Günümüzde; doğruların tespiti, siyasi mülahazalarla yapılmaktadir. Siyasilerin doğru dediğine taraftarları da doğru olarak bakmakta, yanlış dedeklerini de yanlış kabul etmektedirler. Siyasi değerlendirme değiştiğinde, yanlış ve doğrular da yer değiştirmektedir. Zaman zaman da kişilerin siyasi tercihleri değişmekte, bu değişiklikle tabi olduğu siyasi görüşün kabullerine göre şekillenmektedir.
"İstanbul Sözleşmesi" üzerinden yapılan değerlendirmeler ve bu değerlendirmelerin tarafları, ifade ettiğimiz hususu teyit etmektedir. Bazı siyasiler, oy verdikleri "İstanbul Sözleşmesi" için, sonuna kadar arkasındayım derken, o dönemlerde kol kola olup, sonra ayrı düşen bir başka siyasi de "İstanbul Sözleşmesi"ni incelemeden oy veroek8va yanlış yaptık demektedir. Süreç içerisinde, böylesi farklı değerlendirmeye konu olan hususta değişeklik olmamış, değerlendirme yapanların siyaseten durdukları yer değişmiştir. Bu yer değişikliği, doğrunun da değişmesinin zeminini oluşturmuştur.
Beşer olan insanın yanlış yapması çok doğaldır. Peygamberler bile "Zelle" denen küçük kusurlar yapmışlar, bu nedenle de yüce Allah tarafından uyarılmışlardır. Yanlış yapmak insanın fıtratında vardır. Bu fıtrî husus; iman, akıl ve eğitimle asgariye indirilmektedir. Ama, asla; kişi ve grup tercihine göre doğrular değişmemektedir. Yanlış ve doğruları imani değerler belirler. Bu değerler ve ülkenin sistemi de, yasak ve serbest olan fiilleri kurallar hâline getirir. Kutsal metinlerin ve ülke mevzuatının kuralları; doğru ve yanlışların, yasak ve serbest olan başlıkların neler olduğunu ortaya koyarak, insanların gündemine sunarlar.
Dalkavukluk; insanlık tarihi ile eş değer bir sürece sahiptir. Zaman zaman meslek, zaman zaman idari kadro, zaman zaman da prim yapan toplumsal bir prestij olmuştur. Kudretli insanların etrafında mutlaka "Dalkavuklar" vardır. Akıllı, basiretli ve ferasetli yönetici ve idareciler bunları tespit eder, bu nedenle de onların oyununa gelmez, yönlendirmelerine ve bilgelerine itibar etmezler. Güçlü kişilerin çevresi, münafık ve iki yüzlülerle çevrilidir. Bu dalkavuklar karakterliler; doğruyu yanlış, yanlışı da doğru olarak rahatlıkla yedirirler.
Dalkavuk; iki yüzlü, münafık karakterli kimselere verilen isimdir. Onların bariz özelliği; yetkililerin önünde arkasında takla atmaktır. Asla sorun çözmez ve çözemez, aksine sorun üretirler. Çıkar ve menfaatleri için yapmayacakları şey, atmayacakları takla, söylemeyecekleri yalan, yemeyecekleri haram yoktur. Padişahlar bu tiplerden korunmak için resmî dalkavuk kadrosu oluşturmuş, saraya dalkavuk almışlardır. Onların görevi; padişahı, ortaklıkta dolaşan dalkavuklardan korumak olmuştur.
Yetkililer kendilerini dalkavuklardan korumaz veya koruyamazsa; kısa zamanda dalkavukların oyuncağı hâline gelirler. Ne geriye dönebilir, ne de ileriye gidebilirler. Tarih, bunların örnekleriyle doludur. Dalkavuk için önemli olan değer değil, menfaattir. Çıkar bittiği anda, dalkavuğun taklası da bitmiş olur. Bunlardan; her yerde, her zaman bir kaç tane vardır. Zayıf karakterli yetkililer bu gibiler için tam bir sermayedir. Bu gibilere güvenmek; tilkiye tavuk teslim etmek gibidir. Tilkiye kümes teslim etmektense, tavuğa bekçilik yapmak daha hayırlıdır. Başarılı olmak ve oyuna gelmemek içen; kümesin müşterisini de, sakinini de iyi tanımak gerekir.
Yetkililer, etkililer, muktedirler, söz sahipleri ve belirleyici olanlar, bilmelidir ki; en yakınlarında takla atanlar "Dalkavuk"tur. Onlara itibar edilmesi halinde; doğruya yanlış, yanlışa doğru demeleri kaçınılmazdır. Maalasef bazıları da bu gibilerle ancak rahat ederler. Böyle olunca; artık her şey şerazesinden çıkacaktır. "İstanbul Sözleşmesi"yle ilgili kafa karışıklıkları da, "Dalkavuk" tiplerin ürünüdür. Söz konusu sözleşme, değer yargılarımıza uygun değildir. Hiç değilse, mutlaka revize edilmelidir.