DANANIN KUYRUĞUNUN KOPMASINA NEDEN OLAN OLAY
Dün pazar olması nedeniyle kayınçomla ilgili yazıya bir nebze ara verdik, bugün kaldığımız yerden devam edeceğiz. Aslında bugün yazmamız gereken konu Ak Parti İl Başkanlığı'nda geçtiğimiz hafta gündeme getirilen DENGE Gazetesi ile ilgili konuyu enine boyuna tartışmaktı, ancak siz değerli okurlarımızın ısrarla ve merakla beklediğiniz yazı dizisinin devamına ara vermek istemediğimden konumuza kaldığımız yerden devam edeceğiz. Sadece bir hususun altını çizerek bazı gerçekleri ifade ettikten sonra asıl konumuza geçmek istiyorum.
Malumunuz geçtiğimiz hafta Ak Parti Milletvekili aday adayları ile ilgili yapılan temayül oylaması ile ilgili yazdığım köşe yazısında tavukçudan, boyacıdan İl Yönetim Kurulu Üyesi yaparsanız kamyoncular birinci çıkar demiştim. Bu yazıyı bir yönetim kurulu üyesi fotokopi yapıp tüm İl Yönetim Kurulu Üyeleri'ne dağıtmış, ardından da toplantıda DENGE Gazetesi'nin partiye alınmaması yönünde bir gündem açılması istenmiş. İl Başkanı konuyu gündeme almamış ancak bu işin başını çeken arkadaşımızın kim olduğunu merak ettim ve araştırma sonucunda İl sağlık müdürlüğünün yemek ihalesini alan Aşçıbaşı yönetim kurulun üyesinin olduğunu, diğer tavukçularla, boyacıların da desteklediğini öğrendim.
Bu arkadaşlarımızın unuttuğu şey DENGE Gazetesi'nin yaklaşık 3 yıldır Ak Parti İl Başkanlığı'na girmediği halde dimdik ayaklata durması bir yana Kamyon şoförleri, Vezir Hazretleri, Yağ tulumları, Ademciğim, böyyüük iş adamları, hadedehaneciler, bazı milletvekilleri bu gazetenin aldığı reklamlara müdahale edip reklam sahiplerinin verdikleri reklamı geri çektirmiş olmalarına rağmen dimdik ayakta durmuştur. Dördüncü yılında olan bu gazete bu günden sonra bazı zırtopozların uğraşması ile kaybedeceği hiç bir şeyi olmadığı gibi, bilakis o tür insanların karşımızda olmasından onur duyarız. Değil onlarla yan yana durmak yemek yedikleri kaptan yemek yemeyiz, su içtikleri kaptan su içmeyiz, aksi halde onların pis huylarından bizlere de bulaşmasından endişe ederiz.
Gelelim asıl konumuza Merkez İlçe Başkanlığı'nı İbrahim Sandıkçı'nın kazanması ile birlikte Ak Parti'de siyasi yelpaze Ali Akyüz'den yana esmeye başladı, Fuat Köktaş merkez ilçeye hiç aday çıkarmamış olsa idi İl Başkanlığı'nı kazanmasında en ufak bir problem olmazdı. İbrahim Sandıkçı'nın seçimi kazanması ilk bakışta şer olarak gözükse de aslında çok iyi oldu, İbrahim Sandıkçı'nın gerçek kimliği toplum tarafından öğrenilmiş oldu ve kendi kendisini bitirdi. Bugün kü konumuz ise Fuat Köktaş ile mesafeli olan hukukumuzun bitme noktasına gelmesine neden olan olay sonrasında aramızdaki ilişki bitme noktasına geldi.
Malumunuz Yıldırım Kömürcülük eskiden sahil şeridinde Liman bölgesinde faaliyet göstermekte idi, Y. Ziya Yılmaz sahilimi istiyorum kampanyası ile sahili açmak istiyordu. Bu doğrultuda Yıldırım Kömürcülük'e sahayı boşaltmasını söyleyince onlar da yer bulunması şartı ile olur demişler. Bunun üzerine Mülkiyeti hazineye ait olan Samsunspor Kulubü'ne tahsis edilmiş Tekkeköy bölgesindeki 55 dönümlük araziyi kendisi de kulüp başkanı olması nedeniyle Yıldırım'lara tahsis ederek liman bölgesindeki yerlerinden oraya taşınmalarını temin etmiş. Ardından Samsunspor Kulubü'nün paraya ihtiyacı olduğundan onlardan 60.000 Dolar borç para almış, ancak onlar parayı borç verirken başkan hibe olarak düşünmüş.
Aradan belli bir dönem geçince Yıldırımlar parayı istemiş, başkan hayır o para kulübe yardım olarak alındı deyince mahkemelik olmuşlar. Bu arada Yıldırımlar taşındıkları yerin etrafından 170 dönüm arsa almışlar. İşin enteresan tarafı aldıkları bu arsa kendi şahsi mülkleri olmasına rağmen, oturdukları 55 dönümlük hazine arazisi ile birleştirerek tek parsel haline getirmişler. Ardından ise hazineye ortaklıktan ayrılmak için izalei şuyu davası açarak bu arsanın satışını istemişler (Şu anda Vahap Çelik'in İlkadım'da yaptığının aynısı) Arsanın gerçek değeri o günkü rakamlarda 5 trilyon lira iken 200 milyar gibi çok komik bir rakamla satışa çıkarıldı. Y. Ziya Yılmaz bana bu olaya engel olmamız gerektiğini, zira burada kamunun çok büyük zarara uğratıldığını, tüyü bitmemiş yetimin burada hakkı olduğunu söyleyince ben de tamam dedim. Y. Ziya Yılmaz'ın derdi kamunun parasının heba olması olmadığını çok iyi biliyordum, onun derdi kendisini mahkemeye veren Yıldırımlar'dan intikam almaktı. Ancak benim için önemli olan kamu malının birilerine peşkeş çekilmesinin önünde durmak olduğundan olayı sahiplendim. Olayı sahiplendim de ne oldu derseniz yine bize ayrılan yer bittiğinden bir başka yazıda bundan sonraki bölümü anlatmak üzere kalın sağlıcakla