olarak dolaşırlar, kızgınlığını, öfkesini ve hayal kırıklığını biriktirirler. Ancak doldukça çöpleri bırakacak bir yere ihtiyaç duyarlar. Bu bazen ben, bazen de siz olabilirsiniz.
Kişisel olarak algılamayın. Sadece gülümseyin, onlar için iyi şeyler temenni edin ve yolunuza devam edin. Onların çöpünü alıp işyerinize, evinize veya sokaktaki diğer insanlara dağıtmayın. Başarılı insanlar, çöp kamyonlarının günlerini mahvetmesine ve ellerine geçirmesine izin vermezler.
***
Beş yaşında, anne ve babamın birbirlerine bağırmalarının beni ne kadar korkuttuğunu öğrendim. Yedi yaşında, meşrubat içerken gülersem, içtiğimin burnumdan geleceğini öğrendim. On iki yaşında, bir şeyin değerini anlamanın en iyi yolunun, bir süre ondan yoksun kalmak olduğunu öğrendim.
On üç yaşında, annemle babamın el ele tutuşmalarının ve birbirini sevmelerinin, beni daima mutlu ettiğini öğrendim. On beş yaşında, bazen hayvanların kalbimi insanlardan daha fazla ısıttığını öğrendim. On sekiz yaşında, ilk gençlik yıllarımın keder, şaşkınlık, ıstırap ve aşktan ibaret olduğunu öğrendim.
Yirmi dört yaşında, aşkın kalbimi kırabileceğini ama buna değer olduğunu öğrendim. Otuz üç yaşında, bir arkadaşı kaybetmenin en kestirme yolunun, ona ödünç para vermek olduğunu öğrendim. Otuz altı yaşında, önemli olanın başkalarının benim için ne düşündükleri değil, benim kendi hakkımda ne düşündüğüm olduğunu öğrendim.
Otuz sekiz yaşında, eşimin beni hala sevdiğini, tabakta iki elma kaldığında küçüğünü almasından anlayabileceğimi öğrendim. Kırk bir yaşında, bir insanın kendine olan güveninin, başarısını büyük oranda belirlediğini öğrendim. Kırk dört yaşında, annemin beni görmekten, her seferinde sonsuz mutluluk duyduğunu öğrendim.
Kırk altı yaşında, yalnızca minik bir kart göndererek bile, birinin gönlünü aydınlatabileceğimi öğrendim. Kırk dokuz yaşında, herhangi bir işi, yaptığımdan daha iyi yapmaya çalıştığımda, o işin yaratıcılığa dönüştüğünü öğrendim. Elli yaşında, sevgi evde üretilmemişse, başka yerde öğrenmenin çok güç olabileceğini öğrendim.
Elli üç yaşında, insanların bana, izin verdiğim biçimde davrandıklarını öğrendim. Elli beş yaşında, küçük kararları aklımla, büyük kararları ise kalbimle almam gerektiğini öğrendim. Altmış dört yaşında, mutluluğun parfüm gibi olduğunu, kendime bulaştırmadan başkalarına veremeyeceğimi öğrendim.
Yetmiş yaşında, iyi kalpli ve sevecen olmanın, mükemmel olmaktan daha iyi olduğunu öğrendim. Seksen iki yaşında, sancılar içinde kıvransam bile, başkalarına baş ağrısı olmamam gerektiğini öğrendim.
Doksan yaşında, kiminle evleneceğinin kararının hayatta verilen en önemli karar olduğunu öğrendim. Doksan beş yaşında, öğrenmem gereken daha pek çok şeyler olduğunu öğrendim.