Sevgili saygıdeğer okurlarımız; tarihsel anlatım ve mana içeren yazımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz
Yıl 1930 genç cumhuriyet, düşman işgalinden kurtuluşunun yaralarını sarmaktadır. Mustafa Kemal sınırlarımızın çizilmesinden son noktaya gelindiğini, Osmanlıdan kalan borçların yapılandırıldığını ortaya koyarken, bir taraftan da iç huzursuzluk ve Osmanlı bakiyesi engellerle karşılaşıyordu. Aynı yıl Menemen'de Aralık ayının 23. günü Ege'de bağ budama zamanıydı. Halifeliğin kaldırılması ve Cumhuriyet'in ilanına, temiz Türkçe'nin işlenmesine kadar yapılanları içlerine sindiremeyen gerici-yobazlar bağ bıçakları bellerinde, ellerinde silah sabah namazına girdiler.
Menemen'de sabah namazından sonra Derviş Mehmet adında mürit İstanbul'da ki Şeyh Esad Efendi tarafından kışkırtılmıştı.
Ankara hükümetini düşürüp ikinci Abdulhamit'in oğlu Selim'i halifeliğe getireceğini bildirdi. Yeşil sancağı eline aldı saldırarak ahalinin ortasına daldı ve bağırmaya başladı: "Müslümanım diyen sancağımızın altında toplansın!". O sırada surumu kavrayan Menemen Posta Müdürü Hüseyin Sabri Efendi hemen durumu Ankara'ya ve alaya bildirdi. Az sonra bir manga askerle karşılarında genç bir Asteğmenle çıkageldiler. 24 yaşındaki MUSTAFA FEHMİ KUBİLAY (1906-1930): Terzi çıraklığı yaparken Antalya Öğretmen Okulu sınavlarını kazanmış, Antalya ve İzmir'de okuduktan sonra Bursa Öğretmen Okulu'nu bitirmiş Cumhuriyet'e bağlı bir gençti.
Olay yerine ve hükümet konağı önüne gelen KUBİLAY, Derviş Mehmet'e ne istediğini sorar. Mehmet Şeriat istediğini söyler ve bağırmaya devam eder; "EY AHALİ, DİN ELDEN GİDİYOR şapka giyen kafirdir.Yakında yine şeriata dönülecektir" dedi. Ardından askerden önce ateş açtılar ve KUBİLAY'ı yaradılar. Askerlerde ateşe karşılık verdiler. Fakat tüfeklerinde tatbikat mermisi vardı. Yara almayan Gerici Mehmet "Bana kurşun işlemez. Ben Mehdi'yim" diye bağırdı.
Camii avlusuna ve cemaatine sürüne sürüne sığınmak isteyen GENÇ CUMHURİYET EVLADINA sahip çıkılmadı.
Kendini mehdi ilan eden cani ruhlu Derviş Mehmet, savunmasız genç KUBİLAY'ın başına çöktü, belinden bağ bıçağını çıkararak boğazına sapladı. Köhnemiş bir Osmanlı alışkanlığıyla tekbirler eşliğinde acımadan KUBİLAY'ı bir hayvan gibi boğazladı.
Gerici Mehmet zafer naraları atıyordu. Gövdesinden ayırdıkları KUBİLAY'ın başını yeşil sancağa geçirmek istediler, başaramayınca bir yahudinin getirdiği ip ile bağladılar. KUBİLAY'ın kanını da içen Derviş Mehmet ikide bekçi öldürdükten sonra, arkasına aldığı kalabalıkla Menemen sokaklarında yürümeye başladı. Kışladan daha güçlü bir askeri birliğin gelmesiyle Derviş Mehmet üstüne yüründü. Askeri birliğin gelmesiyle üzerine yağdırılan mermiyle Yobaz Derviş Mehmet oracıkta öldürüldü. Diğer suçlularda mahkemelerden sonra Derviş Mehmet'İ kışkırtanlarla İstanbul'da ki uzantıları dahil getirtilerek hak ettikleri cezalar verilmiştir.
Tabi ki verilen cezalar günümüze dek dini siyasete alet edenleri bu yoldan alıkoymamıştır. Dünya ölçeğinde de sürmekte olan bu gericilik olayları ne yazık ki insanoğlu uyanıp da kendi bilincine varıncaya dek, uyanıklarca telef edilmekten kurtulamayacaktır.
Saygılarımla